2017-2018 Eğitim-Öğretim yılı ikinci yarıyıl dün başladı.

Nerede kalmıştık, nasıl başladık?

Belirsizlikte kalmıştık, belirsizle devam edeceğiz.

Malumunuz TEOG alelacele hem de eğitim öğretim yılın başladıktan sonra kaldırılmıştı.

Yerine konulan YLGS yani yeni lise geçiş sistemi, tüm hazırlık, planlama ve hedeflerini TEOG’a göre yapan eğitim kurumlarını ve dolayısıyla öğrencileri şaşkına çevirdi.

Şaşkınlığımız devam ediyor.

En iyi okul eve en yakın okuldur düşüncesiyle yola çıkıldı, ancak milyonlarca öğrenci henüz hangi okula nasıl girebileceğini bilmiyor, tedirgin bekleyiş sürüyor.

1 milyon 300 bin 8. sınıf öğrencisinin yüzde 10’u sınavla öğrenci alacak okullara yerleşecek, diğer öğrencilerin ise sadece 5 tercih hakkı olacak denildi, bu 5 okul hangi tür okullar olacak, meslek liseleri ya da imam hatip okullarına talebin az olduğu düşünüldüğünde, her mahallede yeterli sayıda akademik lise açılacak mı? Bilinmiyor.

Milli Eğitim Bakanlığı, bundan sonrası için yüzde 65’e yüzde 35 akademik eğitim ve mesleki eğitim dengesini oluşturma hedefi koydu ama okullarımızın kapasitesi ve fiziki imkânları bu hedefin uzağında…

Bu talebin karşılanması yıllar süreceğine göre yeniden 80-90 kişilik sınıflara dönülecek gibi görünüyor.

Aynı mahallede bulunan komşu okulların bile eğitim başarısı arasında uçurumlar varken, mahalle dışı okul arayışlarının sahte adres beyanlarının önüne nasıl geçilecek? Belli değil.

Ailelerin, şimdiden kaliteli okula göre ev arayışları başladı ki elmam piyasası epey hareketli olacak gibi görünüyor.

Bina sorunları bir şekilde giderildi diyelim. Peki, buna uygun kontenjanlar artıp öğretmen açığı giderilecek mi? Şimdilik konuşulmuyor.

Her şeyden önemlisi de bu sistemin önümüzdeki süreçte sınavsız eğitimin önünü açacağı iddia ediliyor ama mümkün değil. Her halükarda sınav şart ve kaçınılmaz. Fakat hala veliler özel kurs, özel ders aldıralım mı aldırmayalım mı kararını veremiyor.

Dediğim gibi, yeni eğitim öğretim yılının ilk yarısı belirsizliklerle başlamıştı, ikinci yarıyıl için de belirsizlikler devam ediyor.

Eğitimde, göç yolda düzülür anlayışı, bu kez de hayal kırıklığı olacağa benziyor.

ÖĞRETMEN ATAMALARI SIKINTILI

Eğitim çalışanları arasındaki barışı dinamitleyen ve haliyle eğitim sistemini en çok etkileyen icraatlardan bir diğeri de sözleşmeli ve mülakatla öğretmen alımı…

Torpile açık ve şeffaflıktan uzan alması, yandaşlığa sevk etmesi, pek çok öğretmenin hakkının bir şekilde yenmesi kabul edilebilir bir uygulama değil ama Bakanlık bu konuda tavuz vermiyor.

Görüyoruz,  KPSS’den 90-95 puan alanlar mülakatta elenirken, 60 puan alanlar torpilli mülakatlar neticesinde öğretmen olarak atanıyor.

Tepkiler artınca Milli Eğitim Bakanı “Önümüzdeki dönemde güvenlik soruşturmasında elenenler dışında geri kalan öğretmen adaylarının kendi yazılı puanı ne ise ona göre atamasını yapacağız” dedi ama atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra neye yarar.

Ayrıca şu Sözleşmeli öğretmen uygulamasından kurtulamadık gitti.

Sözleşmeli öğretmenlere 6 yıl çakılı bir şekilde atandıkları yerde görev yapma zorunluluğu onları öğretmen değil de kürek mahkûmu olarak atadıklarının bir göstergesi ve bu durum modern, güçlü, büyük bir devlet iddiasında olan bu ülkeye hiç yakışmıyor.

Örneğin 24 yaşında öğretmen olarak atanan bir kişinin 30 yaşına kadar tayin isteyememesi, yer değiştirememesi, geleceğine yön verememesi, dolayısıyla evlilik planı bile yapamaması demektir ki insan hakları ile bağdaşmaz.

Bir sosyal hukuk devletine yakışan, sözleşmeli öğretmenler ile kadrolu öğretmenler arasındaki özlük, tayin gibi farklı muameleleri kaldırmaktır.

Kaldı ki aynı mesleği icra edenleri ücretli, sözleşmeli, kadrolu gibi bölük pörçük etmek, her şeyden önce eğitim sistemine darbe vurmakta, çalışma barışı bozulmakta, verimi düşürmektedir.

ORKULLARDA ŞİDDET ÖNLENMELİ

Öğretmenlere yönelik şiddet gün geçtikçe artıyor. Öğretmenler tartaklanıyor, dövülüyor ve öldürülüyor.

Milli Eğitim Bakanlığının, öğretmenlerin hunharca katledilmesine, darp edilmesine, sözlü ve psikolojik şiddete uğramasına karşılık, kınama ve telin etme dışında kalıcı tedbirler alması gerekiyor.

Eğitim sistemimiz öğretmen odaklıdır. Dolayısıyla öğretmen mihenk taşıdır.

Bunu bile bile ve göz göre göre öğretmenin sosyal, ekonomik ve politik anlamda karizmasının çizildiği yetmezmiş gibi, öğretmeni sınıfta hiçbir hükmü şahsiyeti olmayan korkuluk durumuna düşürmek kimsenin hakkı ve haddi olmamalıdır.

Unutmayınız ki öğretmenin haysiyeti ve onuru, bu ülkenin haysiyeti ve onuru demektir. Çiğneye, çiğnenmeye ve çiğnetmeye gelmez.