Her şeyin öznel olduğu bir dünyadır burası.

İnsanı insan yapan özellikler kişiden kişiye değişir mütemadiyen ve insan olma çabası içindeki birey, ayni anda sekiz ayrı yöne çekiliyormuş hissiyatına kapılır.

Pamuk ipliğine bağlı bu olgunun mihenk taşı insan ruhunda kişiliktir. İnsanda kişilik yok ise geriye kalan her şey kocaman bir sıfırdır.

Sevdin mi kocaman seveceksin, aşık oldun mu hiç ama öyle ama böyle demeden aşık olacaksın, ince fikirli, kendine sevdiklerine sevenlerine karşı sorumlu, sıfır kompleks, kadir kıymet bilen, yapılan iyiliği asla unutmayan, kötülüğe he deyip geçecek yüreğin olacak ki şu hayatı dibine kadar yaşayabilesin.

Velhasıl görünen o ki kaliteli bir insan olmak zor zanaattır.

Ruhuna, beynine ve kalbine yön verebilen insanlar hayatlarını kaliteli yaşarlar; kalitenin geri dönüşü insanın kendisinedir.

Her sabah uyandığınız da sıcak, soğuk; yağmur, çamur demeden pencereyi açıp; ‘Şükürler olsun bugün de her koşulda uyandım’ diyebiliyorsanız bu iş olmuş demektir.

İnsan olmanın ikilemine değinen ilk kez yayımlandığı 1983'ten günümüze defalarca baskı yapmış ve okurla kurduğu yapıcı ilişkiyi kanıtlamış olan Engin Geçtan insan olmanın ikilemini şöyle anlatır:

"çağdaş toplumlar kendine özgü bir olguyu da birlikte getirmiştir. İnsan eskisinden çok daha fazla sayıda insanla, çok daha kısa süreli, daha yüzeysel ilişkiler kurma eğilimindedir. Bu, soğuk bir günde karşılaşan bir grup kirpinin öyküsüne benzer. Kirpiler ısınabilmek için birbirlerine sokulurlar, ama dikenleri birbirine batar. Birbirlerinden ayrıldıklarındaysa soğuktan rahatsız olurlar. İleri geri hareket ederek sonunda dikenlerini batırmadan birbirlerini ısıtabilecekleri en uygun uzaklığı bulurlar."

Bu dünyada ki yegâne sınavdır insan olmak, dini değerlerimiz ve inançlarımız da insan olma olgusu üzerine kurulmuştur.

İki ayağının üzerinde durup nefes alabilmek yeterli bir kıstas değildir insan olmak için...

Düşünebilmek, doğruyla yanlışı ayırt edebilmektir. Her hareketinin ileride doğuracağı sonuçlarını hesap etmek, kendine, topluma ve doğaya karşı sorumluluk duymaktır.

Yunus Emre’nin;

"bir ben vardır bende

Benden içeri " diyen muhteşem dizelerindeki benden içeri ‘beni’ bulabiliyor, onunla yüzleşebiliyorsa insan, insan olmaya başlamış demektir.

Etle kemikle, güzel bir suratla değil de ancak ruhunu ve vicdanını kaybetmemek ile, doğrudan şaşmamakla mümkün olabiliyor.

Herkes kendisi için biraz ‘insan’ olma çabası gösterse ne güzel bir dünya olur burası..

Sevginin hakim olduğu, insanların birbirine insan oldukları için değer verdiği, kişisel menfaat ve güdümlerden arınmış, insan olma olgusunun ve buna bağlı inançlarımızı yaşayabildiğimiz bir dünya..

Unutmayın ki; aradığınız güç avucunuzun içinde.

Bu dünya bugün; ‘ben kendi başıma ne yapabilirim ki?’ Diyenler yüzünden bu hale gelmiştir.

Teknolojinin yanlış kullanılması ve ana yaşam güdüsü haline gelmesi de ‘insanlık’ olgusunun yitirilmesinde büyük faktördür.

Teknolojinin gelişiyle yok olan duygular insanları olumsuz yönde etkilemektedir. Gerçeklerden uzak Real alemden soyut bir yalnızlık hakimdir... Ve biran olsun yalnızlığımızı unutmak için daha çok sarılırız teknolojinin getirdiklerine. Her sarılışta daha çok unuturuz insanlığımızı! Ama yalnızlık gene de geçmez.

Işıklar çok parlaktır, o kadar ki umudumuzu bile göremeyiz. Giden dostun arkasından el sallatır bu dünya, güzel günlere güle güle dedirtir, ama daha güzel bir gün getirmez kolay kolay..

Aradığımız o mutluluk ve çare mevcut şartlar değildir, öyle olsaydı problem olmazdı.

Aradığınız her ne ise kendi iç yüzünüze dönün, her ne arıyorsa insanoğlu çözüm yine kendindedir.

Bugün her ne yaşıyorsak; dün almış olduğumuz tercihlerin sonucudur.

Bugün için yapacak bir şey yok fakat yarınlar bizim elimizde. Bugün öyle kararlar alın ki yaşayacağınız yarınlar umut dolu, sevgi dolu ve içerisinde insanlık barındıran yarınlar olsun.

Sen değişirsen, dünyan değişir.

Sevgilerimle hoşçakalın.