Uzun yıllardır peşinde olduğu iksiri sonunda bulmuştu. Bu iksir için araya soktuğu insan, araştırmadığı yer, soruşturmadığı bölge kalmamıştı ve o bu iksiri ancak yaşadığı yerin binlerce kilometre uzağında bulmuştu. Uzaktı ama sorun değildi. En nihayetinde aradığını bulmuştu. Hayatını bu iksire adamıştı. Aralarında sadece birkaç bin kilometre kalmıştı.

   Havaalanına gitmek için arabasına bindi. Birkaç kilometreyi burada erittiğini düşündü. Çok beklediği o iksire yaklaşıyordu. Havaalanında biletini önceden aldığı uçağa bindi ve saatlerce süren uçuş sonrasında iksirin bulunduğu topraklara indi. Artık iksirle onun arasında sadece ufak bir mesafe kalmıştı.

 

    İksirin bulunduğu manastıra gitti. Derme çatma, tarih kokan bir yerdi. Manastırdan içeriye girdiğinde kendini sanki zaman makinesine binmiş gibi hissetti. Garip kıyafetli, dövmeli, makyajlı bir sürü insan gördü. Kimi önünde duran heykellere dua ediyor, kimi yerde oturup gökyüzüne doğru açmış elini ve tanrısıyla konuşuyordu. Aralarından sıyrılıp ona beklemesi söylenen odaya doğru hareketlendi. Odadan içeriye girdiğinde beş tane keşişi karşısında gördü. Karşılarına dikildi ve tam ağzını açacakken keşişlerden biri söze girdi:

‘’Bu iksiri içtiğin andan itibaren üç tam gün boyunca görünmez olursun. Seni kimse göremez. Bunun yanında tuttuğun, giydiğin veya seninle temas eden her şey görünmez olur. Bütün bunların yanında seni sadece bir kişi görebilir. O da kalbinin ait olduğu kişi…’’

Her ne kadar ‘’Ben kimseyi sevmiyorum diye araya girmeye çalışsa da keşiş el hareketiyle tekrar onu susturdu ve sözüne devam etti:

‘’Her kalp birini seviyordur. Bunu sen bilemezsin. Unuttum veya sevmiyorum sandığın o kişi bir anda karşına çıkar ve her şey dağılır. Bu iksir de özelliğini kaybeder. O kişi karşına çıktığı anda görünür olursun. Bundan sonra da bir daha iksiri içsen bile etki etmez. O yüzden bu iksiri içmeye emin misin?’’ diye son kez sordu keşiş. O da ‘’Eminim.’’ diyerek iksiri içmek için yanına aldı.

    İlk uçakla tekrar binlerce kilometre uzakta bulunan evine dönmek üzere yola çıkmıştı. Hayattaki en büyük hayalini gerçekleştirmeye çok yakındı artık. Ömrü boyunca görünmez olmayı istemiş bu görünmezlik için bu iksirin peşinde yıllarını harcamıştı ve artık yolun sonuna gelmişti. Bir an önce eve gidip iksiri içip görünmez olmak istiyordu. Bu sayede insanların ona baktığı hissini unutmak istiyordu. Kendini daha rahat hissedeceğini ve her yere rahat rahat girip çıkabileceğine inanıyordu. Hatta olmaması gereken yerlerde olup hakkında konuşulanları bile dinleyeceğini düşünüyordu.

    Eve geldikten sonra güzel bir uyku uyudu ve ertesi gün kalktıktan sonra iksirden ilk yudumunu aldı ve biraz bekledi. Acaba görünmez olmuş muydu? Şu anda görünüyor muydu? Bunun cevabını almak için sabırsızlandı hemen üstüne başına bir şeyler giydi. Sonra da kendi kendine gülerek: ‘’Zaten görünmüyorsam çıplak çıksam bile sorun değil.’’ dedi. Islık çala çala kapıyı açtığında karşısında tam kapıyı çalmak üzere olan O'nu gördü.

  O, ‘’Merhaba.’’ dedi. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi oldu. Yıllardır beklemişti onu ve bir anda kapısında bitivermişti. Hem de bugün. Üstelik iksiri de içtiği an. Bu bir tesadüf olmalı diye düşünürken: ‘’Beni görüyor musun?’’ dedi. O da ‘’Tabii ki.’’ dedi. Böylelikle, yıllardır aradığı ve beklediği görünmezliği daha ilk dakika da bir ömür boyu kaybetmiş oldu.