Günlerdir,salgın,coronovirüs,pandemi,covid19,kısıtlama,yasak,yoğun bakım, sosyal mesafe, maske, solunum cihazı, entube, ölen hasta sayısı gibi kelimelerle doldurduk evreni. Her mecrada bu kelimelerin oluşturduğu cümleler var. Ne yazık ki bu cümleler kaybolmuyor ve evrende dolaşıyor. Oysa bizim en çok şimdilerde güzel cümlelere, pozitif düşünmeye ve de pozitif eylemlere ihtiyacımız var. Bugün huzurlu düşünüp, huzurlu bir şeyler yazmak istedim bende.

Huzur deyince de istisnalar hariç, büyük çoğunluğumuzun aklına eski günlerimiz hatta daha çok çocukluğumuz gelir. Sanırım bunun nedeni de her yeni günün bir öncekini aratır biçimde geliyor olması.

ÇOCUKLUĞUMUZA GİDELİM…

Çocukluğumuza gidelim. Ben yazarken gideyim ,siz de okurken.

Güne başlarken hani o takvim yapraklarını koparmak için heyecan duyduğumuz günün sözünü ya da bugün doğan çocuğa isimler yazan yeri okumaktan keyif aldığımız, kendi adımızı görünce de heyecanlandığımız günlere kadar gidelim hatta. Kapatalım gözlerimizi ve sokakta yere vuran renkli plastik topun çıkardığı sesi duyalım.

Sıcak yaz akşamlarında hava kararana kadar neşe içinde koşturan, istop, yakan top oynarken nefesi kesilen çocuk olalım. Lastik oynamak için ayak bileklerine bağladıkları iplerle, elleri bellerinde yanmamızı bekleyen Fatoş ve Kadriye’nin ortada pat pat atlayan naylon terlikli kız arkadaşı biz olalım ve onun ayak seslerini, duyalım mesela. Saklambaçta sobe diyen Soner’in neşeli çığlığını, sobelendiğimizde ki kızgınlığımızı hatırlayalım. Bugüne kıyasla masum ve bir o kadar mutlu günlerimize gidelim.

Ezanın okunması ile balkonlardan seslenen hadi artık eve diyen gerçek annelerin seslerini duyalım. Çocukları içeriye girdikten sonra bile dışarıda birbirleriyle laflayan o güzel insanları hatırlayalım. Yaz akşamlarında balkonda bahçede yenen yemekleri, kokmuştur şimdi börekten Mediha hanım teyzene de götür diyen annenin güzel kalbini görelim yeniden.

(Sizi bilmiyorum ama eskiden biz öyle seslenir, öyle zikrederdik komşu teyzelerin isimlerini. Asiye teyze demezdik mesela, Asiye hanım teyze derdik. Amcalar hep amcaydı ama. Hüseyin amca, Ahmet amca derdik onlara)

Ramazanda iftardan sonra ellerinde güllaç ya da kadayıf tatlısı olan tabaklar ile birbirlerine giden, ramazan davulcusunun davul ve maniler söyleyen sesi duyulana kadar balkon ya da bahçelerde laflayan, kahkahaları geceye karışan ebeveynlerinizin seslerini duyun. Çocuk olun bugün. Çocukluğunuza gidin ve huzur bulun.

Soğusun diye akan suya bırakılan karpuzların kesilip, dilimle yendiği, elinizden karpuz sularının aktığı piknik günlerine gidin mesela. Sokakta oynarken komşu teyzenin kendi çocuğuna hazırlarken sizi de düşündüğü o anı hatırlayın. Taze ekmek dilimine sürülmüş ev salçasının yerken yanaklarınıza bulaştığı o komik suratı anımsayıp tebessüm edin şimdi. Ve o ekmeğin lezzetini hatırlayın yeniden.

Açık hava sinemalarını, salkım söğütlerin altında içtiğiniz neşe gazozlarını ve size bir şişe gazozun verdiği mutluluğu hatırlayın. Bayram sabahlarını ve ertesi gün bayram diye heyecanlanıp, arife gecesini nasılda uykusuz geçirdiğinizi, başucunuzda duran o bir çift yeni ayakkabının size verdiği mutluluğu getirin hatırınıza.

Kışın evlerde yanan o kahverengi sobanın çıkardığı sesi duyun. Yanan bir sobanın bir evi nasıl yuva yaptığını hatırlayın. Üzerinde alüminyum çay altlığında kaynayan ıhlamur ,yanında kabuğu çatlamış kestanelerin kokusu gelsin burnunuza.

Okuldan döndüğünüzde sizi bekleyen annenizin kapıyı açışını görün. Mutfaktan en sevdiğiniz anne yemeğinin kokusu ulaşsın burnunuza . Bugün yoksa bile artık anneniz, onu hatırlayın onun şefkatini ve onunla geçen günlerin huzurunu yakalayın yeniden…

Babanızı hatırlayın şimdi de. Her akşam elinde poşetler, pazar fileleriyle eve gelişini. Sesini duyun, kızı ,oğlum deyişini ,gözlerinize nasıl baktığını ,size nasihatler verişini hatırlayın ve huzur bulun.

Tek kanallı televizyonlarınızı, soluksuz izlediğiniz çizgi filmleri getirin gözünüzün önüne.(Hatta açın şimdi hemen heidi yada şeker kız müziğini dinleyin yeniden) .

Tüm aile beraber tek bir odada sohbetle geçirebildiğiniz tabletsiz, akıllı telefonsuz, internetsiz o uzun gecelere ve o gecelerde ki güzelliğe gidin. Boza diye bağıran bozacının sesi gelsin dışarıdan. Patlamış mısır koksun eviniz. Ve bugün çocuk olun siz yeniden.

Çocuk olun ve o günlere gidin. Herkesin içten herkesin samimi olduğu, insanların paylaşmayı bildiği, saygıyı baş tacı edip, sevgiyi gerçekten hissedebildiği o günlere gidin.

DÜNÜ GETİRİN!

Şimdilik unutun bugünü ve şu salgını. Ayrıca hastalıklı düşünceleri, hastalıklı düşünenleri ve bu düşüncelerin kurbanlarını da unutun.

Dünü düşünün, dünden bugüne iyi olan ne varsa tutun getirin bugün evinize. Sevgileri, küçüğün büyüğe saygısını edebi adabı, paylaşmaları, sadakati, samimiyeti, çizgili pijamaları, ahşap sandalyeleri, eski radyoları, pikapları, sefertaslarını, sokak oyunlarını, turşuları, konserveleri, salçaları, hacı şakir kokulu beyaz kalıp sabunlarını, leblebi tozunu, misketleri, uçurtmaları, lastik topları, teneke saksılarda çiçekleri, kuzineleri ,nihavent makamında ezgileri, namaz kılan nineleri, kuran okuyan dedeleri, bir köşeye kıvrılmış uyuyan o sarı kediyi, yün sepetlerini, koltuk dantellerini , hep bir arada oturulan akşamları getirin evinize.

Komşuları, hal hatır sormaları , taşıyın bugüne. Getirin evinize maarif takvimlerini ,günün sözünü okuyun her gün ve iyi hissedin. İyi hissettirin. Dün size iyi hissettiren her ne varsa bulup getirin bugününüze. Sizi mutlu eden dününüze sahip çıkın ve onları bugüne taşıyın. Sık sık çocuk olun ve yeniden sarılın o çocuk hayallerinize.

Sevgiyle kalın…