DOLAR DOLSA DA DOLMASA DA OLURDU HANİ?

Ekonomiden pek anlamam!

Dolayısıyla ekonomik konulara değinirken uzmanına sormadan kalem oynatmam.

Bunu dedim diye bir uzman güldü bana en son, dalgasını geçti.

Afşar, dedi ‘kendini küçümseme, ekonomiyi ‘faiz sebep enflasyon sonuçtur’ ve 'Kur artışının faizle alakası yok!' diyenlerden, daha iyi bildiğine eminim!’

Tabi ya, faizin kaç olacağına ülkeyi yönetenlerin değil, başta ülke ekonomisinin durumu ve piyasa koşullarının belirlediğini ben de biliyorum.

Paran sürekli değer kaybederken, faizi de düşük tuttuğun zaman, yatırımcının altın ve dövize yükleneceğini, dolayısıyla her ikisinin de Türk lirası karşısında değer kazanacağını bilmeyecek ne var?

Biliyoruz ama anlatamıyoruz…

Doların son hafta içinde böyle azmasının temel sebepleri;

Enflasyon yükselirken faizin indirilmesi,

En yüksek ağıdan Suriye’ye harekât sinyali verilmesi,

Merkez Bankası’nın bağımsızlığını yitirmesi ve birkaç gün önce dahi Başkanın görevden alınacağı iddiaları…

Malumunuzdur, Reuters haber ajansı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu'ndan soğuduğunu dahası değiştirilmesinin gündemde olduğu yazarken, Financial Times'ın da aralarında bulunduğu bazı kaynaklar, yerine gelebilecek kişilerden dahi söz etmeye başlamıştı.

Gerçi iktidar sadece yardımcılarını değiştirdi ama bu durum Merkez Bankası’nın para politikasına dair belirsizliği ile birlikte kuruma olan güveni de sarsınca, kıyamet koptu.

E daha ne olsun?

İktidar, kurun yükselişini önleyemeyince, işi makaraya sarıyor maalesef.

Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ‘Dolar yükselince endişelenmeli miyiz?' sorusunu “Dolarla mı maaş alıyorsunuz?” şeklinde tiye almıştı.

Yine son Başbakan Binali Yıldırım, doların yükselişini alaya almış “dolsa ne olur dolmasa ne olur” demişti.

Peki öyle mi? Bakalım…

Dolar ve Euro’daki hızlı yükseliş Türkiye ekonomisi ve halkı için büyük maliyet demektir.

Dövizin yükselmesi demek, senin paranın değer kaybetmesi demektir.

Senin paranın değer kaybetmesi, döviz endeksli alışverişinde daha çok para vermen demektir.

Dövizin artışı buna karşılık senin gelirinin yerinde sayması, dövize endeksli tüm tüketim maddeleri için cebinden daha çok para çıkacak demektir.

Nitekim sokaktan simit alırken fiyat artışının sebebini sorsanız satıcı size ‘Abi görmüyor musun döviz nerelere tırmandı’ diyecektir.

Çünkü, imalatının çok büyük bir kısmı dışa bağımlı ve dövize endeksli bir ülke ve halkı için, döviz artışı iğneden ipliğe zam demektir.

Ülke içinde bu böyledir.

Diyelim, ki öyle ülkenizin 480 milyar dolar dış borcu var.

Bu durumda, döviz kurundaki her 1 kuruşluk artış ülkenizin toplam dış borcuna 4.8 milyar TL ilave demektir.

Döviz kurunda yaşanan hızlı artış yüklü dış borçlar nedeniyle ülke kaynaklarının daha fazla yurtdışına akması demektir aynı zamanda…

Sözcü gazetesinden Erdoğan Süzer’in de belirttiği gibi “çoğu kişinin yolda bulsa dönüp bakmayacağı 1 kuruşun döviz kuru üzerinden ülke ekonomisinde yol açtığı bu kayıp, 1 milyon 757 bin asgari ücretlinin bir aylık maaşına karşılık geliyor.”

Peki dolsun diyenler yok mu?

Dolar arttıkça göbek atanlar?!!!

Doları istifleyenlerin keyfi yerinde haliyle birde döviz garantili iş yapan müteahhitler…

Yani ekonomist değilim ama bir ülke, bir iktidar, yollarını, köprülerini, havaalanlarını ve bilumum işlerini, üstelik yerli firmalara, dolar karşılığı ihale ediyorsa, ben bunun altında bir çapanoğlu ararım arkadaş!

Ben de o kadar ekonomiden anlarım yani…

YAZARLARIN EKONOMİ GÜNDEMİ

Biraz da işin uzmanlarını konuşturalım ve Dolar neden çıldırmış, soralım;

EVREN DEVRİM ZELYUT;

Şimdi CB Erdoğan'ın dediği 'enflasyonun istisnai bir durum olduğu' söylemini ele alalım. Bu söylem kesinlikle yanlış çünkü enflasyonun Türkiye kaynaklı iki gerekçesi olduğunu okuyucularımız artık biliyor:

1-İhmal edilen tarım nedeni ile üretim düşüşü gıda fiyatlarını yukarı çekiyor.

2-Dışa bağlı üretim ithal ettiği her yarı mamulle rezervi bitiriyor. Kur yukarı gittikçe maliyetler artıyor, bu etiket fiyatlarını artırıyor. Yani enflasyon oluşuyor, enflasyon da Lira'nın değerini tekrar düşürüyor. Enflasyon-Kur-Enflasyon ölüm sarmalı oluşuyor.

Salgında görülen emtia ve enerji fiyatlarındaki artış, Türkiye'nin bozuk ekonomisinin yarattığı enflasyonu iyice azdırmıştır. Sözün özü salgın hazırlıksız yakaladığı Türk ekonomisinde sebep değil, çoğaltan olmuştur.

ABD'de enflasyon beklentilerinin güçlenmesine paralel, Amerikan 10 yıllık faizleri ve dolar endeksi yukarı gitmektedir. Bu durum doları değerli kılmakta, Lira'da değer kaybı yaratmaktadır. Bu kaybı daha da güçlendirecek açıklama ise Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu'ndan gelmiştir. Geçen gün söylediği: 'Kur artışının faizle alakası yok!' cümlesi yurt dışı kaynaklı hareketin Lira üzerinde yarattığı yıkımı artırmıştır.

Enflasyonun altına faiz indiren Başkan Kavcıoğlu, bu tavrı ile iktisadi gerçekleri yok sayarak, TCMB'nin eksi olan rezervleri gibi güvenilirlik kredisini de iyice bitirmiştir.

MEHMET TEZKAN;

Şimdi diyecekler ki, faiz bütün kötülüklerin anasıdır, yüksek faiz ülkenin belini büker, yatırım yapılmak. Yüksek faiz işsizlik demektir.
Faizi aşağıya çekmekte haklı.
Değil, çünkü şu anda yüksek faiz yok, yüksek enflasyon var.
Resmi enflasyon yüzde 19.5 mu? Bağımsız kuruluşlara göre yüzde 25.
Faiz kaç? Yüzde 18..
Faiz yüksek mi, değil mi siz söyleyin? Şu haliyle bırakın gelir kapısı olmasını paranızı korumuyor bile. Faizdeki para eriyor!
Bu yüzden herkes dolara yapıştı…
İnsanlar ne yapsın; Türk lirasında kalsalar paraları pul olacak. Gerçi oldu bile!
Millet dolar daha da yükselecek diye harıl harıl dolar alıyor.
Çünkü genel kanı şu: faizi yine indirecekler.
Yangının üzerine benzin dökecekler. Herhalde doları on liraya, on bir liraya çıkartana kadar uğraşacaklar. Görünen o.
Bedeli ağır olacak…
Cumhurbaşkanı bunu neden yapıyor, yaptırıyor?
Kimse çıkıp soramıyor, sormaya cesaret edemiyor. Saray’ın sözcüsü, iktidar partisinin sözcüsü bu konuda iki cümle edemiyor. İktidara yakın gazeteler doların dokuz liranın üzerine çıkmasını haber bile yapmıyorlar. Yapamıyorlar!..

MEHMET ALİ GÜLLER

20 Yılın ekonomi açısından özeti iki maddedir:

1-Mali sermaye sınıfı: AKP iktidarının, iktidar olabilmesinin karşılığı olarak yaptığı ilk icraatlardan biri, ABD endüstriyel tarım devi Cargill’e (ve sonrasında pek çok “yatırımcıya”) verdiği imtiyazlardı. “Modern kapitülasyon” olan o imtiyazlarla Türk tarımı adım adım bitirildi.

2- Sermaye transferi: AKP iktidarı, 20 yıl boyunca aynı zamanda çok kapsamlı bir sermaye transferi yaptı. Partinin dayandığı mali sermaye sınıfı palazlandırıldı.

Bunun için şu yollar kullanıldı:

  1. Özelleştirmecilik: AKP iktidarı, ne var ne yok her şeyi sattı, yabancılaştırdı.

b) İhale: AKP iktidarının kamu kaynaklarını yandaşlara yöneltmesinde ve sermaye transferinde “tek adam ihaleciliği” en öncelikli yol oldu.

c) Belediye kaynakları: AKP iktidarı, 20 yıl boyunca yönettiği belediyeler aracılığıyla çok büyük bir sermaye transferi gerçekleştirdi. Bu yolla “5’li çete” gibi en büyüklerin altındaki grupları besledi.

d) Vakıf sistemi: Sermaye transferinde kullanılan yöntemlerden biri de vakıf sistemi. Bu yolla kamu kaynakları, valilikler ve kaymakamlıklar eliyle, bazen de belediyeler eliyle AKP vakıflarına geçti.

e) Sponsorluk: AKP’nin vakıflarına kamu bankaları, kamu kurumları ana sponsor yapıldı. AKP medyası bu sponsorların ilanlarıyla beslendi. Medya bu sponsorların kredileriyle el değiştirdi.

f) Varlık Fonu: Bu fon, AKP’nin hem mali sermaye sisteminin omurgasını hem de sermaye transferinin çok önemli bir ayağını oluşturuyor.

20 yılın özeti budur. Özetin özeti de şudur: AKP Türkiye’yi, torunlarımızın torunlarına kadar borçlandırdı. Borcu borçla çevirerek iktidarını sürdürüyor.

Bu sistem, beş sonuç doğurdu:

1) Türkiye küçüldü. Son yedi yıldır kişi başı milli gelir düşüyor.

2) Zengin, daha da zenginleşti. Sadece AKP’nin dayandığı sermaye sınıfı değil, geleneksel “en büyükler” de, İstanbul sermayesi de AKP rejiminden memnun! Koç ve Sabancı, en kârlı dönemini AKP iktidarında geçirdi.

3) Fakir, daha da fakirleşti. Bırakın yoksulluk sınırını, açlık sınırının altında gelirle yaşayan milyonlar var artık Türkiye’de.

4) Zengin-fakir makası açıldı. En üstteki yüzde 20’nin ekonomiden aldığı payla, en alttaki yüzde 20’nin ekonomiden aldığı pay arasındaki makas açıldıkça açıldı.

5) Orta direk bitti. En üstteki yüzde 20 ile en alttaki yüzde 20 arasında kalan ve geleneksel olarak orta direk diye nitelenen üç tane yüzde 20’lik kesim, bitti. Şöyle ki, o üç yüzdelik dilim de en alttaki yüzde 20’lik dilimin yanına itiliyor. Yani en üstteki 20 ile yüzde 80 arasında uçurum oluşuyor.

SİYASETİN EKONOMİ GÜNDEMİ

CHP; FAİK ÖZTRAK

Baktığımız zaman Türk ekonomisinin kötü yönetildiğini görüyoruz. Bu kötü yönetimin en büyük oyuncularından birisi de Merkez Bankası, özellikle de Saray’ın Merkez Bankası üzerinde kurmuş olduğu ağır vesayeti. Nitekim Merkez Bankası Başkanı’nın bundan üç hafta önce oyun içinde kural değiştirmesi, yani hatırlayın demişti ki, ‘faizleri ben hiçbir zaman enflasyonun altına indirmeyeceğim’ ama baktı ki enflasyon düşmüyor, yukarı gidiyor, benim söylediğim o enflasyon değil ben artık çekirdek enflasyonu dikkate alacağım dedi. Bir kural değişikliğine gitti ve o tarihten sonra Türk Lirası dolar karşısında hızla değer kaybetmeye başladı, Türk parasının pul olma süreci hızlandı.

İYİ PARTİ; ERHAN USTA

Bizim hükûmete ve yeni Merkez Bankası Başkanı’na tavsiyemiz şudur; bu yerlerde sürünen güveni ve itibarı toparlamak istiyorsanız bu 128 milyar dolara ne olduğunu araştırın ve bunu kamuoyu ile paylaşın. 128 milyar dolarda tüyü bitmemiş yetimin, gündüz uyuyup gece ayakta duran işsiz gencin, evine yağ alamayan esnafın, arazisine el konulan işçinin, çöpten yiyecek toplayan yaşlı teyzenin, bir canım var o da başıma bela olduğu diyen emeklinin hakkı vardır.

Merkez Bankası Başkanı'na önerimiz şudur, gece yarısı operasyonu ile gelenler gece yarısı operasyonu ile gidiyor. İtibar en büyük silahtır, itibarı sağlayacak olan şeffaflıktır, şeffaf olun, öngörülebilir olun. Merkez Bankası bağımsızlığına sahip çıkın. Para politikası kurul üyelerinden bir şey çıkmaz, bunlar her türlü çelişkili kararlar alıyor, bunlarını değiştirilmesi için elinizden geleni yapın.

DEVA PARTİSİ; ALİ BABACAN

Keyfî yönetim anlayışı önce hukuku çiğnedi. O yüzden biz önce hukuku ayağa kaldıracağız. Kötü yönetim halkımızı yoksullaştırdı. Biz, yeniden zenginleştireceğiz. Keyfî yönetim anlayışı Kürt meselesini diriltti. Biz bu meseleyi çözeceğiz. Keyfî yönetim ranta, kayırmacılığa, inşaat ve betona dayalı kendi zenginini oluşturmayı hedefleyen bir büyüme modeli dayattı. Biz, yatırıma, üretime, sanayiye dayalı; hakkaniyeti esas alan, topyekûn zenginleşmeyi hedefleyen kapsayıcı bir modele geçeceğiz. Keyfî yönetim, Merkez Bankası’nı talimatla çalışan bir kurum haline getirdi. Biz, Merkez Bankası’nı tam bağımsız hale getireceğiz. Keyfî yönetim, ihaleler yoluyla çevresindeki üç-beş kişiyi daha da zenginleştirdi. Biz, kamu ihale yasasını sil baştan yeniden yazıp, tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyacağız."

GELECEK PARTİSİ; AHMET DAVUTOĞLU

Beş ay önce atadığınız Merkez Bankası Başkan yardımcısını değiştirmenin cehaletinize çözüm mü olacağını zannediyorsunuz? Faiz, kur ve enflasyon arasındaki ilişkiyi bilememenizin bedelini millet mi ödeyecek? Yeter artık! Milletin geleceğini karartmayın!

VE ATATÜRK DİYOR Kİ;

Ekonomik kalkınma, Türkiye’nin özgür, bağımsız, daima daha kuvvetli, daima daha gönençli Türkiye ülküsünün belkemiğidir.

Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan yoksun olunca, o devletin bütün hayatî kısımlarında bağımsızlık felç olmuştur.

Ekonomik hayatın etkinlik ve canlılığı ancak ulaştırma vasıtalarının, yolların, demiryollarının, limanların durumu ve derecesiyle orantılıdır.

Siyasi, askeri zaferlerle ne kadar büyük olursa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılan zaferler kalıcı olmaz, az zamanda kaybedilir. (1923, İzmir)

Ekonomisi zayıf bir millet fakirlik ve yoksulluktan kurtulamaz; toplumsal ve siyasi felâketlerden yakasını kurtaramaz. (1924)

Yeni Türkiye Devleti temellerini süngüyle değil, süngünün de dayandığı ekonomi ile kuracaktır. Yeni Türkiye Devleti cihangir bir devlet olmayacaktır. Fakat yeni Türkiye Devleti bir ekonomi devleti olacaktır. 1923

Ekonomisi zayıf bir ulus, yoksulluktan ve düşkünlükten kurtulamaz; güçlü bir uygarlığa, kalkınma ve mutluluğa kavuşamaz; toplumsal ve siyasal yıkımlardan kaçamaz.

Ekonomik kalkınma, Türkiye'nin hür, bağımsız, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin bel kemiğidir.

Tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla olur.

Bir milletin doğrudan doğruya hayatiyle yükselmesiyle düşkünlüğüyle ilgili olan en önemli faktör milletin iktisadiyatıdır. 1930

GÜNDEMİN KARİKATÜRÜ

GÜNDEMİN FIKRASI

Papua Yeni Gine adlı ülkede Başkan, Merkez Bankası başkanı atayacaktır.

Üç tane aday getirirler.

Bir matematikçi, bir muhasebeci ve bir ekonomist…

Matematikçiye sorar:

- “iki kere iki kaç eder?”.
Matematikçi cevap verir:
- “Dört!”.
Görüşmeci sorar:
- “Kesin dört mü?
Matematikçi kendinden emin cevaplar:
- “Evet, kesin dört!”
Matematikçi çıkar ve ekonomist odaya girer.

Aynı soruyu ekonomiste yöneltir. Ekonomist yanıtlar:
- “Ortalama dört eder, yüzde 10 aşağıya veya yukarı oynayabilir, ama ortalama dört eder!”.
Ekonomistte de çıkar, muhasebeci odaya girer, aynı soru ona da sorulur.
Muhasebeci ayağa kalkar, kapıyı kilitler, panjurları indirir ve görüşmeciye yaklaşarak sorar:

- “Kaç etsin istersiniz?