YÜKSELEN NE? DÜŞEN NE?

Döviz arttı, yükseldi diyorlar ya aslında yükselen döviz değil düşen Türk lirasıdır.

Olay; yerli ve milli paranın yabancı paralar karşısında değerini yitirmesi, dolayısıyla elin parasını almak için senin daha çok para vermen demektir.

Bir ülkenin parasının değeri neden düşer?

Cumhurbaşkanımızın tabiri ile faiz sebep, enflasyon sonuç mu?

Bakalım…

Döviz artışını etkileyen/tetikleyen başlıca iç ve dış etkenler; FED kararları, IMF, Uluslararası ticaret, cari açık, para birimine olan arz-talep, enflasyon değişimleri, ekonomik ilişkiler, yurt içi ve yurt dışı faiz oranları, turizm ve dış ilişkilerdir.

Bir ülkenin ithal ettiği ürün kalemi ve hizmetlere ödediği miktar, ihraç ettiği mal ve hizmetlere ödediği miktarı aşıyor ise cari açık oluşur ki döviz artışının önemli sebeplerindendir.

FED; ABD’nin Federal Reserve Yasası ile başlayan bir sistemdir, ABD’nin para politikası ile ilgili tüm kararlar FED aracılığıyla verilir.

Bu anlamda, döviz ürünlerinin de dolara endeksli olması sonucu FED’in alacağı bütün kararlar dünya para politikasını ve bunun yanı sıra faiz kararlarını, ülkelerin iç politikası ve konjonktürüne de göre pozitif ya da negatif etkiler.

Dolarda Arz-Talep Dengesi; Talep, bir mal ya da hizmete olan ilginin artması sonucu oluşur ve bu da o mal ya da hizmetin değerini arttırır. Tüm tüketim mallarında olduğu gibi, para birimleri ve borsalar için de bu geçerlidir. Dolayısıyla dolar da bu kural kapsamında değerlenir ya da değer kaybeder. Doların fiyatı artıyorsa talep artmıştır. Bu noktada yatırım yapma yönelimleri de etkilidir.

İç ve dış yatırımcı senin paran ve tahvillerin değer kazandırıyorsa senin parana aksi olursa altın ve dövize yatırım yapar.

Yani sen faizleri düşük tutarsan, yatırımcı döviz ve altına hücum eder. Döviz ve altın artar.

Bu noktada ülkenin dolar rezervi çok ama çok önemlidir.

Merkez bankanızda yeterli döviziniz varsa, piyasaya sürmek suretiyle dövizin ateşini düşürür aksi halde eller yukarı, teslim olursunuz.

Dolar rezervinizin artması için de yabancı yatırımcının para girişi yapması, turizm sektörünün büyük olması, ihracat ile elde edilen gelir oranının fazla olması gerekir.

Ülke sınırları içindeki dolara olan talep, ülke içindeki dolar oranından yüksek ise dolar yükselir.

Yabancı yatırımcıların yatırım yapmaması, mevcut yatırımcının çıkış yapması sonucunda doları yükselir.

Siyasi konjonktür ve problemler doların yükselme/düşme nedenleri arasındadır.

  1. üretim az ise ve bir ülke ihtiyaçlarını dışarıdan satın alarak elde ediyorsa dolar sabit bir grafikte seyretmez, yükselir.

Doğrudan ya da dolaylı yatırımlar ülkeye döviz girişi sağlar ve dolar fiyatında düşüş meydana gelir.

Dünya ekonomik ve siyasi durumu iyiyse ülkeye para girişi daha kolay olur ve dolar fiyatında azalma meydana gelir.

Ülkede ekonomik kriz beklentisi, enflasyonist baskı, o ülkenin yerli parasına olan güveni azaltır.

Ülkede ihracat oranı artarsa ülkeye döviz girişi artar ve dolar fiyatında düşüş meydana gelir.

İthalatta artış fazla ise ülke dışına döviz çıkar ve döviz fiyatında artış oluşur.

IMF ve benzeri kredi veren kuruluşlar dövizin ateşinin söndürülmesinde önemli etkendir.

Kredi derecelendirme kuruluşlarının verdiği notlar da önemlidir. Bunların ülke ekonomisi için olumlu kararlar vermesi fon girişine aksi karar vermeleri çıkışa yani kaçışa sebep olur.

Makroekonomik göstergelerin pozitif olması o ülke ekonomisine olan güveni arttırır ve ülkeye fon girişi olur, dolar fiyatı düşer.

Merkez bankası bağımsızlığı işin olmazsa olmazıdır.

Merkez bankasının bağımsız olması ülkeye olan güveni arttırır ve ülkeye döviz girişi yapılır, döviz girişi nedeniyle dolarda düşüş olur.

Şeffaflık: Ülke ekonomisinin şeffaf olması, ülkeye olan güveni tazeler ve ülkeye fon girişi sağlanır. Ülkeye fon girişi ile dolar fiyatında azalma beklenir.

Siyasi kriz tahminleri: Siyasi kriz öngörüldüğü dönemlerde dolara gösterilen talep artar, bu sebeple dolar fiyatı yükselir.

Yurt içi faiz oranları önemli bir iç etkendir. Yurt içinde faiz oranının azaltılması dolar fiyatını yükseltir.

Yani, faiz sebep, enflasyon sonuçtur tezi baştan aşağı yanlış ve iktidarlar için başarısızlıklarını örtme söyleminden ibarettir.

Neyse. Sözü uzmanlarına bırakalım…

FAİZ EBEP ENFLASYON SONUÇ MU GERÇEKTEN?!!!

ALİ BABACAN/DEVA PARTİSİ

Sayın Erdoğan, "Merkez Bankası Başkanını çağırdım, faizlerin inmesi gerekiyor dedim" dedi. Anında euro ve dolar artmaya başladı. Erdoğan konuşuyor döviz artıyor. Bir Varlık Fonu kurdular. Şu an 65 milyar lira borca batmış. Onu kurdu, başkanı olarak da kendisini görevlendirdi. Ben de diyorum ki, Merkez Bankası içinde aynısını yapabilirsiniz.

Niye uğraşıyorsunuz. 2 yılda dördüncü başkan. 4 yıllığına başkan atıyor 4 ay sonra görevden atıyor. Mevsimlik işçi oldu Merkez Bankası Başkanlığı. Madem yüksek faize karşısınız. Neden şu an faizler yüzde 19? Hemen talimat verilsin, faizler indirilsin. Erdoğan, "faiz sebep, enflasyon sonuç" diyor. Neden indirilmiyor faiz? Bu tez yanlış. Ben doğru tezi söyleyeyim. Erdoğan sebep, yüksek faiz ve enflasyon sonuç.

FAİK ÖZTRAK/CHP

TCMB Başkanı; "Faiz, enflasyonun üstünde olacak" diye işe başladı, enflasyon faizi geçince, oyun içinde kural değiştirdi. Enflasyonun aslına değil çekirdeğine bakacağım dedi, bugün bir kere daha oyun içinde kural değiştirdi. Faizi çekirdeğin de altına düşürdü.

Merkez Bankalarının sermayesi güvendir. Oyun içinde kural değiştiren Banka'ya güvenilmez. Herkes faiz indiriminin rasyonel bir gerekçeyle değil talimatla olduğunu görür. Talimatla indirilen faiz önce paramızı pul eder. Sonra yeni bir başkan gelir. Faizi misliyle artırmak zorunda kalır.

Enflasyon artıyor. TL benzerleri içinde en çok değer kaybeden para birimi. Yine benzerler içinde en yüksek CDS bizde. Buna rağmen TCMB ardı ardına faiz indiriyor.

Ortada güven veren bir program yok. Bu, talimatla faiz indirildiği izlenimini artırıyor. Döviz kurunu şaha kaldırıyor"

PROF. DR. ÜMİT ÖZLALE/İYİ PARTİ

“Türk Lirası'nın geldiği bu seviyenin rekabetçi olma isteğinin değil beceriksizliğin bir sonucu olduğunu düşünüyorum.

Bugün herhangi bir üniversitede temel ekonomi derslerini almış bir öğrenci dış ticaret fazlası olmayan bir ülkede enflasyon ve risk primini düşürmeden faizler ve kuru aynı anda baskılamanın krize davetiye çıkaracağını bilir.

Türkiye'nin en iyi araştırma olanaklarına ve beşeri sermayesine sahip kurumlarından biri olan Merkez Bankası'nın da bunu bilmeme ihtimali yok. O zaman insanın aklına gelen tek açıklama, dünyada sadece iki politikacının inandığı “enflasyonun sebebi faizdir” söyleminin bağımsızlığı çoktandır kalmamış Merkez Bankası marifetiyle Türkiye'de test edilmesi oluyor.

Bunun maliyetini de yükselen enflasyon, artan faizler, kronik işsizlik ve iflasın eşiğine gelmiş şirketler olarak ödüyoruz.

Görünen o ki ekonomi alanında alınan bu yanlış kararların maliyetini bir kez daha dış politikadaki gelişmelere yükleme isteği var. Bunun artık vatandaşta ve iş dünyasında bir karşılığı yok.

OZAN GÜNDOĞDU/EKONOMİ YAZARI

Bundan 12 yıl önce ABD’de patlak veren ve tüm dünyaya yayılan Küresel Finans Krizi’nin ardından ABD Merkez Bankası (Fed) faizlerini 0’a indirerek tüm dünyaya dolar pompalamaya başladı. Bu dolar bolluğundan istifade eden Türkiye’ye sıcak para akmış, özellikle enerji ve inşaat sektörüne verilen kredilerle bu iki sektör hızla büyütülmüştü.

O kadar ki, yılların sanayicileri dahi artık inşaat ve enerji sektörüne adım atmaya başlamıştı.

Ancak Küresel Finans Krizi’nin ardından gelen “normalleşme” süreciyle 2014’te Fed, dünyaya pompaladığı doları kıstı.

O güne dek, bu bolluğu kendi başarısıymış gibi anlatan AKP liderleri, 12 yılda yarın yokmuş gibi borçlanmasına izin verilen ülke ekonomisiyle baş başa kalmıştı.

Cumhurbaşkanı olmasıyla beraber gücü giderek daha da konsolide olacak olan Tayyip Erdoğan ise bu değişimin sonuçlarını görmek istemedi.

Ve başladı ‘faizleri yükseltmeyin’ demeye…

Faizler yükseldikçe öfkelenen Erdoğan artık her fırsatta piyasaya bağırmaya ve “faiz sebep, enflasyon neticedir” önermesini dillendirmeye başladı.

“Ne diyorlar? İnsanı böyle adeta çıldırtacaklar, enflasyon düşerse faizi düşüreceklermiş. Bu anlayış, anlayış değil, bu yanlış bir mantık, doğru bir mantık değil. Çünkü enflasyon sebep, faiz netice değildir. Faiz sebep, enflasyon neticedir. Bunu öğrenmeleri lazım.”

AKP’nin iktidara geldiği 2002’den itibaren tüm dünya daha önce benzeri görülmemiş bir para bolluğu yaşıyordu. Bu esnada IMF ile uyum içinde çalışan AKP hükümeti, yarattığı reform hikayesiyle bu para bolluğundan istifade etmeyi başardı.

Dışarıdan istikrarlı biçimde akan para ülkedeki enflasyonun da kontrol altına alınması sağladı. Fakat Erdoğan TRT’de gençlerle yaptığı bir buluşmada bu hikayeyi, “Biz faizi düşürdüğümüz için enflasyon düştü” biçiminde anlatabildi.

Sanki Erdoğan’ın karşısında dev bir finans ordusu vardı da faizler yükselirse bankaların kârlılığı artacağı için yüksek faiz istiyorlardı. Halbuki yüksek faizler bankaların kârlılığını da azaltırdı. Buna rağmen faiz inerse herkes yatırım yapar zannedilerek Merkez Bankası’na baskı yapılmaya başlandı. Merkez, taviz verdikçe, Erdoğan ‘daha da indirin’ dedi.

Sosyalist veya liberal fark etmeksizin, ülkedeki tüm ekonomistler faizin enflasyonun nedeni değil, sonucu olduğunu izah etmeye çalışıp durdular. Kimi tane tane yazdı, kimi TV ekranlarına çıktı, Erdoğan’ın tezinin doğru olmadığını anlattı. Bu isimler TV’lerde yasaklı hale getirilmeye başlanırken, Erdoğan bu konuda yalnız kaldığını itiraf ediyordu. Çünkü ne Türkiye’de ne dünyada tek bir iktisatçı “Faiz enflasyonun nedenidir” demiyordu. Erdoğan yılmadı…

AKP iktidarının ilk 12 yılında alıştığı para bolluğu tükenince TL değer kaybetmeye başlamıştı. Bu ise enflasyonu tırmandırıyordu. Üstelik döviz borçlusu olan şirketler zora düşmeye de başlamıştı. Artık döviz kurlarının geçmişte olduğu gibi sabit kalmayacağını anlayan özel sektörün fiyatlama davranışı değişti. Erdoğan ise enflasyondaki artışın hâlâ yüksek faizler olduğunu düşünüyordu.

Erdoğan tezinde kararlıydı. Ancak ülke ekonomisinin yapısı sıcak paraya bağımlı hale yine AKP döneminde getirilmişti. Batı’dan akan fonlar yavaşlayınca Katar ziyaretleri arttı.

Faizin birçok değişkenin bir sonucu olduğunu reddeden Erdoğan, sıcak para arayışına devam ederken tezlerinden de vazgeçmiyordu. O kadar ki, Londra’da fon yöneticilerine yaptığı konuşmada dahi, “faiz enflasyonun sebebidir” diyebildi.

Erdoğan tezinden vazgeçmedi ama başarısızlığın nedenini Başkanlık Sistemi yetkilerine sahip olmamasına bağladı. 24 Haziran seçimleri öncesinde, yetkiyi verin etkiyi görün dedi.

Tüm ekonomistleri karşısına alan, dünyada olmayan bir tezi sahiplenen Erdoğan, artık konuşmalarında kendisinin de ekonomist olduğunu söylemeye başladı. Hatta faiz ve enflasyon arasında bir doğru orantılı yaklaşım bir de ters orantılı yaklaşım olduğunu iddia etti. Buna göre Erdoğan doğru orantılı yaklaşımı takip ediyordu, yani faiz düşerse enflasyon da düşerdi.

2019 yılının temmuz ayında Merkez Bankası’nın başındaki isim Murat Çetinkaya görevden alındı, yerine Murat Uysal atandı. Uysal ilk toplantıda faizleri 425 puan düşürdü. Erdoğan gayet mutluydu…

Temmuz 2019’da görevden alınan Çetinkaya’nın ardından faizler her toplantıda sert şekilde düşürüldü. Bu esnada rezervlerden piyasaya satılan dövizler sayesinde döviz kuru da kontrol ediliyordu. Dışarıdan bakıldığında her şey güllük gülistanlıktı. Bir yandan faiz düşüyor, bir yandan döviz kuru artmıyor, bir yandan da geçen yıl yaşanan yüksek enflasyonun baz etkisi nedeniyle enflasyon oranı da düşüyordu.

Murat Çetinkaya’nın da görevden alınmasının ardından Erdoğan’ın her istediği yapıldı. Gelinen noktada Merkez Bankası döviz kurunu tutabilmek adına 1 yılda 128 milyar dolar sattı. Merkez’in rezervleri swaplarla şişirildi.

Swaplar olmasa net rezervler ekside. Merkez Bankası son 2 toplantıda politika faizini 675 baz puan artırmak zorunda kaldı.

ALAATTİN AKTAŞ/EKONOMİ YAZARI

Yıllardır söylenegelen 'Faiz sebep enflasyon neticedir' görüşünün gereği yerine getirilse ve faiz yüzde 10'a, 5'e, hele hele yüzde 1'e indirilse ne mi olurdu? Herkes döviz ve altın almaya koşar, dolar bir anda 30-40-50 liraya ya da daha yukarıya giderdi. Faiz indirilince gerileyeceği sanılan enflasyon tam tersine tırmanışa geçer; üç, hatta dört haneli düzeye çıkardı.

Yıllık enflasyonumuz kaç, yüzde 19’un üstünde. Üretici enflasyonu ise yüzde 40'tan da fazla. Merkez Bankası faizi yüzde 1’e indiriyormuş ya, diyelim bankalar da mevduat faizini yüzde 2’ye çekti. Bir yıl sonrası için enflasyon ne bekleniyor; çok daha yüksek olur ama varsayalım yüzde 10. Düşünün, elinizde 100 liranız var, bu para bankada durursa bir yıl sonra 102 lira olacak, ama şimdi 100 liraya alabileceğiniz bir eşyanın fiyatı ortalama 110 liraya çıkacak. Paranızı bankada tutar mısınız?

Bugün bırakın herkesi, hesap sahiplerinin yalnızca yüzde 1’i bile gitse bankalar para ödeyemez hale gelir.

İSMET BERKAN/HÜRRİYET

İktisat fakültelerinin birinci sınıfında ‘iktisada giriş’ dersinde enflasyon, ‘Paranın satın alma gücünün azalması’ olarak tanımlanır.
Bugün 100 liraya satın aldığınız mal ve hizmetleri bundan bir yıl sonra 105 liraya alabiliyorsanız, paranızın satın alma gücü yüzde 5 civarında azalmış demektir.
Faiz ise en basit haliyle paranın kira getirisidir. Bu parayı ister borç olarak bir bankaya veya kişiye verirsiniz, ister üretim amaçlı sermaye olarak kullanırsınız ama vade sonunda o paranın size bir getiri sağlamasını istersiniz.
Eğer vade sonunda paranızın size sağladığı getiri enflasyon oranı kadarsa, sermayenizi korumuşsunuz ama ondan bir kazanç elde edememişsiniz demektir. Yok enflasyon oranının üzerinde bir kazanç elde ettiyseniz, sermayenizi büyüttünüz demektir.

Diyelim ki 100 liranız var. Bu parayı bankaya borç olarak verebilirsiniz, devlete borç olarak verebilirsiniz, kira geliri elde etme ümidiyle gayrimenkul alabilirsiniz veya üretime yönlendirmek üzere bir şirkete sermaye katkısı olarak verebilirsiniz.
Öte yandan, bankalar da, devlet de, şirketler de sizin paranıza taliptir ve kendilerini size çekici kılmak için yarış halindedir.
Siz paranızı enflasyona karşı da korumak istediğiniz ve enflasyonun üzerinde bir getiri sağlamak istediğiniz için, enflasyondan daha yüksek bir getiri sağlamayacak hiçbir yere paranızı koymazsınız ve sermayeniz olan 100 lirayı korumanın başka çarelerine bakarsınız.
Bu basitlikte baktığınızda, teori baştan sona yanlıştır. Enflasyonu yükselten şey faiz değil, tam tersine faizi yükselten şey enflasyondur.
Faiz sebep değil sonuçtur. Sebepler yerine sonuçlarla uğraşmak boşa bir çabadır.

 

EVREN DEVRİM ZELYUT/EKONOMİ YAZARI

Faiz indiren kamu bankaları kredi dağıtmaya başlayacak. Ama bu krediler üretime gitmeyecek. Sadece günü kurtarmaya yarayacak. Krediyi alan konut, dolar, hisse, altın ve bitcoin almaya başlayacak.

Yani yeni bir AKP klasiği izleyeceğiz.

Tasarruflar yine üretimden uzak alanlara akacak. Piyasa canlanmış gibi yapacak, bu sırada Erdoğan çıkıp yine nutuklar atarak piyasanın düzeldiğini söyleyecek.

Ancak bu nutukları atmak geçmişteki gibi kolay olmayacak. Çünkü petrolün fiyatı varil başına 85 doları aşmaya çalışıyor, bu durum bizde enerji ithal edildiği için iğneden ipliğe bütün malların fiyatının artmasını beraberinde getirecek.

Diğer sıkıntılı haber gıda kanadından geliyor. Buğday fiyatları Eylül'de 235 dolardı şimdi 280 dolara vurdu, gıda enflasyonumuz artacak. Enflasyon ile Lira değer kaybedecek, dolar/TL yukarı gidecek. Vatandaşın cüzdanı artan fiyatlarla boşalacak.

Ancak en önemlisi ise şu: Yukarıda saydığımız gerekçeler enflasyonu artırıp, Lira'yı ezerken, kuru savunacak rezervler artık yok.

Karşımızda rezervi bitik, ürettikçe enflasyon ve kuru artıran, üstüne salgınla dış alemden yansıyan enflasyon tokadını yemiş bir ekonomi var.

MURAT İDE/YENİÇAĞ

Ne diyordu sayın Erdoğan;

- Dış güçlerin oyunları ve tuzaklarıyla, Türkiye bir enflasyon cenneti yapılmak isteniyor…

Yani; enflasyonun yükselmesinin sorumlusu dış güçlerdi…

Yani yüksek enflasyonda, Ak Parti iktidarının da ve sayın Erdoğan'ın da hiç suçu yoktu...

Sıkışınca dolaptan çıkarılıp tedavüle sürülen "Dış güçler" masalı pek işe yaramadı ki, uzunca bir süre iş başka bir suçlunun üzerine yıkıldı; Faiz...

O meşhur, o evlere şenlik, "Faiz sebep, enflasyon sonuç" teorisini hatırlayın...

Faiz artınca enflasyon artıyor, sonuçta da, raflardaki ürünlerin fiyatı artıyordu…

Yani; iktidarın ve damada teslim edilmiş ekonomi yönetiminin hiç suçu yoktu...

Türkiye ekonomisi, iş bilmez bir iktidarın ellerinde uzun süredir ters yönde ilerliyor...

"Faiz sebep, enflasyon sonuç" diyebilecek kadar yüksek bir cehalet, maalesef, kendi dışında herkesin ters yönde ilerlediğini sanıyor…

Aslında sanmıyor da öyle demek işine geliyor...

"Faiz sebep, enflasyon sonuç" sloganı, bugünlerde yerini, "Raflar sebep, enflasyon sonuç", ya da "Esnaf sebep, enflasyon sonuç" sloganına bırakıyor...

GÜNDEMİN KARİKATÜRÜ