Sevgili okurlar,
Amerika Devlet Başkanı Joe Biden’in, 24 Nisan 2021 Tarihli açıklamasından sonra, Avrupa’da da, Türkiye’yi, Türkleri ve Osmanlı dönemini ve hatta Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’e kadar uzanan karalamalara tanıklık ettik..
Amerika Devlet Başkanı Joe Biden,” Sözde Ermeni Soykırım” iddialarını, geleneksel yıllık konuşmasında bir adım ileri götürerek, bu yaşanmışlıkları “ Soykırım ve büyük felaket” olarak yorumlamasının tepkileri sürerken, Belçika’da da biz Türkleri üzen gelişmelere tanıklık ediyoruz..
Konu Belçika’da yaşayan vatandaşlarımızın olduğu kadar, Türkiye Cumhuriyeti Brüksel Büyükelçiliği takibindeydi..
Ülkenin Fransızca konuşulan Brüksel ve Valon kesiminde yayımlanan eski, etkili gazetelerinden La Libre Belgique gazetesinde Nicolas Tavitian’a ait bir makale yayımlandı.
Makale de malum “kin ve nefret” söylemi yanında, “Ermeni çetelerinin ayaklanmalarını, bir bağımsızlık savaşı girişimini, Türk köylerinin basıp, yağmalanmasını, genç, ihtiyar, kadın, çocuk demeden öldürülmesini, Ruslarla yapılan işbirliği ile başta Van olmak üzere bölgenin işgal edilmesini, silahlı çetelerin oluşturulmasını, 850 Yıllık Türk dostluğuna kibrit çakılmasını göz ardı eden” Nicolas Tavitian’ın kabul edilemez görüş ve düşünceleri elbette kendisini bağlar..
Bir kere yazının 24 Nisan 2021 Tarihinde yayımlanmasından sonra, gazete Genel Yayın Yönetmeni  Dorian De Meeu’ye, Türkiye Cumhuriyeti Brüksel Büyükelçisi Sayın Dr. Hasan Ulusoy bir mektup göndererek, kaygılarını ve dolayısıyla gazetede yer alan yazı ile ilgili “cevap hakkını” kullanmak istedi..
Nazi Almanya’sında(Hitler dönemi) estirilen insan kıyımı ile 1915 Olaylarını ilişkilendirmeye ve hatta Osmanlı topraklarındaki bu isyan girişimi sonucu yaşanan acıları, Büyük
Önder Mustafa Kemal Atatürk ile ilişkilendiren, mesnetsiz, tutarsız, yalan, yanlış bilgilerin düzeltilmesine, La Libre Belgique gazetesi Yönetmeni Dorian De Meeu duyarsız kalmıştır.
Büyükelçi Dr.Hasan Ulusoy’un yazdıklarından öğrendiğimize göre, bu “cevap hakkı reddi” daha önceleri de Türk ve Türkiye karşıtı yazılarda da, aynen tekerrür etmiş!
Elbette, gazetenin bu tutumu kendilerini bağlar..
Türklerin de “ikinci vatan” olarak gördüğü bu ülkede, taraflı, yanlı, yanlış, tutarsız bilgiler içeren bir yazının yer aldığı gazetenin “tarafsızlığını” sorgulamıyoruz..
Ama “gazetecilik etiği” ve “hukuki mülahazalar” gereği, gazetenin, yani yönetimin, yetkili kişinin, böyle durumlarda karşı tarafa da “söz hakkı” vermesi, yasalar gereği “cevap hakkını” kullandırması gerekmez mi?
Görülüyor ki, böyle bir durum söz konusu değil!..
Büyükelçi Dr. Hasan Ulusoy, gazeteye gönderdiği cevap hakkı mektubunda( Bakınız www.belcikabelhaber.be);”
Ayrıca, 1948 Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nde tanımlanan “soykırım” kelimesinin hukuki bir terim olduğu da unutulmamalıdır. Uluslararası hukuka göre, tarihi olayların “soykırım” olarak değerlendirilmesi, ancak yetkili bir uluslararası mahkeme tarafından yapılabilir ve bu durumda 1915 olaylarına ilişkin herhangi bir mahkeme kararı yoktur. Aslında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 17 Aralık 2013 tarihli “Perinçek v. İsviçre “sadece ona atıfta bulunmakla kalmıyor, aynı zamanda” bu konuda akademisyenler ve tarihçiler arasında genel bir fikir birliği olabileceğinin bile şüpheli olduğu “sonucuna varıyor.

Son olarak, Bay Tavitian’ın devletimizi ve hükümetimizi acımasız ve şiddet yanlısı olarak gösterme girişimini görmek bir saçmalık ve ikiyüzlülüktür. 1983 yılında Brüksel’deki evinin önünde suikasta kurban giden İdari Ataşemiz Dursun Aksoy’un da aralarında bulunduğu ASALA gibi birkaç Ermeni terörist grubunun yıllarca yurtdışındaki görevlerinde birçok Türk diplomatı ve ailesini katlettiği unutulmamalıdır. Diplomatlarımızın katillerinin birçoğunun bugüne kadar ev sahibi ülkeler tarafından adalete teslim edilmediği acı bir gerçektir..”

Belçika’da elbette sadece La Libre Belgique gazetesinde değil, birçok platformda Türkleri, Osmanlı’yı karalayan, onları suçlu ve sorumlu gösteren yazılar, etkinlikler gördüğümüz gibi bu kesimin ülkenin çeşitli kent ve mekânlarına “soykırım anıtları” dikmesine izin verilmiştir!
Ne yazık ki, zaman içerisinde, bu “ sözde soykırım iddialarına”, Süryaniler, Keldaniler, Yezidiler,  Hıristiyan toplum ve Rum Pontus” eklendiği gibi, güleceksiniz ama, “Kürtler de” eklenmiştir!
Hakkını teslim edelim, Belçika’da yaşayan vatandaşlarımız, bu karalamalara, bu hakaret ve yalanlara karşı bir araya gelmiş, platformlar kurmuş, basın toplantıları düzenlemiş, yürüyüşler tertip etmiş, karşı anıt dikme eylemlerinde bulunduğu gibi, bu yalanlara arka çıkan siyasilerle, görüşmelerde bulunulmuştur..
Üzülerek ifade edelim ki, bu girişimler, AK Parti iktidarı ile yerini sessizliğe bırakmıştır..
Bunun nedenlerine girmek istemiyorum?
Meydan, Türk ve Türkiye karşıtlarına bırakılmıştır!..
Devletin resmi birimleri, AK Parti Temsilciliği, AK Parti arka bahçesinde yer alan(UİD,SETA,Maarif Vakfı,Yunus Emre Kültür Merkezi..), etkinliği olmayan  bazı dernek, birlik ve federasyonların cılız tepkileri, Belçika Türk Toplumunca da etkili görülmemektedir..
Kısacası “ milli duruş”, yani “kırmızı cizgiler” yerini farklı siyasi söylemlere, anlayışlara terk etmiş, gurbetçi tarihinde yapılan güzel girişim, eylemler, etkinlikler kulak arkası edilmiştir!
Belçika’da siyasi parti temsilciler, her yıl 24 Nisan’da, Büyükelçilik konutuna 200 metre mesafedeki “Sözde Ermeni Soykırım Anıtına” çelenk koyup, saygı duruşunda bulunurken, Türklerin acılarını, tarihte yaşanılanları bile öğrenme, anlama zahmetine girmemişlerdir..
İşte CDH(Merkez Hümanist Partisi) adlı parti, Brüksel Bölge Parlamentosu’nun ilk başörtülü milletvekili Mahinur Özdemir’i (Türkiye Cumhuriyeti Cezayir Büyükelçisi), “inkârcı” diye partiden dışlarken, bir başka parti olan PS(Sosyalist Parti) özünde bu gerekçeler ile Federal milletvekili ve Brüksel Saint-Josse Belediye Başkanı Emir Kır, PS Brüksel Bölge milletvekili Emin Özkara’yı(Gerçi kendisi istifa etti ama) partiden ilişiğini kesmişlerdir!
Son olarak, CDH Partisi’nin Genel Başkanı,
AP(Avrupa Parlamentosu) milletvekili Benoit Lutgen, “AB ülkelerini Kıbrıs Rumları, Kürtleri, Ermenileri,Türkiye ve Eroğan'a karşı korumak için, işbirliğine davet etme” cüretini göstermiştir!
Sonuç olarak, “milli konular, kırmızı çizgiler” konusunda eğer reflekslerimizi birleştiremez ve bu işi bir kesime, bir kümeye bırakırsak olacağı budur!..
Unutulmasın ki, “siyasi iradenin gücü” bir yere kadardır!..
Ama, bu ülkenin insanları olarak, nerede olursak olalım, “gücümüzü birleştiremiyor, siyasi anlayışlarla ayrışıyor, ötekileştiriliyorsak, orada ne birlik olur, ne dirlik” olur..
“O heyecanlı, cefakar, vefakar gurbetin ilklerini kaybeden Türkiye’nin” yurtdışında geleceği tehlikededir!..
Bu milli hassasiyetlerin, bir partinin iradesine bırakılmasının yanlışlığı inşallah anlaşılır ve “o eski, güçlü birlikteliklerin sergilenmesi” için gerekenler yapılır..
Bizden uyarması!