Japonya, uzaya çok uzun yıllar öncesinden gidebilen, çağdaş teknolojilerin öncüsü bir ülkedir.

    Dünyada çok büyük deprem felaketleri yaşamış ülkelerden de birisidir. Ama, hiçbir felaketle de yıkılmayan bir halkın ülkesi.

   1945 Yılında Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan 2 Atom Bombası, 2 şehrin ve toplam 143 bin civarında Japon’un felaketi oluyor.         

   

   Ne depremler, ne bombalar Japonya’nın sonu olamıyor. Halk aklı, çağdaşlığı, eğitimi, çalışkanlığı, birlikteliği Japonları süper zamanlara taşıyor.

    Yakın yıllarda nükleer felaketlere yol açan tsunamiler bile O ülkeye yıkım yaşatamadı. Her yıkılma halk aklı ile yeniden doğuş gibi oluyor.

   Daha birkaç gün önce,” Japonya’da 7.1 ( 7.2 ) büyüklükte bir deprem yaşandı.” haberini okuyunca, sürekli ekranlarda dehşet duyumları bekledim;

   Deprem şiddeti 7.1 ama; ne yıkım, ne de insan kaybı görmedim, duymadım? Hadi gel de şimdi Japon olmak isteme?

    “ Şimdi Japonya da yaşıyor olmak vardı anasını satayım!” desem, ülkem halkı beni de internette paspas yapmaya kalkar mı acaba?

    Sakarya’da, Seçilmiş ve Atanmış Yönetenlere belki gereği yapılır diye, her gün yaşamımızda var olan tehlikeleri göstermek isterim.

    Örneğin; birkaç yıldır,” Kocaeli tüm İl’in Zemin Etüt çalışmasına başlamış?” haberini yazıyorum

   Kocaeli de 17 Ağustos 1999 Depremini Sakarya gibi dehşetle yaşadı. İl’in İmar Projeleri mutlaka Yeni Zemin Planlarına göre hazırlanacaktır.

    Sakarya İli’nin zemin etüt planları olduğunu bilmiyorum. Olduğunu da   zannetmem?

    Şunları, Sakarya’yı Yöneten Seçilmişlere, Atanmışlara ve hiç kuşkusuz ki, 1 milyondan fazla insanımıza çok yazdım ama, bir kez daha hatırlatayım:

    Özellikle Sapanca Gölü’nü çevreleyen tepeler ile Sapanca ve Serdivan tepelerindeki yerleşimler kılı kırk yararak incelenmelidir.

    Yeni verilen imar izinleri de, Ayrımsız ve Hüllesiz-Hillesiz didiklenmelidir. Ki, yalnız tepeler de değil; düzdeki imarlar ve temeller bile?

    Bunları sıfır inşaat bilgilerimle, ama gördüğüm gerçeklere göre yazıyorum.

    Sakarya’nın, Samanlı Dağları ile kuzeyde Karadeniz’e kadar uzanan tepeleri ve düz arazileri çağdaş, bilimsel planlamalarla yaşamaya mecburdur.  

   Konuyu şimdi daha açarak devam edeyim:

   Samanlı Dağları ile Karadeniz’e kadar uzanan topraklarımız; yaşlı ve sürekli topraklaşarak küçülen tepelerdir. Yani;

    Sele yol açacak yoğun bir yağmurda; Sapanca ve Serdivan’da toprak kaymaları yaşanırsa kimse şaşırmasın!

     Sapanca Gölü kuzeyinden geçen E.5’in toprak kaymalarıyla kapandığını çok yaşayan kuşaklarız. Adapazarı İçme Suyu İsale Hattı’nın heyelanla çöktüğünü de çok yaşadık.

    Göl’ün iki yakasında, deniz dalgası gibi alçalan tepeler gözle görülebilir?  İmar verilmiş, yapılırken tehlike görülünce durdurulmuş inşaatlar var?

    Eşsiz orman tepelerini koruyan Kırkpınar’da bile, asfalttan tepelere doğru başlayan imarlarda tehlikeler kapıyı çalmaya başlarsa şaşırılmasın?

    Güzelim Mahmudiye’de çok geç bile kalındı mı? Kurtköy’de ve Yanık’a doğru hızla yayılan imarlarda da ne yazık ki tedbirde geç kalınıyor?

    Serdivan tepeleri gözler önünde inşaatlarla doldu. Üstelik, Adapazarı ve Serdivan’da düz ovanın hemen her metresi, zemin elle kazınsa sulu?

    Bohça Temel, Deprem Temeli, Demir Türü ve Bağlaması imar yasalarında özel vurgulanır. Ama; sorsan hepsinde plan ve denetim vardır; peki var mı?

    Doğruyu çağdaş bilimsel kurallarla desteklemek, hayatı güven ve huzur içinde yaşamak demektir. Belki daha az kazanırsın, ama vicdanın çok huzur kazanır. 

   O tepelerde yapılan muhteşem evlerin tepesine kadar çıkan istinat duvarlarını her görüşümde neden ürpereyim? Neden Orada rahat uyunamasın?

     Öyle ki, kimi yerde yapılmış asfalt yolun yarısının altında toprak görmediğim sapaklar var.

    Teraslanan yamaç topraklarına villa bahçeleri yapılmış. Bunları asfalta yakın yapılan taş istinat duvarları ne kadar tutabilir, tutar mı bilemem?”

    Doğamız muhteşem; Japon kadar olmasa da, akılla yola devam etmek harika.