Yayılın çimlerin üzerine. Acele edin; er veya geç çimenler yayılacak üzerimize. Diyor Jacques Prevert…

Zorlu günlerden geçiyor ve sınanıyoruz. Kimseyi kırmamak ve üzmemek şartıyla seni mutlu edecek her şeyi dene, bir gün sonsuzluğun bulutlarına oturduğunda aklında ne yapamadıkların kalsın, ne de kırdığın bir kalp elinde…

Hayatı sonuna kadar yaşamak istiyorsan önce yaşamayı hak edeceksin, yaşamı erteleme fırsatımız yok. Hazırdan tükeniyor ve tüketiyoruz.

İçtenliği, umudu, neşeyi, bağışlayıcılığı, özgüveni ve açık yürekliliği unutmayalım, ‘ben’ olgusunun dışında var olan varlık ve objelerle ‘biz’ oluyoruz.

Sevilmenin ve sevmenin verdiği o yüce güç hiçbir şeyle ölçülemez, dün doğum günüm münasebetiyle komşularım bana çok değerli bir gece hazırlamışlar.

Hepsinin gözlerinde gördüğüm o paha biçilemez şeyin adı ‘sevgi’ydi. Paylaşmanın verdiği büyük haz en kutsal hediyeydi benim için.

Yürüdüğüm yerlerde bıraktığım o ayak izlerime bakıyorum, belki bencilce olacak ama  kendimle gurur duyuyorum, ne kadar onurlu bir yürüyüşle sapasağlam basmışım bunca yıl, hayatın ve insanların bütün çelmelerine karşın ve her seferinde umuda koşan emin adımlarla..

Varsın hayat incitedursun duygularımızı, varsın bütün yaralarımıza karşın sevgi ateşi içimizde ilk günkü heyecanıyla yana dursun.

Hayata başkaldırma eylemi cesarettir ve şans; yalnızca cesurlara gülecektir…

Ve cesaretin o yağmur sonrası burcu burcu yayılan toprak kokusu kadar aziz rayihasına sarılmaktır yaşama olan inancımız.

Yaşadığım her gün ve bundan sonrada Rabbimin bana nasip yaşamayı nasip edeceği günlerde tek bir gayem olacak; ‘uğrunda ölmeye değecek bir yaşam’.

Hiç keşke dememiş olmanın, yarınlara en üzgün ve yıkık hissettiğim günde bile küsmemiş olmamın getirdiği o yoğun şükür duygusu, dimdik ve sapasağlam kucaklatıyor her yeni bir günü.

Mutlu olmanın hiçbir kriteri, herhangi bir olgusu, bir tartısı yoktur. Sevgiyi paylaştıkça çoğalır mutluluklar; çünkü yaşamak özgürlük bilincini bir meşale gibi dimdik duran başımızda taşımaktır.

Bazen yazdıklarınız kadar mutlu musunuz? Diye soruyor okurlarım, yeri gelmişken buradan da cevaplamak isterim;

En büyük mutluluk, mutsuzluğun kaynağını bilmekten geçer. Kaynağını bilmeden aranan çareler yersizdir. Mutlu olmak için, mutsuzluklarınızın üzerine gidin. Düşünün ki en çaresiz hissettiğiniz bir anın temelini atan da siz değil miydiniz?

Mutsuzluklarımla savaşıyor ve onlara teslim olmuyorum, ben görünenden ibaret olmayan; ruhuyla bedeniyle bütünleşmiş; doğayı, evrende yaşayan herkese önce saygı duyan ve sonrasında sevgi besleyen bir insanım.

Beni ne mutsuz edebilir ki?

Hastalıklarımız bile, Allah’ın bizlere vermiş olduğu bir sınav değil mi? Yeri gelir en sevdiğimiz insanı dahi kaybedebiliriz, böyle durumlarda tevekkül sığınacak en sağlam limandır.

Yaşadığımız her gün ‘ölme’ riskini her saniye göze aldığımızı unutuyoruz.

Günler kimleri alıp götürüyor aramızdan, hangi durumda olursak olalım baş koyun yaşama. Mutlu olun, sevin ve sevilin. Yarın uyanamama ihtimalini göz ardı etmeyin.

Doğum günüm için bana unutulmaz bir gece yaşatan çok kıymetli komşularım ve ailem başta olmak üzere, sürprizler yapan, telefonla arayıp kutlayan herkese en kalbi duygularımla teşekkür ediyorum.

Sevgilerimle, hoşçakalın.