Yol arkadaşlarım soruyorlar; sen de bu Ecevit hayranlığı nereden türedi?

Anlatayım…

Bazen iktidarın oluşturduğu, bazen de muhalefetin bile isteye oluşturulmasına yol açtığı suni gündemlerle boğuşturulup asıl resmi görmemiz engelleniyor.

Asıl resim ülkenin bugünkü içler acısı durumu…

ABD gezisinde neler yaşandı, devamında neler olacak, nereye gidiyoruz sorularının sorulmasına bile fırsat olmadan, nur topu misali bir gündemle 2 haftayı yedik.

Gündem malum; ECEVİT…

Ne yapmış, karşısında bacak bacak üstüne atan Clinton karşısında süklüm püklüm durmuş.

Ama Erdoğan ne yapmış? Davos’ta İsrail’e rest çekmiş.

O iki fotoğrafı ABD-Türkiye ilişkilerini en iyi bilenlerden birisi olmasını da göz önüne alarak AKP Milletvekili Erol Aslan Cebeci’ye sormuştum.

Öyle ya fotoğraflara bakıyorsunuz, ezik bir Ecevit, dimdik bir Erdoğan…

Ama işin aslına bakarsanız siyasi ömrü boyunca ABD ile cebelleşmiş, Kıbrıs demiş, Afyon demiş restleşmiş ve bu restleri sonucu hükümetleri yıkılmış, hatta son Irak resti sebebiyle zehirlenerek öldürülmek istenen bir Ecevit…

Öbür yanda ise partisinin kuruluş aşamasından itibaren ABD icazetine muhtaç, iktidarı süresince ABD politikalarının gönüllü emir eri durumunda bir Erdoğan…

Bunu Ada Fikir Kulübü’nde söylediğimde Erol Aslan Cebeci’nin ‘hocam girme oralara’ deyişi ve mahcubiyeti bugün bile aklımdadır.

Takım tutan fanatik taraftar misali siyaset yapıyoruz. Hamaset soslu kulaktan dolma bilgilerle, ideolojik dolduruşlarla taraf olup, taraftarlığımızı pazara kadar değil mezara kadar anlayışı ile sürdürmeyi marifet sayıyoruz.

Haliyle çok kere günaha giriyor, sırtımızdaki küfeyi kul hakları ile dolduruyoruz.

Bu manada haksızlığa uğrayan siyasi kişiliklerin başında gelir merhum Ecevit.

Tanımadan, bilmeden, okumadan ve öğrenmeden ha bire saldırdığımız Ecevit.

Sokaktaki iktidar mensuplarının Ecevit hakkında ileri geri düşünmeleri, partilerinin en çok kullandığı manipülasyon ve algı operasyonlarına bakınca normaldir. Ama daha mürekkebi kurmamış 57. Koalisyon Hükümetinin önemli bir parçasını oluşturan MHP taraftarı ve Ülkücülerin, Ecevit hakkında ileri geri konuşmaları hiç de normal karşılanamaz.

Karşılanamaz çünkü o emperyalist oyunlarla yıkılan 57. Hükümet en çok da Ülkücülerin hükümetidir.

Malumunuzdur…

AKP, iktidarı sıfır terörle devraldı.

Sıfır terör, Türkiye hariç hiçbir ülkenin işine gelmiyordu.

Sıfır terör, BOP yani ABD’nin Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme hayallerinin suya düşmesiydi.

Sıfır terör, Büyük Ermenistan rüyasının bitmesiydi.

Sıfır terör, Yahudilerin vaat edilmiş toprakların üzerine bir bardak su içmesiydi.

Birinci hedef, İran-Irak bahane, ABD ordusunun bölgeye yerleşmesi ve bizimle komşu olması,

İkinci hedef, vatanımızın mültecilerle doldurulup demoğratif yapımızın bozulması,

Ve üçüncü hedef, terörün halkı yıldırıp, bıktırıp, lanet olsun verin gitsin, kurun gitsin, bölün gitsin artık yeter deme kıvamına getirilmesiydi.

Öncelikle 57.Hükümetten kurtulmak geriyordu; DSP’yi böldüler, Ecevit’i bitirdiler, erken seçim kararı aldırdılar, GENÇ PARTİ danışıklı dövüşü ile de MHP, DYP, ANAP gibi partilerin baraj aşmasını engellediler.

Ve TBMM, ABD’nin tam isabet tahmini doğrultusunda biri solcu diğeri muhafazakâr iki partiden oluştu.

AKP’nin muhafazakâr, Müslüman bir parti, CHP’nin zaten dinsiz ve kâfir olduğundan yola çıkılarak geniş bir kamuoyu desteği yaratıldı. Muhalefet susturuldu, basın el değiştirdi, hukuk kevgire döndürüldü, falan…

Hükümet’in üç temel özelliği vardı; ver gitsin, böl gitsin, sat gitsin.

AB üyeliği uğruna, azınlıklara, azınlık ırkçılarına ve bölücülere sözde demokratikleşme adına her türlü tavizi verdiler.

Anayasal suç işleme pahasına bu milleti bilmem kaç etnik kökene böldüler.

Bunca yılın birikimlerini yok pahasına satarak da işsiz, aşsız, muhtaç insan sayısını yani sadakaya ve dolayısıyla kendilerine muhtaç sayısını arttırarak da iktidarda kalmayı becerdiler.

57. Hükümet döneminde İmralı’da -ülkenin bir yerinde bir mantar tabancası patlasa, bu MHP beni anında asar- korkusuyla it gibi titreyen ve örgütü kontrol eden bir APO vardı.

Sayelerinde artık, hapishanedeki odasından örgüt yöneten, bazen nerelerde olduğu bile belli olmayan, yatlarda katlarda MİT misafirhanelerinde ağırlanan bir APO var.

Bir de sürekli muhatap alınan bir Barzani’miz ve Leyla Zana’mız var.

Kuzey Irak’ta göz göre göre kurulmasına izin verdiğimiz bir Kürt Devleti de cabası…

Ne istiyordu ABD?

BOP’un önündeki en büyük engeli yani Ecevit’i ve koalisyon hükümetini düşürmek…

Yerine güçlü bir iktidar ve zayıf muhalefetten oluşacak iki partili Meclis…

Ve ABD Irak’a girdiğinde “Kahraman Amerikan askerlerinin yurtlarına sağ salim dönmeleri” için dua eden, ABD üslerini BOP çerçevesinde kullandıran bir iktidar…

Oldu mu? Oldu.

İyi de o zaman burada Ülkücüleri sevindiren ve Ülkücüleri Ecevit düşmanı haline getiren ne var?