HÜKÜMET GERİLİMİ SEÇTİ

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, videosunda bürokratlara seslendi.

“Sevgili halkım bugün devletimize hizmet eden memurlarımıza yani bürokratlarımıza önemli bir hususta seslenmek istiyorum. Sizi de buna şahitlik etmeye davet ediyorum.

Unutmayın Türkiye Devleti’ni şahıs devletine dönüştürmüş bir kişi ve ailesi var. Bu şahsın ve ailesinin kişisel çıkarlarına hizmet etmeye zorlanmış bir kısım devlet memurları var.

Bazıları çok baskı altında bunun elbet farkındayız ancak unutulmamalıdır ki devlete değil şahsi çıkarlara hizmet etmenin sorumluluğu var

TÜGVA rezaletini hep beraber izliyoruz. Lağım kokusu yine her yeri sardı.

Şahıs ve ailesi vakıf süsü verdikleri bir paralel yapı ile devleti zapturab altına almaya çalışmış.

Sevgili halkım herhalde neyi çaldıklarının farkındasınız. Çalınan çocuklarınızın memuriyeti yani geleceğidir.

Bu sistemde Erdoğan ve şürekasının kurdukları vakıfların tezgahından geçmeyenlerin, memur olmalarının neredeyse imkânsız hale getirildiği görülmektedir.

Daha önce memur olanların ise görevde yükselmeleri TÜGVA tezgahından geçmelerine bağlanmıştır. Böylece kamuda yapmak istedikleri ne kadar illegal iş, rant, mafyatik çıkar varsa bunları yapacak memur militanlar düzene eklemlenmiştir.

Şimdi hepimizin gördüğü, bildiği bir şey daha var. İktidarın değişmesine az kaldı. İktidar değiştiğinde, soruşturmalar başlayacak ve eminim ki bu bürokratların büyük bir kısmı 'Emir aldık, uygulamak zorunda kaldık' diyeceklerdir.

Bunu diyerek sıyrılırım diye düşünen, sarayın baskısına boyun eğerek kanun dışına çıkmış devlet memurlarına buradan seslenmek istiyorum.

Cenap Şehabettin'in bir sözü var. ‘En ağır angarya faydasızlığından emin olduğunuz işi vazife namına ifa etmektir.’

Açıkça söylüyorum. Vazife namına mafyatik düzene hizmet edemezsiniz. Kanun dışı izleri emir olarak telakki edemezsiniz.

Siz Erdoğan ailesinin değil, bu devletin şerefli memurlarsınız. Kâmil akla gelmeniz için Kılıçdaroğlu ağabeyinizin, amcanızın bu size son çağrısıdır.

18 Ekim Pazartesi itibariyle bu düzenin illegal isteklerine verdiğiniz tüm desteğin sorumluluğu size de ait olmaya başlayacaktır. ‘Emir almıştım’ diyerek bu kirli işlerden sıyrılamazsınız.

Size kanun dışı ne yaptırılıyorsa pazartesi itibariyle durun.

Bu illegal, paralel sistemlerden elinizi, eteğinizi çekin.”

Haliyle çarşı karıştı…

Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Öncelikle bu açıklama CHP zihniyetinin vesayet zihniyeti olduğunun açık bir itirafıdır. CHP zihniyetinin ilk böyle bir çılgınlığı değildir. Hukuk dışı çağrı kamu düzenine ciddi bir tehdittir. Ne devlet yönetiminin ne de milli iradenin ne olduğunu biliyorlar. Bunlardan uzak bir yapının tezahürü. Milletimiz de bunlardan bıktığı içindir ki başkanlık sistemini tercih etti.

Yeni sistem bürokrasinin siyaset yapmasının önüne geçti. Yeni sistem bürokrasiyi gerçek anlamda idari bürokrasi haline getirdi.

CHP’nin özlemini çektiği vesayet zihniyetinin defterini çoktan dürdük. Türkiye bir hukuk devletidir. Bunu Bay Kemal’e hatırlatıyorum, kabile devleti değildir.

Bay Kemal’in oyun oynadığı alan da değildir. Heves ettiğiniz günler geride kaldı. Cumhurbaşkanı’ndan en alt düzeydeki memura kadar herkes görevini hukuka göre yapmak zorundadır. Sen nasıl olur da bu ülkenin memurlarını tehdit edersin” dedi.

Buna karşı Kılıçdaroğlu’nun yanıtı şöyle oldu;

“Yolsuzluklara karşı mücadele edeceğim. Yolsuzlukları savunan kişilere karşı da mücadele edeceğim. Bir daha söylüyorum, kanundışı talimatları kim yerine getirirse, fakirin fukaranın cebine kim elini atarsa, fakirin fukaranın kim hakkını yerse onun karşısında olacağım.

Yanında Erdoğan dahi olsa!”

CHP liderinin bu çağrısına AK Parti peş peşe tepkiler yükseldi.

İçişleri Bakanı Soylu; “Beceriksizliğini ve yetersizliğini sarhoş narasıyla kapatmaya çalışan Kılıçdaroğlu, "Heyyt!" demiş. Çok korktuk(!) Hesabı yol arkadaşların PKK’nın siyasi taşeronuna mı yoksa FETÖ'ye mi sordurursun. Milletimiz senin "NE" olduğunu, çok iyi biliyor Kılıçdaroğlu” paylaşımı yaptı.

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’ten de “Sn Kılıçdaroğlu, açıkça devlet memurlarını tehdit ediyor. Böylece hukuk dışı bir düzen arayışında olduğunu ifade ediyor. Devlet görevlilerine emir vermeye kalkması hukuksuzluktur.

Herhangi bir hukuki delile dayanmaksızın meşru hükümetin kanun dışı emirler verdiğini iddia etmek, bürokrasiyi seçilmiş hükümete karşı çıkmaya çağırmak vesayet siyasetidir. Bunun ülkemizdeki adı Yassıada zihniyetidir.

Kılıçdaroğlu’nun sivil toplum örgütlerini aynı 28 Şubat diliyle hedef göstermesi de asla kabul edilemez. Türkiye’nin geride bıraktığı ilkel linç kültürü ile sivil toplum örgütleri hedef gösterilemez. Sivil toplum örgütlerine dönük bu linç siyasetine geçit vermeyiz.

Sn Kılıçdaroğlu kamu düzenini tehdit etmeye son vererek ‘hukuk devleti’ çizgisine dönmelidir. Tehditlerle kamu düzenine etki etmeye çalışmak ancak bir ‘paralel devlet’ arayışıdır. Bu tamamen gayrı meşrudur” açıklaması geldi.

Olumsuz ya da olumlu tepkileri aktaracağım ama bana sorarsanız, yine bir bardak suda fırtına koptu.

Daha doğrusu “Kılıçdaroğlu’nun bu çağrısını hükümetimiz için bir uyarı kabul ediyoruz. Varsa bilgi, belge ve duyumu bizimle paylaşsın, gereğini yapalım” demesi gereken iktidar, gerilimi sürdürmeyi tercih etti.

Keşke danışmanları, bürokrasiye ayar çekmenin veya uyarı yapmanın ilk olmadığını, bunu 20 yıl önce bizzat Sayın Erdoğan’ın yaptığını, 20 yıl önce “Devletin imkanları belli bir siyasi parti veyahut siyasi maksatlı operasyonlar için kullanılıyor. Devletin bürokratlarına suç işlettiriliyor” demenin yasal bir uyarı ama aynı uyarıyı Kılıçdaroğlu yapınca yasadışı ilan edilmesinin tezatlığını ve ortalığı germenin anlamsızlığını hatırlatsalardı.

TEPKİLER, TEPKİLER…

AKP Grup Başkan Vekili BÜLENT TURAN

"KILIÇDAROĞLU'NUN PROFİLİ DEVLET ADAMLIĞINDAN UZAK"

Ana muhalefet gibi yani iktidarın en büyük alternatifi olabilecek bir partinin genel başkanıysanız kullandığınız dile, üsluba, hareketlerinize daha dikkat etmeniz gerekir. Devlet adamlığı imajınızla ülkeye güven vermelisiniz. Üzülerek görüyoruz ki Sayın Kılıçdaroğlu’nun çizdiği profil, devlet adamlığından ve adabından oldukça uzak.

Bu agresif tutumunun ve gerginliğinin altında yatan nedenler oldukça basit,

Kılıçdaroğlu ne yaparsa yapsın CHP’nin oyu artmıyor. Bunu gördükçe çıldırıyor. Çıldırmasını, saçmalamasını, kendini kaybetmesini anlıyoruz. 11 yılda 10 seçim kaybetmesinin yaşattığı travmayı anlıyoruz. Ama bu aziz millet, tehditkar, sorumsuz, zehirli dile prim vermedi, vermeyecek.

Kılıçdaroğlu 2023’te Cumhurbaşkanı adayı olmak istiyor ancak CHP ve ittifakları içindeki denge ve dinamikler buna izin vermediği için siyaseten sıkışıp kaldı.

MHP LİDERİ DEVLET BAHÇELİ

BAK ŞU KONUŞANA!

Kılıçdaroğlu amcalığa, ağabeyliğe soyunmuş, bu defa da bürokrasiye ayar vermeye kalkışmış.

Şu konuşana bakın hele, diyor ki:

“18 Ekim Pazartesi itibarıyla bu düzenin illegal isteklerine verdiğiniz tüm desteğin sorumluluğu size de ait olmaya başlayacaktır. 'Emir almıştım' diyerek bu kirli işlerden sıyrılamazsınız. Size kanun dışı ne yaptırılıyorsa pazartesi itibarıyla durun. Bu illegal paralel sistemlerden elinizi eteğinizi çekin.”

Süre doldu, üstelik bir gün de geçti.

Sayın Kılıçdaroğlu, ne oldu, heyben doldu mu? Attığın taş yerini buldu mu? Başın göğe erdi mi?

Senin hukuka bakışın bu mudur? O tarihe kadar yapan yaptı, kapan kaptı, 18 Ekim’den sonra sorumlusunuz demek mi istiyorsun?

CHP Genel Başkanı kendi içinde vahim çelişkilerle maluldür.

Kılıçdaroğlu’nun bürokrasiyi tehdit mesajı vesayetçi bir söylemdir.

Bürokraside hata yapan çıkacaktır, bunlar tespit edilip ayıklanır.

Ancak şerefli Türk bürokratını tehdit etmek müstevli üslubudur.

Bu üslubun faili ateş olsa cürmü kadar yer yakacaktır.

CHP SÖZCÜSÜ FAİK ÖZTRAK

MUHALEFETTEYKEN MUBAH, HÜKÜMETKEN DARBECİLİK
Genel Başkanımız Erdoğan Şahsım Hükümeti tarafından hukuku ve yasaları çiğnemeye zorlanan devlet memurlarına hem sahip çıktı hem de hukuksuz emirlere uyan, yasaların işlemesini engelleyen memurları açıkça ikaz etti. Çünkü bu hükümeti de bu hükümete güvenip kanunsuz iş yapanları da uyarmak muhalefetin görevidir.

Ama Genel Başkanımızın yaptığı Erdoğan ve sosyetesini çok rahatsız etti. En çok da bir zamanlar Gülen örgütüne övgüler düzen, sonra da etmedik hakaret bırakmadığı Erdoğan’a kapı kulu olan, siyasi hayatı dönmekle geçmiş, siyasi zübüklüğün kitabını yazmış İçişleri Bakanını.

Bakan adeta isteri nöbeti geçirerek adap ve edebi bir yana bırakarak Sayın Genel Başkanımıza sarf ettiği hakaretamiz ifadeler içine girdikleri çukurun seviyesini göstermesi bakımından ibretlikti. Anlaşılan memurlara en çok kanunsuz emir veren de yine bu bakanmış.
Bu arada Erdoğan da ağzında bir vesayet türküsü, “AK Parti zihniyetinde böyle şeyler duydunuz mu?” diye, sormaz mı? Pes ki ne pes doğrusu. “Sen nasıl olurda bu ülkenin memurlarını tehdit edersin, böyle bir şeyi nasıl yaparsın? Bugüne kadar AK Parti zihniyetinden şu 19-20 yıl içerisinde böyle bir şey duydun mu?”
O halde, 20 yıl önce bunları kim söyledi:
“Devletin imkanları belli bir siyasi parti veyahut ta siyasi maksatlı operasyonlar için kullanılıyor. Devletin bürokratlarına suç işlettiriliyor. Bütün bunlardan sorumlu olan hükümet üyeleri kendileriyle görüşen arkadaşlarımıza olaylara el koyacaklarını söylemelerine rağmen gözaltında bulunan vatandaşlarımıza kötü muamele günlerce sürmüştür. Buradan açıkça ilan ediyorum, bu işleri yapanlar yaptıkları hukuksuz ve ahlaksız her türlü faaliyetin altında ezileceklerdir.”
Muhalefetteyken, memura yasaları hatırlatacaksın o mubah olacak. Ama hükümette geçince memura yasaların hatırlatılması, “Vesayet, sivil itaatsizlik, darbecilik” olacak. Devletin kurumlarını, memurunu vesayet altına alacaksın. Devlette liyakati bitirip, devleti talan edeceksin. Sayın Genel Başkanımız çıkıp, “yok öyle yağma” deyince de, başlayacaksın vesayet, sivil itaatsizlik, darbe nakaratlarına. Erdoğan ve sosyetesinin anlamadığı bir şey var. Milletimiz kimin darbeci, kimin vesayetçi olduğunu, artık çok iyi gördü. Notunu da verdi.

İSMAİL TATLIOĞLU/İYİ PARTİ TBMM GRUP BAŞKANI

VESAYET ŞU AN GEÇERLİ ZATEN!

Sayın Kılıçdaroğlu'nun üst düzey bürokrasiye, 'Korkmayın, hukuka uyun. Hukuka uymayan korksun' dediği şeklinde yorumluyorum. Türkiye'de yaklaşık 4 milyon devlet memuru var. Bu 4 milyon memurla ilgili şaibe kondurmak yanlıştır.

Bizim insanımız, kamu görevlilerimizin çok büyük oranla görevlerini yapma gayretindedir. Ama siyasetin baskıladığı bir üst düzey bürokrasi vardır, davranışlarında bir siyasilik söz konusudur. Onların da hukuka uymaları gerekir. Bu hep böyledir. Asla herhangi bir yere bir tehdit söz konusu olamaz, böyle bir şey zaten kabul edilemez. Sayın Kılıçdaroğlu da bunu bu şekilde beyan etti, diye düşünüyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olayı HDP'nin Sivil İtaatsizlik Çağrısına benzetmesine de katılmıyorum. Hukuka çağrı ile sivil itaatsizlik çağrısı ayrı şey. İkincisi vesayet şu an geçerli. Sayın Erdoğan'ın tavrı vesayet tavrı. Sivil itaatsizlik tavrı, hukuka karşı duruş.

NOT; İYİ PARTİ lideri Akşener grup toplantında bu gündeme ilişkin bir şey söylemedi. Ardından CHP ziyaretinden sonra bir açıklama gelir diye ekledim ama basın sormayınca o da konuya değinmedi.

AK PARTİ SAKARYA İL BAŞKANI YUNUS TEVER

Kılıçdaroğlu; bu açıklamalarıyla açıkça kamu düzenini, devlet memurlarını tehdit ediyor ve hukuk dışı bir düzen arayışında olduğunu ifade ediyor. Kendi partisi adına konuşarak, devlet görevlilerine emir vermeye kalkması açıkça hukuksuzluktur.

Herhangi bir hukuki delile dayanmaksızın meşru hükümetin kanun dışı emirler verdiğini iddia etmek, bürokrasiyi seçilmiş hükümete karşı çıkmaya çağırmak; vesayet siyasetidir. Kılıçdaroğlu, vesayet algısı oluşturmaya çalışarak vatandaşlarımızın ve kamu çalışanlarının her kesimini şaibe altında bırakmaktadır ve açık bir şekilde suç işlemektedir.

Cumhurbaşkanımızdan en alt kademedeki çalışanına kadar tüm kamu görevlileri hukuk düzeni içerisinde ve yasal çerçevede büyük bir özveri ile görevlerini ifa etmektedir. Aksiyle ilgili elinde bir bilgisi ve belgesi olanlar bunları hemen yargıya taşımak zorundadır. Şayet gecikir veya geciktirir ise kullandığı seviyesiz ifadelerin tamamının altında kalmaya mahkumdur.

Bu hukuk dışı, demokrasi ve siyasi teamüllerden uzak söylemlerini milletimizin gönlü ve vicdanı asla kabul etmeyecektir. Bu çirkin dili şiddetle kınıyorum.

NOT; İlimiz sair parti il başkanlarından da gündeme dair açıklama istedim.

Ancak yoğunluklarından dolayı olsa gerek henüz dönmediler. Bilginize…

GÜNDEM BASINA NASIL YANSIDI?

MAHMUT ÖVÜR/SABAH GAZETESİ

Kılıçdaroğlu, iki alanda arka arkaya suni ama aynı zamanda tehlikeli bir gündeme imza attı.
Önce Türkiye'nin yakın tarihindeki dehşetli günleri hatırlatan "Siyasi suikastlar olabilir" gibi toplumu huzursuz eden bir çıkış yaptı.
Arkasından da klasik vesayet dönemi siyaset diliyle "bürokrasiye ayar" vermeye kalktı.
Yakın siyasi tarihimizde bu kadar sığ bir siyaset izlendi mi doğrusu bilmiyorum ama küresel çağda buna "post truth", yani büyük oranda "yalana" dayalı siyaset deniyor.
Bununla da "iktidara geleceklerine" inanıyorlar.
Peki, toplumda CHP'nin iktidara geleceğine dair bir işaret var mı?
Doğrusu buna CHP'liler bile inanmıyor. Çünkü ortada CHP'nin diğer muhalefet partilerine anlamlı bir fark attığına dair işaret yok. Zaten bu gerçek nedeniyle CHP yönetimi, şiddetle arasına mesafe koymayan HDP'ye de, küresel güçlerin kirli aparatları FETÖ ve PKK'ya da "muhtaç" bir fotoğraf veriyor. Bu da doğal olarak Kılıçdaroğlu'nu suni konularla gündem oluşturmaya itiyor ve kendi kitlesini oyalayarak zaman kazanıyor.

KENAN ALPAY/YENİAKİT GAZETESİ

Muhalefet partisi Hükümeti veya bürokrasiyi tehdit edebilir mi? Soruyu biraz daha yumuşatıp soralım: Bu söylem bir tehdit dili midir ve etkisi olur mu? Meselenin hukuki mevzuatı karışık olabilir ama siyasal ve toplumsal açıdan bu söylem ve siyasetin nereye tekabül ettiği daha kolay tartışılabilir sanırım. Bu sebeple CHP liderine yönelik suç duyurusunda bulunma, dava açma ve meseleyi mahkemelere taşıyarak çözme yönünde adımlar atılmasını doğru ve faydalı görmüyorum. Çünkü bürokrasiyi işlemez hale getirecek denli tehditkâr içeriğe sahip mezkûr iddia ve ithamlar her şeyden önce siyasetin ve toplumun meselesidir…

Peki, Hükümetin ne yapması gerekiyor? Elbette tehditkâr söylemi deşifre etmesi, siyaset ve bürokrasinin meşru haklarını korumak üzere kararlılık bildirip sağlam durması gerekir. Ancak bu yeterli olur mu? Olmaz veya olmuyor diyeceğiz. Çünkü manzara hem siyaset ve bürokrasinin tatmin edici bir tutum takınmadığını hem de toplumun daha şeffaf, muhasebe ve denetime tam manasıyla açık bir işleyişi beklediğine dair işaretlerle dolu. Devletin bütün imkanlarını elinde tutan, medyada neredeyse aykırı ama güçlü bir muhalefetin bile bulunmadığı bir Türkiye’de muhalefetin tehditkar söylemleri veya provokasyon girişimleri neden böylesi bir telaş havası oluşturuyor? Kanaatimizce uzun bir zamandır AK Parti’nin muhafazakâr demokrasi söyleminin yerine ikame edilen abartılı “beka siyaseti” toplumun geniş kesimleriyle olan sağlam bağları zedeledi, yıprattı ve kimi eleştiri ve itirazlara sebep oldu. Başkanlık sistemine yapılan çoğu temenniden ibaret ama temelsiz söylemlerin parlamenter sisteme düşmanlık gibi bir sapmaya evrilmesiyle ortaya çıkan işleyişin bazen belirsizliklerle bazen de izah edilemeyen keyfiliklerle malul olması kitlelerde yaşanan tereddüt ve soğumaları derinleştirdi. Başkanlık sistemini büyüyen ekonomi, artan refah ve gelişen özgürlüklerle eşitleyen söylemin sokaktaki karşılığı hiç de muteber gözükmüyor.

Bir taraftan kimi vakıflar için seferber edilen devlet imkânlarını savunmak diğer taraftan mülakat sistemiyle büyüyen mağdurların öfkesini teskin edebilmek haliyle kolay olmuyor.

EMRE KONGAR/CUMHURİYET GAZETESİ

İktidara hazırlanan Kılıçdaroğlu ile iktidardan düşmemeye çalışan Erdoğan arasındaki bu diyalog, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin niteliği üzerinden değerlendirilebilir:

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti” elbette bir “Kabile Devleti” değildir.

Nedir?

“Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devletidir.”

O halde bu tartışma konusunda Anayasa’ya ve ilgili yasalara bakmak gerekmektedir.

Kamu Nizamı ve Devlet emirlere göre değil, anayasalara, yasalara, yönetmeliklere ve geleneklere göre işler.

Bu konuda 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın ilgili bölümü şöyledir:

Madde 6: Devlet memurları, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na ve kanunlarına sadakatle bağlı kalmak ve milletin hizmetinde Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını sadakatle uygulamak zorundadırlar.

Devlet memurları bu hususu “Asli Devlet Memurluğuna” atandıktan sonra en geç bir ay içinde kurumlarınca düzenlenecek merasimle yetkili amirlerin huzurunda yapacakları yeminle belirtirler ve özlük dosyalarına konulacak aşağıdaki “Yemin Belgesi”ni imzalayarak göreve başlarlar.

FİKRET BİLA/HALKTV

Kılıçdaroğlu bu videosuyla devlet memurlarına Anayasa’nın 137. ve Devlet Memurları Kanunu’nun 11. Maddesinde yer alan şu hükmü anımsatıyor:

“Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emri yerine getirir, bu halde emri yerine getiren sorumlu olmaz.

Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.”

Bu hükme göre konusu suç oluşturmayan ancak hukuka aykırı şekilde yazılı emir veren amirler bu işlemlerden dolayı sorumlu tutulacak ve yargılanacaklardır.

Konusu suç olan bir emri sırf yazılı olduğu için yerine getiren memur de amiri gibi sorumlu olacak ve o da yargılanacaktır.

Kılıçdaroğlu’nun verdiği bu çifte mesaj bugün görev yapan devlet memurlarını etkileyecek ve “bugünün yarını da var” diye düşündürecektir.

MEHMET YAKUP YILMAZ/T24

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, memurları kanun dışı emirlere uymamaları konusunda yüreklendirmek için konuşunca AKP lideri çok kızdı.

Devletin her düzeydeki memuruna kanuna aykırı emir vermiyorsanız, bu durumdan da gocunmuyor olmanız gerekir.

Ancak AKP yöneticileri kızıyor çünkü her iktidarın başına gelen, onların da başına geliyor.

Bu da devlet bürokrasisinin, iktidardan gitme ihtimali beliren yönetimlerin verdiği emirlere uymak konusunda titizlenmesidir.

İktidarın ilk günlerinde emirleri yerine getirirken kimse kanundu, tüzüktü dinlemez ancak iktidardan gidiş hissedilmeye başlandığı andan itibaren fotokopi makinaları da çalışmaya başlar.

Bürokrasi, kendini güvene almak için belge ve bilgi biriktirir ki yeni iktidarla birlikte gelebilecek olası suçlamalara karşı hazırlıklı olsun.

Bu iktidar döneminde kapalı kapılar ardında yapılan ihalelerin, nüfuz ticaretinin haddi hesabı yok.

Bakın belediyelerde AKP döneminde neler yapıldığı birer birer ortaya çıkıyor.

Bunların büyük bölümü o gün verilen kanunsuz emirlere uymak zorunda kalanların, güvence arayışıyla bir kenara kaldırdıkları belgelerle ortaya çıkıyor.

Rejimin korkusu da esasen budur.

Bir siyasi çağrıya böyle tepki verilmesinin başka bir nedeni olamaz zaten.

GÜNDEMİN KARİKATÜRÜ