Vallahi ikna olmak için soruyorum;

Bu iktidarın, bugüne kadar hadi muhalefeti geçtim de konunun uzmanlarının bütün ikaz ve tavsiyelerine rağmen gerçekleştirdiği ve gerçekten doğru, toplum ve ülke yararına tek bir projesi var mı?

Şimdi aktroller hemen atlayacaklar ve ‘Bunca otoyol, tünel, hastane, havaalanı yapıldı ya’ diyecekler eminim…

Tamam! Yapıldı da, biz onların yapılmasına değil, kiminin zamanlamasına, kiminin yapım şekline, kiminin ihale biçimine itiraz ettik kardeşim!

Ve sonuçta da hep haklı çıktık…

Buna rağmen, ‘çatlasanız da patlasanız da yapılacak’ diye inatlaşmanın âlemi ve bu inatlaşmanın demokratik, hukuki, sosyal ve ekonomik bir karşılığı var mı?

Yok…

En son örnek; İstanbul Havaalanı…

Rüzgâr yönü dedik, kod farkı dedik, güzergâh uygun değil dedik, göçmen kuşlar dedik, biri varken ötekine gerek yok olanı büyütelim yeter dedik ve sonuçta haklı çıktık ki fırtınalı havalarda uçak inemiyor, yolcuların yaşadığı sıkıntılar da cabası...

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Atatürk Havalimanı neden kullanılmıyor” tartışması başlattı;

“Atatürk Havalimanı (Yeşilköy) ile yeni yapılan İstanbul Havalimanı birbirine raylı sistem ile bağlanmalıdır. Böylece devlet 40 katrilyonluk bir kayıptan kurtulacaktır” dedi, tasarruftan bahsetti.

Tasarruf hele ekonomik olarak battığımız şu günlerde önemli ve sihirli bir kelime…

Ve İstanbul Havaalanı’nın bir israf projesi olduğu iddiasını da sadece muhalifler değil, iktidar bürokratları da dile getirdi.

THY Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu, “Yerel’den Global’e’ THY’nin Yükseliş Dönemi” kitabında “aslında Atatürk Havalimanı’nda yapılacak çalışmalar sonrası yeni havalimanı ihtiyacının gündemden kalkabileceğini ancak bunu Binali Yıldırım’ın istemediğini yazıyor.

Aramızdaki tek fark bu beyefendi görevdeyken değil, ayrıldıktan sonra konuşuyor ama konuşuyor netice de…

Şimdi İmamoğlu da onu söylüyor işte;

“İstanbul Havalimanı’na ilave 2 pist ve kargo tesisleri gibi daha birçok yatırım yapılacak. Bu yatırımların değeri 4,8 milyar avro ediyor. Atatürk Havalimanı’nda da 3,6 milyar avro değerinde bir yatırım var. Bu havalimanını uçuşa kapatarak bu yatırımı da çöpe atmış oluyoruz. Yani devletin kaybı bu noktada 4,8 + 3,6 = 8,4 milyar avro ediyor. Eğer Atatürk Havalimanı tekrar yolcu uçuşuna açılırsa devlet en azından 8,4 milyar avro tasarruf yapmış olacak.”

Yanlış mı?

2012’de Atatürk Havalimanı’nın artan yolcu ihtiyacını bir süre sonra karşılayamayacağı düşüncesiyle, Hamdi Topçu’ya Atatürk Havalimanı’nın kapasitesini artırması için proje geliştirmesi talimatı verildi. Topçu, Atatürk Havalimanı’na yeni bir pist yapılmasını öngören 5 ayrı plan hazırladı. Yapılacak ilave bir pist ile Atatürk Havalimanı 2030 yılına kadar ihtiyacı karşılayabilecekti.

Ama ne olduysa bir süre sonra dönemin Ulaştırma Bakını Binali Yıldırım, yeni bir havalimanı yapılacağını açıkladı.

Böylece bırakın o proje hazırlatmak için harcanan milyonlarca lirayı, 1-2 milyar avro masrafla Atatürk Havalimanı’na ilave bir pist yapılarak sorun çözülecekken, 22 milyar 150 milyon avro harcanarak 3’üncü bir havalimanı yapılmasına karar verildi.

Ne kadar mantıklı(!) ve bir o kadar da ekonomik(!) bir karar değil mi?

Ama sorsanız Almanya bizi kıskanıyor! Almanya havaalanı yapıldı diye batacakmış!

Peki, sahibi halen bu ülkenin Kültür ve Turizm bakanı olan AtlasJet Havacılık A.Ş.’nin ekonomik gerekçelerle uçuşlarını askıya almasının İstanbul Havaalanının yarattığı mağduriyetle bağlantısı yok mu?

Konu sadece müşterilerin mağduriyeti değil ki, firmalar da bu inatlaşma sebebiyle zarara uğruyor.

Yepyeni bir havaalanı yapıyorsun ama havaalanının konumu, o hep ikaz ettiğimiz doğal şartlar sebebiyle uygun olmadığı için uçaklar halen Atatürk Havaalanı uçuş güzergâhını kullanmak zorunda kalıyorlar ve bu onların fazladan 40/45 dakika daha havada kalmalarına sebebiyet veriyor.

Yine bu kuru inat yüzünden mağdur olduğunu iddia edip tazminat kazanan firmalar da var.

Atatürk Havalimanı, Fransız TAV şirketi ile yapılan sözleşme süresinden 1 buçuk yıl önce kapandığı için şirkete 389 milyon avro ödenecek.

Biz sırf 50 milyon dolar için tank palet fabrikasını Katarlılara verdik ya, şimdi sadece bu firmaya ödediğimiz para, kaç tane tank palet fabrikası yapıyor, hesaplayın…

Yazık günah değil mi?

Ve buna, sanki peşimizden kovalayan varmış ki alelacele açtığımız için ödemek zorunda olduklarımızı da katın…

Şöyle ki; Biz bu havaalanını yapan şirkete uçuş ve yolcu garantisi verdik.

Verdik ama tam kapasiteye ulaşmadan hizmete soktuğumuz için, henüz tam kapasite uçuş yok.

Yok ama bu garanti verdiğimiz firma için sorun değil, o bizim sorunumuz çünkü açılmayan etaplar için de milyonlarca dolar ödeniyor.

Yani doğalgaz faturasını ödemekten aciz durumdaki sen, ben hepimiz ödüyoruz, farkında olmadan…

Biz muhalefet ve uyarı görevlerimizi yaparken, elimizde doneler vardı.

Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.

Bizi dinlemeseler bile, bu ülkeyi ve milleti düşünenler için önceki çılgın projeleri uyarı olarak yeter de artardı aslında…

Örneğin Zafer Havalimanı; Günde 3 bin 450 yolcu garantisi vermişler ama yolcu sayısı günde 240’ı aşmayınca 7 yılda cebimizden ve kasamızdan 25 milyon Avro ödeme yapıldı.

İşin ilginç ve korkunç tarafı, havalimanı zaten 50 milyon Avroya mal olmuştu.

Ne acı değil mi?

Ama olsun; “Çatlasanız da patlasanız da yapacağız” diyenler acı çekmediği sürece, sorun yok…