Sevgili okurlar,
Tarih boyunca “göç olgusu” beraberinde bin bir sorunları da getirmiştir.. Bu vesile ile Türklerin kaderinde bu “ göç olgusu” hep olmuştur, olagelmiştir ve gelecekte de olacaktır şüphesiz!..
Avrupa’ya “Türk göçünün” başladığı, 1961’li yıllardan bu yana geçen zamanı iyi okumak, iyi anlamak mecburiyetindeyiz?..
Öyle ya, bir ülke durup, dururken, insanlarını bir başka ülkeye çalışmaya, bir başka ülkenin imarı ve kalkınması, geleceği için gönderir mi?
İşte 1961’li yıllarda bunu, “Türk-Alman dostluğu” ve Türkiye’nin içinde bulunduğu “ fakirlik, işsizlik” durumu mecbur kılmış!
Öncelikle,” sağlıklı ,eli kazma, kürek tutan genç insanlarımızı “başta Almanya olmak üzere, Hollanda, Belçika, Fransa ve Avusturya ile diğer Avrupa ülkelerine çalışmaya göndermişiz..
Elektriğin gelmediği birçok yöre mevcut iken, asfalt yolların bulunmadığı dönemlerde, Cumhuriyet’in ayağa kalkma projelerinin hayata geçirilmeye çalışıldığı o yılları anlatmak elbette zor..
Lafı uzatmadan bugünlere gelecek olursak, “göç olgusu” başta Almanya olmak üzere, Avrupa Birliği(AB) ülkelerinde yeni sorunlar yarattı!..
Avrupa’ya “çalışmak” için giden insanımız, “ne orada temelli kalacağını, ne de onları misafir eden ülkelerin, bu temelli kılış için hazır ve bir bilgilerinin olduğu” söylenemez..
İşte, akıp giden yılların ötesinden, bugünlere geldik..
Dün sıkça sözünü ettiğimiz, “İslamofobi” terimine bir yenisini daha eklemek mecburiyetimiz hâsıl oldu?
Müslümanlara yönelik, ayrımcı, dışlayıcı, karalayıcı, yaralayıcı ve şiddet içeren eylem ve politikalara “İslamofobi” diyoruz..
Yanı kısaca İslam ve Müslüman karşıtlığının adı “İslamofobi “ oldu!..
Zamanın Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Davos Zirvesi'nde yaptığı tarihi çıkış üzerinden tam 10 yıl geçti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Başbakanlık yaptığı dönemde yaptığı "One Minute" çıkışı hafızalardan hiçbir zaman silinmedi.
29 Ocak 2009 tarihi Davos'un 48 yıllık tarihine kazındı. Mazlumların sesi olan Başkan Erdoğan'ın bu çıkışı dünya genelinde konuşulmaya devam ediyor. Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Peres’in sözlerine tepki gösteren Erdoğan, “Suçluluk psikolojisiyle sesiniz yüksek çıkıyor. Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz” demişti..
Elbette bunun öncesi de var!
İşte bu güne dönmeden “İslamofobi”yi anlamak, anlatmak zordur..
Bu tarihten itibaren Avrupa’da esen rüzgarların seyri de değişti.. Birden bire Türklerin hep karşısında olan,” Sözde Ermeni Soykırımcılara, Musevi asıllılarda” eklenmeye başladı.. PKK Terör odakları ve diğer Türk düşmanları ile Avrupa’da bir başka olgunun ayak sesleri iyice duyulmaya başlandı..
Üzülerek söylüyorum, bu yeni olgunun adı,”Türkofobi” oldu..
Şu sıralarda Avrupa’da yaşayan insanımızı kıskacına alan ve hedefine koyan “Türkofobi”ye gelmeden, bir örnek vererek, “İslamofobi” konusunu kapatalım..
Davos’ta ki o sözlerin ardından, Belçika’da CDH(Merkez Hümanist Parti) bünyesinde siyaset yapan ve Brüksel Yerel parlamentosuna seçilmiş olan başörtülü kızımız Mahinur Özdemir hedefe kondu.. Ağza alınmayacak karalama ve tehditlere maruz kaldı, partisi kendisini saf dışı bıraktı ve Mahinur Özdemir, bağımsız milletvekili kaldıktan sonra bir daha siyasete devam edemedi..
Mahinur Özdemir elbette şanslıydı.. AK Parti hükümeti onu Cezayir’e “büyükelçi” olarak atadı.
Ya diğer mağdurlar?
Onlar hatırlanmadı bile!
Şimdi gelelim, “Türkofobi” konusuna..
Belçika’da yerleşik manada olduğu kadar siyasetin içinde ve ekonomik güç olarak Musevi ve Ermeni asıllıların gücünü inkar etmek olmaz.. İşte bu büyük gücü, Davos sonrası Türklerin üzerine döndüren zihniyetler, İslam ve Müslüman düşmanlığını ifade eden,“İslamofobi”den sonra, ırki ve aidiyet bakımından bir başka düşmanlığa sarıldılar..
Adını koymak gerekirse, bu yeni düşmanlığın adı” Türkofobi” oldu..!
Aslında var olan ve bir türlü içimize sindiremediğimiz bu duruma başta Almanya olmak üzere, diğer ülkelerde biz “yabancı düşmanlığı” (Rasisizm)diyorduk..
Elbette bu “yabancı düşmanlığının” içinde, ülkede bulunan tüm göçmen toplumlar bulunuyordu..
Ama şimdi,” Türkofobinin” içine, yalnız Türkler konmuştu..
Çeşitli alanlarda rastladığımız bu durumun, Belçika’da ilk mağduru olarak, “Brüksel Bölge Parlamentosu milletvekili ve Meclis Başkanvekili Emin Özkara” öne çıktı..
Brüksel Yerel parlamentosu milletvekili ve aynı zamanda Brüksel Schaerbeek Belediye Meclisi üyesi Emin Özkara, parti içinde “yolsuzluğa” bayrak açarak, parti içinde “şeffaflık” başkaldırısının ilk neferi oldu!
Seçim dönemi olduğu için, partisi Sosyalist Parti(PS)Emin Özkara’ya dokunamadı ama, kendisi taciz edildi, ofis kapısına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı çağrıştıran sloganlar yazıldı..Konu mahkemelik oldu.. Parti içindeki Türk kökenli milletvekillerine, “Emin Özkara ile konuşmayınız, birlikte olmayınız” talimatları verildi..
Emin Özkara’nın “Türklüğü, Türkiye sevdası, ülkesine bağlılığı” kadar, PS içindeki,” çürümüşlüğü, yolsuzluğu, hırsızlığı, torpili, rüşveti “ hedefe koyarak, sivil örgütlerle birlikte siyasette daha fazla netlik, açıklık ve şeffaflık istemesi, parti kurmaylarını ve dolayısıyla “Türkofobi “ sevdalılarını harekete geçirdi..Bu işin başında da eski PS’li milletvekili, Musevi asıllı öğretim üyesi Simon Susskind’in olması bir tesadüf değildi..
Simon Susskind, bu konuda en aşırı, can alıcı yazı ve eleştirilere imza atan olarak tarihe geçti..
Aradan on ay geçmesine rağmen, milletvekili yemini etmiş Emin Özkara meclis toplantılarına katılarak, en çok çalışan milletvekili olarak tekrar gündem olmayı başardı..
PS içinde Federal milletvekili ve Brüksel Saint-Josse Belediye Başkanı Emir Kır’ın, PS’den ihracı, Özkara’yı harekete geçirdi ve partisinden istifa etti..
Bu konuya ayrıca döneceğiz elbette..Başkan Emir Kır’ın sudan gerekçeler ile PS’den ihraç edilmesinin altında, elbet “Türkofobi” gerçeği yatıyordu..
Kır, ihraç kararı öncesi kendisine yönelik eleştirileri, alttan alarak, “hata ettiğini ve bir daha yanlış yapmasının söz konusu olmayacağını” ifadesi bile işe yaramadı!..
Artık Avrupalı Türkleri hedefe koyan “İslamofobi” kesimi olduğu kadar, “Türkofobi” kesimi de baş kaldırmış, Avrupa Türk Toplumu’nun büyük başarı hikayesi yazan sanatçı, siyasetçi ve iş adamlarını, sporcularını, yazar ve gazetecilerini hedefe koyduğuna, bizzat tanıklık ettik!..
Bu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “ABD-İsrail Filistin Barış Planı” projesinin açıklanması ve Türkiye’nin tekrar Filistin’e sahip çıkması ile daha da alevlenecektir..
Bu manada, hem Türkiye, hem Avrupa Türkleri, bu durumda, daha uyanık ve gelecek saldıra,ataklara hazır olmalıdır..
İşte Avrupa Parlamentosu’nda ırkçı, aşırı sağcı Yunanlı parlamenterin Türk Bayrağı’nı yırtması bu manada değerlendirilmelidir..
Aydın, yazar, çizer ve siyasetçilerimizin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, Erzurum Palandöken’de ailesi ile birlikte oluşuna ayırdığı zamanı, gevezeliği, bu konulara ayırması başını kaldırıp etrafa bakması teminimizdir..
Düşman,” ayağımızın altına karpuz kabuğu koyarken, bizimkilerin oyunda ve oynaşta olduğu” hayra iş, asla değildir!…
Bırakılım,”meleklerin dişi mi, erkek mi “ tartışmalarını ve saadete gelelim!
Milletimize ne olur, gerçekleri, yalnız gerçekleri anlatalım!
Yarın buna bile fırsatımız olmayabilir!?
Karşımızda kenetlenenlerin, niyeti çok kötü!