Din alimlerinin bir kısmı (sayıları azınlık ama itibarlı bir kısmı) indirilen din yerine uydurulan dini yaşadığımızı yani din diye yaşadığımızın Emevilerin din diye uydurduğundan ibaret olduğunu iddia ederler.

İnanırım, katılırım…

Çünkü İslam Dininde en büyük kırılma ve ayrışma Emeviler döneminde yaşandı, halen de yaşanıyor.

Peygamber efendimizin Ehli beytine yaptıkları zulüm ve katliam dışında, yüce dinimizi camilere hapsettiler ve o camileri adeta propaganda merkezi haline getirdiler.

Kuran ve Efendimizin asla tasvip etmediği bir ‘cami dini’ oluşturdular.

Temel mabet ilim yuvaları ve mektepler olması gerekirken camileri hayatın yön verici mekanları haline getirip, kitleleri oradan istedikleri yönde sevk ve idare ettiler.

Bugün gittiğiniz camilerde önce hutbe dinleyecek sonra namaz kılacaksınız, önünde ve arkasında da yok sünnet, yok son sünnet yok zuhri ahir adıyla uydurulan namazları eğer vaktiniz varsa kılacaksınız.

İşte o, Efendimiz döneminde öyle değildi.

Sadece iki rekat farzdan ibaretti.

Ve daha ilginci hutbe namazdan sonra okunuyordu.

Baktılar ki müminler farzı kılıp hemen kaçıyor, yani hutbe adı altında okudukları propagandaları dinlemek istemiyorlar, hop hutbeyi farzın önüne aldılar.

Aldılar ki, kitleler camide daha fazla vakit geçirsinler, uydurdukları dini daha fazla öğrensinler ve kendilerine biat eden güruh daha da artsın.

Kastettiğimiz alimlerden Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’ün deyimiyle;

“Emeviler, dinin ruhunu çürüttükçe cami sayısını ve camide kalma süresini artırdılar.

Saltanat dinciliğinin despotları, cami ve tekkeleri bir tür gardiyansız hapishane olarak kullanarak, kitlenin dinsel tatminini bu mekânlarda sağlayıp hayatın diğer alanlarında kendi despotizmlerinin atını koşturmayı esas aldılar.

Emeviler, fıkıh kaynaklarını, camileri istedikleri kıvamda çalıştırmak üzere düzenlettiler.

Bu düzenlemeyi desteklemek için çok sayıda hadis uydurttular.

Bu düzenlemeye uygun olarak camilere doldurdukları halkı, orada mümkün mertebe uzun süre tutmayı kurallaştırdılar.

Arap ırkından olmayanların imamlık yapmasını yasaklayarak camide konuşacak kişilerin kendileri için tehlike yaratmasını baştan önlediler.

Çoğu Emevi ajanı olan 'özel seçilmiş imam ve hatipler' vasıtasıyla halkın beynini yıkadılar.”

Bununla da kalmadı, Emevi camilerinde bir asra yakın bir süre peygamber Ehlibeytine, özellikle Hz. Ali'ye lanet okutuldu.

Bu lanet okumayı savsaklayanlar takibe alınıp ya öldürüldü yahut da işkenceler altında hayatları karartıldı.

Bu size bir şeyleri hatırlatıyor mu bilemem ama Ehlibeyt ve sahabe katili Emevi dinciliği şunu istiyordu: Halk camilere dolup ahiret yatırımı yapsın; yönetenlerin icraatını eleştirmeye yeltenmesin.

Bugünkü dinciliğin ve sözde dindarlığın icraatları, fikir ve siyaset babaları olan Emevilerden miras kalmıştır dersek yanılmış olmayız.

Onlar, Kuran ve Peygamber öğretisi yerine, Emeviliğin bıraktığı saltanat zihniyetini miras olarak aldılar.”

Bu konuda Prof. Dr. İsrafil Balcı da aynı görüşte;

“Resûlüllah’tan sonra özellikle Emeviler dönemi ile birlikte Cuma namazı onlar için iktidarlarının pekiştirildiği bir araç haline getirildi.
Cuma günü yapılan ibadet, resmi ideolojinin propaganda aracına dönüştürülünce, bu durum toplumun önemli bir kesimi ve özellikle ilim adamlarını hayli rahatsız etti.

Hutbelerde siyasal içerikli mesajlar verilir, muhalifler şiddetle eleştirilirdi.

Örneğin Hz. Ali evladına sövmek adeta dinî bir görev gibi yerine getiriliyor ve hutbelerden lanetleniyordu.
Bir kısım alimler resmi ideolojiyi protesto için Cuma namazına gitmemeye başladı.

Bu tavır siyasal iktidar için oldukça tehlikeliydi, nitekim alimler ve muhalifleri camiye götürmek için polisiye tedbirlere başvurulmuş ve insanlar zorla camilere doldurulmuştur.

Bunlardan birisi de, İmam-ı Azam Ebû Hanife’dir. Medine’nin önemli kabile şeflerinden Sa’d b. Ubade de aynı reaksiyonu gösterip bir daha Cuma’ya gitmemiş ve toplumdan ayrılmıştır.

Cuma namazı hep siyasal iradenin kontrolüne göre icra edilmiştir. Bugün bile öyle değil mi? Hadi buyursun Sayın Diyanet İşleri Başkanlığı, iktidarın veya resmi ideolojinin hilafına bir hutbe konusu belirleyebilsin.

Mesela Paralel’e vurmak için tecessüs (başkalarının gizli sırlarını araştırma) konulu bir hutbe konusu kesik yemez, fakat kimi devlet icraatlarını eleştiren bir görüş doğrultusunda hutbe okusun da görelim.”