Yine bir hafta başında sizlerleyim. Yeni hafta finansal veriler ve finansal hareketlerin sert olacağı bir hafta olacak. Geçen hafta Abd’den gelen güzel ekonomik verilere rağmen piyasalar kar satışları ile karşılaştı.  Bizde ise hafta’nın son günü gelen enflasyon verileri, bazı şeylerin yolunda gitmediğinin net göstergesi olarak karşımıza çıktı.

   Mart ayında salgınla mücadele kapsamında tüm dünya da verilen ilk tepkiyi hatırlıyor musunuz? Sosyal hayatı yavaşlattık ve olabildiğince normalin dışına çıktık. Nisan ayında ise neredeyse dünya üzerindeki tüm hayat durdu. Hal böyle olunca da vaka sayılarındaki azalış ay sonu itibarıyla daha somut bir hal aldı. Bu da siyasilere göğüslemek zorunda kaldıkları ekonomik yükü hafifletmek için bir şans verdi. Yeniden normalleşme çabaları ülkeler arasında farklılaşan kademeli geçiş yöntemleri ile devreye alındı. Etkileşimin zamanla artması haziran ayı ortasından bu yana başta ABD ve Latin Amerika ülkeleri olmak üzere vaka sayılarında yeniden artışları gündeme getirdi. Bu da bizlere ikinci dalgayı sorgulatmaya başladı. Bizim açıkladığımız verilere inanmayan DSÖ yetkilileri ve AB ülkeleri Türkiye’ye seyahatleri yasakladı. Ancak Türkiye’den gelenlere giriş izni vermeye başladılar.

   Tüm Dünya’da bir ticaret savaşı olduğunun bence en net göstergesi olarak karşımıza çıkıyor bu olay. Kimseye kızmıyorum, güçlü olanlar güçsüzleri ezmek için fırsat kolluyor. Sonrasında iş işten geçtikten sonra kıvır babam kıvır. Tabi atı alanda Üsküdar’ı geçmiş oluyor.

   AB’nin iş dünyasının küresel kurallarını belirliyor olması, birçok ülke açısından tedirginlik yaratabilir. Zira ulusal regülasyonları ile AB mevzuatı arasındaki makasın açık olduğu ülkelerin uluslararası şirketleri çekmesi giderek zorlaşacak. Dahası, yerli oyuncuları uluslararası rekabetten ne pahasına olursa olsun korumak gibi popülist politikaların tercih edilmesi mümkün. Ancak Türkiye, diğer ülkelere göre önemli avantajlara sahip. Bunların başında Türkiye ve AB arasındaki ilişkilerin köklü geçmişi geliyor. Gümrük Birliği’nin bir üyesi ve AB’ye aday ülke konumunda olan Türkiye her ne kadar her iki alanda ağır aksak ilerleme kaydedilse de, Brüksel’in uluslararası normları belirleme kabiliyetinden en çok faydayı elde edebilecek kapasiteye sahip.

   Tabi bu konumu avantaja çevirmek için uzun zamandır yazdığım sosyal ve ekonomik reformların hızlı bir şekilde uygulanmaya sokulmasından geçiyor. Bu konuya daha fazla duyarsız kalındığında ise çok çok ciddi problemleri kucağımızda bulacağımızdan kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın. Hafta’nın tanıdık atasözünü buraya yazıp haftalık yorumlara geçiyorum. “Her koyun, kendi bacağından asılır.”

BİST100: Sizlere geçen hafta destek direnç noktaları vermemiştim. Nitekim haftanın son üç günü tahminlerim doğrultusunda geçti. Bu hafta veri odaklı fiyatlamalar yapılacak olsa da, yabancı yatırımcı oranı %49.97 ye düştü. Yabancı 2020 başından beri her fiyattan satarak piyasalarımızdan uzaklaşıyor. Yerli yatırımcı bir umut ile borsada para kazanmak için her fiyattan hisse alıyor. Bilinçsiz yapılan yatırım, yatırım değildir. Bu haftayı 115.748 de kapatan endeksimiz tam sırat köprüsünün üstünde kapanış yaptı. Desteklerimiz 115.350, 114.300, 113.610 ve kırılım noktası 112.500 olacak. Dirençlerimiz ise 115.900, 116.750, 117.200 üzeri ise 120 binler test edilebilir. Zor ve aldatmacalı bir haftaya hazırlıklı olunmalı.

DOLar: 6.85 de ki takılma ve daralma devam ediyor. Cuma günü gelen enflasyon verilerinden sebep yukarı doğru bir zorlama olacağını düşünsem de, bir el buna müsaade etmiyor. Zorlu bir süreçten geçtiğimiz bu günlerde evini, arabasını satan parayı DOLar’a gömdü ve tarihin en yüksek döviz mevduatına ulaşmış olduk.

ONS ALTIN: 1.750 / 1.800 DOLar arasına sıkışan ons altın git geller ile bir heyecan yaratıyor. Bu haftayı da bu rakamlar arasında dinlenerek geçirecektir. Net bir yön görünmese de bu hafta karar haftası olabilir.

Hepimize bol bereketli iyi bir hafta diliyorum.