Koronavirüs konusunda, en çok itibar ettiklerim MHP’li sağlık eski bakanı Osman Durmuş ve İYİ Parti milletvekili Dr. Aytun Çıray…

Osman Durmuş şimdilik sessiz, dolayısıyla bir dönem Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığı da yapan Doktor Aytun Çıray ile yetineceğiz.

Aytun Çıray, “Koronavirüs” henüz bu boyutta gündemimizde yokken, aylar önceden uyarmış, alınan tedbirler yerinde ama yetersiz demişti.

Uğur Dündar’a verdiği röportajından önemli başlıkları paylaşalım;

“Sağlık Bakanı’nı kriz yönetimi konusunda başarılı bulmuyorum. Her konuda geciktiler, gecikiyorlar.

Salgının küresel boyutunu değerlendiremedi. Bu iktidarın hep yapa geldiği gibi küresel salgını bir halkla ilişkiler aracı olarak gördüler.

Tarihin en büyük maskelemesi yapıldı. Örneğin; İran kaynaklı Koronavirüs tehdidine rağmen, sınırı kapatmak için 23 Şubat’a kadar beklediler. Irak ve Ermenistan bizden önce sınırlarını kapattılar.

Başta İtalya olmak üzere, Avrupa’da yayıldığında, Sayın Bakan hâlâ uçak seferlerinin durdurulmasını talep etmedi.

“Cod-19” pandemisi var ama bizde hiç yok! Mümkün mü? Bu bioistatistik bilimine aykırı.

Aslında aldıkları tedbirlerin gecikmesinden daha fenası bütünsellik yok. Okulları tatil edin edin dedik, 2 gün gecikmeyle uyguladılar.

Cuma namazı konusunda uyardık, ellerinde kalan son şey din istismarı olduğu için dinlemediler. Dinlemedikleri gibi, Diyanet İşleri Başkanı Cuma namazına giderek omuz omuza yüzlerce insanımızın olduğu bir camide, Türkiye'de binlerce insanımızı bir araya getirip, “Bir araya gelmeyin” diyerek adeta ilme ve dine meydan okudu!

Naçizane dedik ki; ya maçları erteleyin ya da şifreyi kaldırın. Dinlemediler. Seyircisiz maç oynanmasını yeterli gördüler. Peki, ne oldu? Açık havada bir araya gelmelerini bile “Koronavirüs”ün bulaşması açısından riskli bulduğumuz yüzbinlerce insanımızı açık havadan alıp kapalı ortamlarda sıkış tepiş oturmaya mahkum ettiler.

Ancak, yaptığımız hiçbir uyarı, at gözlüklü yandaş basın tarafından görülmedi. Sanırsınız “Koronavirüs” partilere göre davranıyor!

Ama asıl felâket, umre konusunda yaşandı.

Baştan söylediğim gibi hastalığın küresel boyutunu kavramış olabilseydiler, umreyi iptal ederlerdi. Etmediler. Sonra dönüş zamanı geldi. Daha umredekiler seyahatteyken Suudiler Kâbe'ye ziyareti yasakladılar. Çünkü 86 “Koronavirüs” vakası tespit etmişlerdi.

Peki, bizim Diyanet İşleri Başkanlığı ve Sağlık Bakanlığı bütün bu olanlara karşın ne yaptılar?

Onbeş bin insanımızın yurt içine dağılmasına göz yumup, sadece “Aman ha evlerinizden çıkmayın ziyaretçi kabul etmeyin” dediler. Peki, evdekiler ne olacaktı?

Nitekim sosyal medyadaki ilk paylaşımlar AKP'li milletvekillerinin de içinde olduğu ziyaretçilerden geldi. Sonra da umreden gelenlerden -güya- bir kişide “Koronavirüs” tespit edildi!

Biz kıyameti kopardıktan sonra, son gelen 5 bin kişiyi, bir gece yarısı öğrencileri uyandırıp, yurtlarından ederek sözde karantinaya aldılar. Bir gece, sabaha karşı boşaltılan yurtlar, ne kadar hazırlıksız olduklarının delilidir.

“Hükümetin din adamı” sözü yine kıvırdı. “Münferiden kılmak isteyen kılsın” dedi. İki kişi bir araya geldiğinde diğeri enfekte ise ne yapacağız. Ya birbirinden habersiz yüzlerce yurttaş münferiden namaz kılmak isterse ne olacak? İslâm dini için hayat en kutsal değerdir. Neden tereddüt ediyorsun? Çünkü Siyasi İslâmcı takıntıları var.

Ama burada temel sorun bütün bu işlerin kanun önünde sorumlusu olan Sağlık Bakanı'nın aczi yatıyor.

Bu konuda patron Sağlık Bakanlığıdır. Politikaları o belirler, Diyanet İşleri Başkanı çıkar Sağlık Bakanlığı'nın politikaları doğrultusunda millete nasihat ve moral destek verir.

Sağlık Bakanı’nın açıklamalarına güvenmiyorum, vaka sayılarını doğru vermiyor.

Nitekim “Hasta sayısı 6 kişi ve hepsi aynı aileden” dediğinde tanı almış bir arkadaşım hastanede yatıyor ve “Benden söz edilmiyor, kaçıncıyım acaba?” diyordu.

Tayvan'ın açıkladığı yeni 15 vakanın 5’i, Türkiye'ye yaptıkları seyahatten gelenlermiş.

Açıklamanın sonunda “Türkiye toplam 5 vaka açıklarken sadece Tayvan'da 5 Türkiye kaynaklı vaka çıktı, demek ki Türk Hükümeti gerçek rakamları saklıyor” diyor.

Kaderci davrandılar. Bir şey olmaz yaklaşımıyla zaman kaybettiler. Bildikleri tek şeyi yaptılar: Algı yönetimi!”

Bunlar Çıray’ın eleştirileri… Peki önerileri;

“Suriye sorunu ile birlikte değerlendirildiğinde bu salgın bir Milli Güvenlik sorunudur. Buna uygun bir bakanlıklar arası koordinasyon gerekir. Devletin sahiplerine önerim; tedbirleri bütünsel olarak anında almalarıdır. Derhal 14-21 gün her yer tatil edilsin. Bütün basın yayın organları ellerinde, oralara şaklabanları değil ciddi bilim insanlarını çıkararak bu zorunlu tatilde herkesin hayati ihtiyaçlar dışında evden çıkmamaları ve nasıl bir korunma sağlamaları gerektiği anlatılsın.

Tüm illerde tahlil ve tarama imkanları sağlansın. Güvenlik güçleri bu mücadele için yeniden organize edilsin. Şeffaflık çok önemli.

Fransa'da olduğu gibi gaz, elektrik ve su faturaları askıya alınmalı. Küçük işletmelerle, esnafın iflaslarının önüne geçilmeli. Hiçbir işçi işini kaybetmemeli.

Vatandaşlarımıza gelince mecbur olmadıkça evlerinden çıkmamalarını tavsiye ederim.

Sağlık Bakanlığı’nın önerdiği ve web sayfasında yer verdiği 14 kural mutlaka uygulanmalı. SGK doğru bir kararla kronik hastalar için verilen ilaç raporlarının süresini arttırdı ve bu ilaçlar eczanelerden reçetesiz alınabilecek. Ayrıca acil bir durum olmadıkça kesinlikle hastanelere gitmesinler. En az 1 metre olan sosyal, fiziki mesafeyi arttırarak, salgının yayılma ağından bir zinciri koparacaklarını unutmasınlar. Alacağımız her tedbir, uyacağımız her kural, sağlıkla normal hayata dönüşümüzü kolaylaştıracaktır.”