Başlıktaki söz Cevdet ağabeyden (Güngör) yerleşti dilime…
Ne zaman yaptığım bir işten, savunduğum kişiden ya da olaydan kuşku duysam, bu söz düşer dilime.
Bu doğallıkla bu duyguyu ifade edecek başka bir şey de gelmiyor aklıma…

Buraya nereden mi geldim, anlatayım.
Şu Sapanca’daki Teleferik Projesi’nden…
Dönemin Belediye Başkanı Aydın Yılmazer tarafından ihale edilen, o ihalenin komisyon başkanı, şimdiki Belediye Başkanı Özcan Özen tarafından tamamlanmaya çalışılan o projeyle ilgili gelişmelerden…

Her şeyden önce şunu belirtmeliyim ki, ben bu projenin karşısında olanlardanım.
Bunu gerek gazetemde, gerekse medyayazar.com'daki yazılarımda ortaya koydum.
Bu konuda yaptığımız haberlerin mürekkebi de daha kurumadı.

Gerekçem çok net.
Yukarıda 60 dönümlük alanda yapılacak tesisler, ilerde bununla sınırlı kalmayacak. Yüzlerce, belki de binlerce ağa kesilecek. Sapanca Gölü su havzasında bulunan çalışmalar nedeniyle gölü besleyen kaynakların kurumasına yol açılacak.
İlçe ekonomisine katkı sağlayacağı da doğru değil. Gelen turist, kaldığı otelden belki de servis araçlarıyla alınıp teleferiğe bindirilecek, yukarıda şirketin kuracağı tesislerde gününü geçirip yine oteline dönecek. Sapancalı onları belki de hiç görmeyecek.
Son olarak da Hasanpaşa Mahallesi sakinlerinin, atalarının ortak kullanım için bağışladığı yeşil alan heba olacak.

Nitekim Hasanpaşa halkı, ihale edildiği günlerde pek fazla üzerine gitmediği projeyle ilgili çalışmalar başlayınca direnişe geçti, arazide nöbet tutmaya başladı.
Yukarıda saydığım nedenlerle bazı meslek odaları, sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler, sendikalar ve çevreciler de bu eylemde onların yanında oldular. Polisin sert müdahalesi sırasında onların yanında olup haklı mücadelelerine destek verdiler.   

Sonra bambaşka bir şeyler olmaya başladı.
Hasanpaşalılar ile belediye başkanlarının buluşmasında söylem değişti.
“Biz Teleferik Projesi’ne değil, yerine karşıyız” denilmeye başlandı. Hasanpaşa’nın ortak kulandığı alandan vazgeçilirse, proje başka yerde yapılabilir noktasına gelindi. Yukarıdaki 60 dönümlük alan, binlerce ağaç ve su havzası falan unutuluverdi.

İşte, yazının başlığında belirttiğim gibi bu aşamada içim çürüdü…
Demek ki projeye karşı olanların gerekçeleri farklıydı.
Birileri o dağın dibinden tepesine kadar bütün olarak korunmasından yana tavır koyarken, diğerleri sadece ortak kullanım alanını savunmaya çalışıyordu.

Olay benim için bir anda çevre mücadelesinden çıkıp, haksızlığa uğrayan, ortak kullanım alanları ellerinden alınan Hasanpaşalılar’ın mücadelesine dönüştü.
Haklı mücadelelerini destekliyorum.
Ama verilen bu tavizle o projenin temelinin atıldığını da düşünüyorum.
O yüzden içim yanıyor.