Sevgili okurlar,
Geçtiğimiz hafta “her şeyin başı sağlık” diyerek, ülkemizdeki bazı çarpıklıklara dikkat çekmiştik..
Özellikle “kanser hastalarının” çektiği sıkıntılar ve maddi imkansızlıklar içinde tedavilerini sürdürmeleri konusunu paylaşmıştık..
Hatta bu konuda, Sakarya’nın yakından tanıdığı bir evladı, eski Kuzuluk Beldesi İlkokulu öğretmenlerinden, gazeteci dostum Zeki Al’ın hastalık döneminde yaşadığı sıkıntıların bir bölümünü de sizlerle paylaşmaya özen gösterdik..
Ülkemizin yöresel hastalıkları bakımından mutlaka haritası çıkarılmıştır.. Son yıllarda Rusya’da patlayan nükleer santrallerin “radyasyon sızıntısı bedelini” ödemek bizim insanımıza düşmüştür!
Maalesef, çayla ilgili o geride kalan ama unutulmayan haberleri hatırlarsınız, bir bardak çay, bir bardak su içen bakanları hatırladınız değil mi?
Yani vatandaşa “Ölümü reva” gören bakanlar?
Bu çileli yolda, Allah, derman arayanlara kolaylık versin!
Biliyorsunuz,bu sıralar “İklim “ ile ilgili tüm dünyada yükselen protestolar var..Bu protestolara kulak asmayan siyasiler, hükümetler, ülkeler var..
Başta Amerika olmak üzere, birçok ülke, iklimin korunması için yapılan anlaşmalara imza atmadıkları gibi yanaşmamaktadırlar?!..
Dünyamız gittikçe kirletiliyor, içme suları zehir içinde, nefes alacak alanlar kalmıyor..
İşte böyle bir Türkiye haritası yayımlandı..Sadece Rize dolayları,i nsan sağlığı için uygun alanlar olarak ortaya çıktı..
Keşke ülkemizin tamamı tertemiz, yaşanabilir olsa!..
Bakınız, bir Kazakistan, Kırgızistan gezisi sırasında, sokakta nefes almakta,hatta yürümekte zorluk çektik..Yüzümüze örümcek ağlara takılmaya başladı..
Öğrendik, Çin’in pislikleri taa oralara kadar gelmiş..
Yani Çin üretiyor, ama doğayı nasılda kirletiyor, anladınız mı?
İşte Rusya’daki Nükleer Santrallerin bedelini ödemek bizlere düştüğü gibi durum acı ve acil tedbir almayı gerektiriyor..
Resimlere yansıyan o ağızları kapalı, kirli ve tozlu havayı teneffüs etmek istemeyen insanları unuttunuz mu?
Bu sorumsuz, beceriksiz siyasetçiler yüzünden dünyamızın geleceğini düşünebiliyor musunuz?
Bu noktada AKParti Meclis Grubu ile Cumhurbaşkanı arasında yaşanan “Veto” olayı ,inanın, halkın tepkisi karşısında gelişen ve hatta iktidarı topyekun komik duruma düşüren bir durumdur?..
Veto’nuzu sevsinler?
Sakarya’mızda işte üzüm bağları, meyve bahçeleri, taş, kireç, çimento kum tozundan nasibini alarak yok oluyor!..
Kimin umurunda?
***
Sevgili okurlar
Durum, göçmen penceresinden de pek iyi sinyaller vermiyor?
Gelin bu noktada, bir başka hastalıklara dikkat çeken Karasulu hemşerimiz eski emekli öğretmen, bizden biri Erdal Bıçakçı’nın kendi kişisel sayfasında yer alan yazısına bir göz atalım
Erdal Bıçakçı,”
“Quranta” İtalyanca kırk demektir.
Karantina bu kelimeden türetilmiştir.
Karantina kırk gün demektir.
İtalya’yı çok iyi bilen biri olarak size bu konuda biraz bilgi vermek istiyorum.
Venedik İtalya’nın kuzey doğusunda önemli bir liman ve turizm kentidir.
Orijinal ismi Venice’dir.
Venedik 670 yıllarında kurulmuş bağımsız bir devletti. 1760 yılında İtalya birliğine katılarak fiilen bitirilmiştir. Önemli bir liman kenti olduğunu yazmıştım.
Özellikle 15.YY’ da ülke dışından gelen gemiler limana sokulmaz, açıkta kırk gün bekletilirdi. Kırkıncı günün dolması ile, şayet bir hastalık çıkmazsa gemi limana girebilirdi. İşte karantina kelimesi bu işlemden dolayı kullanılmaya başlanmıştır. O yıllarda dünyada veba salgını çok yaygındı. Ve toplu ölümlere sebep olmaktaydı. Tedavisi de yoktu. 21. yy da ülkemizde sağlık durumuna baktığımızda Venediklilerden bile geri durumda olduğumuzu görmekteyiz. Onlardan biraz olsun, ders almamışız.
Başta Suriye, Irak, Afrika, İran, Afganistan’dan milyonlarca mülteci elini, kolunu sallayarak ve hiç bir sağlık kontrolünden geçmeden ülkemize girmektedir. Sağlık bakanlığımız hiç olmazsa, Venedikliler gibi kırk gün karantina uygulasa, kendimizi biraz olsun güvende hissedebileceğiz.
Ama nerede!
Peki bu göçlerin sonunda ne oldu?
Ülkemizde artık görülmeyen birçok hastalık ne yazık ki, insanlarımıza bulaşmaya başladı. Ortadan kaybolan hastalıklar tekrardan hortlamıştır.
Âdeta Afrika’nın gelişmemiş devletlerine benzedik. Sağlık kuruluşlarımız tekrardan bu hastalıklarla mücadele ediyor.
Nedir bu hastalıklar?
Sayalım; Suçiçeği, Sıtma, Çocuk felci, kızamık, Tifo, Tüberküloz, Buruselloz.
Bu saydığım hastalıklar ya ortadan silinmiş, ya da kontrol altına alınmıştı.
Mart ayında Kenya’ya safariye gitmeden önce mecburi olarak tüm tropikal hastalıklarla ilgili aşılarımı yaptırmış ve sarı karne almıştım.
Şimdi yurt dışına her gidişimde, karnemi yanımda taşımak zorunda kalıyorum.
Çünkü, pasaportumdaki Kenya, Tanzanya, Suudi Arabistan damgalarını gören ülke polisleri aşı kartımı mutlaka görmek istemektedir.
Tüm dünya bu konuda bir sürü tedbir alırken, biz işimizi Allah’a bırakmışız.
“Kadere iman. Varsa alın yazında hasta olursun. Allah yazmamışsa olmazsın”.
Bu nasıl bir sağlık anlayışıdır?
Gazeteleri, Televizyonları takip ediyorum. Her akşam fasa fiso konular tartışılıyor.
Hayati önem taşıyan toplum sağlığı konusunu dile getiren yok.
Mecliste de durum aynı.
İktidarı boş verdim.
Muhalefette de tepki yok.
Kısacası arkadaşlar şansa yaşıyoruz.
Ülke sahipsiz!.
Türk Tabipler Odası ne yapıyor bilmiyorum.
Ya üniversitelerimiz?
Onlar bu konuda uyarıcı oluyorlar mı?
Bence olmuyorlar.
Belki ben atlamışımdır.
Ama göremiyorum.
Ülke gündemi siyasi tartışmalarla boşa geçiriliyor.
Gerçekten işimiz Allaha kalmış vaziyette.
Lütfen herkes bu konuyu gündemine alarak, toplum sağlığı açısından az da olsa vatanına ve milletine sahip çıksın.
Milliyetçi ve vatanseverlik lafla olunmaz” diye yazıyor..
Duyarlı gazeteci olarak, toplum adına paylaşıyorum..Sizlerde lütfen paylaşınız..
Zira insan düşmeye görsün? Adı ne olursa olsun, bir yatağa, bir o hastalıkların pençesine düştünüz mü, geçmiş olsun!
Bizim görevimiz, toplumu, yetkilileri uyarmak..
İnşallah anlayan, dikkate alanlar olur..
Nice sağlıklı, mutlu, huzurlu günler dilerim..