KONDA TÜRKİYE’NİN FOTOĞRAFINI ÇEKTİ!

KONDA Araştırma, Hayat Tarzları Araştırma raporunu yayımladı.

18 yaş üstü nüfusu temsil eden raporda, cinsiyet ve yaş dağılımı, eğitim seviyesi, medeni durum, etnik kimlik dağılımı, din ve mezhep dağılımı, sosyal medya kullanımı gibi çeşitli başlıklara dair verilere, 10 yıl öncesiyle karşılaştırmalı olarak yer verildi.

Rapor, cinsiyet dağılımı, yaş grup dağılımı, eğitim seviyesi grupları, kadınlarda eğitim seviyesi grupları, medeni durum, evlilik kararı, büyünülen kent, yaşanılan yerleşim tipi, göç durumu, hane nüfusu, oturulan ev tipi, çalışma durumu, ev-araba sahipliği, etnik kimlik dağılımı, din/mezhep dağılımı, dindarlık seviyesi, sosyal medya kullanımı, alkol-sigara kullanımı, hayat tarzını içeriyor.

Buna göre;

18 yaş üzeri nüfusumuz 62 milyon.

Kadın-erkek oranı neredeyse eşit…

Cinsiyet dağılımı ile başlayan rapora göre, Türkiye nüfusunda erkek ve kadın oranı 50 erkek ve 50 kadın olarak her zaman birbirine eşit.

Din-mezhep dağılımında her 100 kişinin 94’ü bir dini inancı olduğunu belirtiyor.

Bunların 88'i Sünni Müslüman, 5'i ise Alevi Müslüman.

Dikkat çeken verilerden biri ise 'Dini inancı yok' seçeneğindeki artış. 2011’de dini inancı olmayanların oranı yüzde 2 olurken, 2021’e gelindiğinde bu oran yüzde 6'ya yükselmiş durumda.

Bence bu oran vahim bir tablo. Ve bence ülkemizde tarikat-siyaset-rant üçgenin yarattığı darbelerin vahim ve ağır sonuçlarıdır bu.

Araştırmaya göre, her 100 yetişkinden 31'i hayat tarzını tanımlarken "modern" cevabını vermiş...

Kendini "dindar muhafazakâr" olarak tanımlayanların oranı 2012'de yüzde 27 iken, 2021'de 24'e düşmüş...

2011'de dini inancı olmayanların oranı yüzde 2 iken, 2021'e gelindiğinde bu oran yüzde 6'ya yükselmiş...

Kendini "İnançsız/ateist" olarak tanımlayanların 2011'de yüzde 2 olan oranı, 2021'de yüzde 7'ye çıkmış...

Daha ne olsun?

Türkiye'de saf ve inançlı Müslümanlar, dinci geçinen güruhun elinden kurtulmadıkça, hem toplumun inançları üzerindeki erozyon durmayacak, hem de ne yazık ki gerçek İslam zarar görmeye devam edecek gibi görünüyor.

Türk toplumu geçen on seneye göre daha yaşlanmış…

18-32 yaş arası nüfus oranı 2011’de yüzde 39 iken, 2021’de yüzde 33’e düşmüş,

Kadınların yüzde 56'sı kendisini 'ev kadını' olarak tanımlıyor.

2011'de kendini 'ev kadını' olarak tanımlayanların oranı ise yüzde 68.

Bir diğer veri ise işçi-esnaf kadınların oranındaki artış. 2011 yılında kendini 'işçi-esnaf' olarak tanımlayan kadınların oranı yüzde 8 iken, 2021'e geldiğimizde bu oran yüzde 16…

Türk toplumunun genel eğitim seviyesi son on senede görünür biçimde artsa da her 100 kişiden 7'sinin hala herhangi bir örgün eğitim almadığı görünüyor.

Toplumun üçte ikisi evli veya evlenmek üzere. Bekarların oranı son on yıl içinde artarak yüzde 20'den yüzde 29'a çıkmış durumda.

Toplum, küçülen birimler halinde yaşamaya başlamış.

Hane nüfusuna 2011 yılında 9 ve daha fazla kişi diyenlerin oranı yüzde 3 iken, 2021'de bu oran yüzde 1'e düşmüş durumda.

Toplumun televizyon izleme oranında ciddi bir düşüş gözlemleniyor.

2012 yılında televizyondan haber izlemediğini belirtenlerin oranı yüzde 4 iken, 2021'de yüzde 28'e kadar yükselmiş.

Son on yıldır gazete okuma oranı sürekli olarak azalıyor. Her dört yetişkinden üçü gazete okumadığını belirtiyor. 2014'te yüzde 30 olan gazete okuru oranı, 2020'de yüzde 25'e düşmüş durumda.

Hem ev hem de araba sahipliği oranı yarıdan az. Toplumun yaklaşık beşte birinin ne ev kendisinin ne de arabası var.

Kişilerin halen yaşadıkları yer, doğdukları yer ve babalarının doğum yeri kullanılarak yapılan hesaplar sonucunda edinilen bulguya göre, 'toplumun yarıya yakını hayatının bir noktasında bulunduğu yerden göçmüş kişilerden oluşuyor'.

Konda, söz konusu araştırma hakkında şu bilgileri aktarıyor;

“Gösterimde yer alan oranların büyük bir kısmı o yıl gerçekleştirilen, aynı örneklem yönteminin uygulandığı on bir farklı araştırmanın toplu verileriyle hesaplandı. Bazı dağılımlar ise o sene içinde gerçekleştirilmiş tek bir araştırmanın verisine dayandığı gibi, birden fazla araştırmanın bileşik verisini de sunabiliyor. Gösterimde yer alan oranların her biri en az 2700, en fazla da 33 bin kişilik verilerden faydalanarak hesaplandı.”

KONDA araştırmasına göre; vatandaşların yüzde 69'u, adalet sistemine güvenmiyor, yüzde 72'si ise insanların haksız yere tutuklandığını düşünüyor.

Araştırmanın “Hapishaneler ve Mahpuslar Algı Araştırması” bölümü ülkemizde ADALET algısını ortaya koyuyor.

Vatandaşlardan yüzde 1,8’i doğrudan kendisinin gözaltına alındığını, yüzde 1,2’si tutuklandığını, yüzde 1,2’si ise hakkında denetimli serbestlik kararı verildiğini söylüyor.

Gözaltına alınanların yüzde 19'u kadın, yüzde 81'i erkek; tutuklananların yüzde 31'i kadın, yüzde 69'u erkek; denetimli serbestlik yaşayanların ise yüzde 23'ü kadın, yüzde 77'si erkek.

Yakını tutuklu olanların adalete güven oranı yüzde 24 iken adalete güvenmeyenlerin oranı ise yüzde 76. Yakını tutuklu olmayanların adalete güveni yüzde 32, güveni olmayanların oranı ise yüzde 68.

Araştırmaya göre, kadınların yalnızca yüzde 32'si adalete güveniyor.

Bu oran erkeklerde ise yüzde 30. Kadınlar yüzde 68 oranında adalete güvenmediğini belirtirken, erkeklerin ise yüzde 70'i adalete güvenmiyor.

Araştırmada bir diğer dikkat çeken soru ise, "Türkiye’de insanların haksız yere hapishaneye konulduğunu düşünüyor musunuz?" oldu.

Görüşülen vatandaşlardan yüzde 72'si insanların haksız yere hapishaneye konulduğunu düşünüyor. Yakını tutuklu olanların bu soruya yüzde 80 olarak evet derken, yakını tutuklu olmayanların oranı ise yüzde 70.

Vatandaşlara, "Hangi gruplara yönelik haksızlık yapılıyor?" diye sorulduğunda, yüzde 42 oranla kadınlar yanıtını verdi.

İkinci sırada yüzde 35 ile gazeteciler, üçüncü sırada yüzde 33 ile siyasi muhalifler, dördüncü sırada yüzde 28 ile Kürtler, ardından yüzde 21 ile Aleviler, yüzde 19 ile Türkler geliyor.

Öte yandan araştırma sonuçlarında, Türkiye'de adalet sistemine güvenmediğini söyleyen Türk vatandaşların oranı yüzde 64 iken, Kürt vatandaşların oranının yüzde 85 olması ise dikkat çekiyor.

Evet, fotoğraf bu…

Sosyologlara göre; Bu durum, şehirleşme, eğitim ve piyasa ekonomisi toplumsal sekülerleşme (Sekülerizm, ahiret ve diğer dinî, ruhanî meselelerden ziyade dünya hayatına odaklanılması) yaratıyor, din inancı bireyselleşiyor...

Ama bu noktada bize ait, bize özgü ve öyle kolay kolay geçiştirilmemesi gereken önemli sorunlar var.

İşin siyaset kısmını görmezden gelemeyiz.

Taha Akyol sebebi gayet güzel ifade etmiş:

“Yirmi yıldır Türkiye’yi “dindar nesiller yetiştirme” iddiasındaki bir iktidar yönetiyor.

Necip Fazıl’ın bir felsefe değil, şairane bir hamasetle söylediği “dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik...” hitabını okuyan Başbakan Erdoğan, buradaki “kin” kelimesini çıkarmaya bile gerek görmemişti.

Şair Necip Fazıl, merhum Erbakan hakkında, hatta merhum Mehmet Akif hakkında bile neler demişti!

Siyasetle ve kinle donatılmış bir din söylemi taraftarlarını motive etse bile, Peygamberimiz’in hadisindeki “korkutmayan müjdeleyen, zorlaştırmayan kolaylaştıran” sıcak bir mesaj değil, kutuplaştırıcı bir atmosfer yaratacağı bellidir.

Bu iktidar döneminde uluslararası şeffaflık indekslerinde “yolsuzluk algısı” tavan yaptı…

Yoksullaşmanın sebebi “nass” olabilir mi?

İşte insanlarda “din buysa…” tepkisi oluşuyor.

Müslümanlar sorunları için şuna buna “kin” duyacağına, öncelikle bu problemi düşünmelidir.

Eski fetvaları din sanan, tarihi formlarla din arasında ayırım yapacak yüksek düşünceden mahrum Taliban kafasıyla matematik, fizik, kimya, tıp, sosyoloji, ekonomi bilimleri mümkün mü?!

Bu bilimlerle tanımış bir insanın Taliban tarzında ‘inanması’ mümkün mü?!

Silahın varsa savaşmak, gücün yeterse kadın kırbaçlamak kolay!

Zor olan; kullandığın modern araçları yapan endüstrinin temelindeki bilimsel ve felsefi düşüncedir.

YÖK 2013 yılında İlahiyat Fakültelerinde felsefe grubu dersleri kaldırdı! Hatta tefsir tarihi, mezhepler tarihi gibi dersler bile kaldırılmıştı. Çünkü bu dersler İslam’ı anlamada farklı yorumlar olabileceğini gösteriyordu.

Büyük tepkiler üzerine felsefe grubu dersler azaltılarak tekrar konuldu fakat…

İslami İlimler Fakülteleri adıyla, İlahiyat’lardan ayrı, felsefe grubu derslere yer vermeyen veya azaltan fakülteler yaygınlaştırıldı.

Bir bu felsefi seviye, bir de 21. Yüzyılda felsefe grubu dersleri makaslayan seviye!

İslam tarihi de bize laboratuvar gibi şu gerçeği gösteriyor: Rönesans’a kaynaklık ettiğini söyleyerek bugün övündüğümüz tarihsel İslam medeniyetini kuranlar hukukta, kelamda, pozitif bilimlerde, dönemin felsefi konularında açık fikirli âlimler ve düşünürlerdi.

İslam medeniyetini batıranlar da Farabi’yi, İbn Sina’yı, İbn Rüdş’ü tekfir edenlerdi.

Müslümanların şefkatli, bağışlayıcı ve hoşgörülü olmaya ihtiyacı var; kin ve kavgaya değil…”

ADAM HAKLI

Papazı uzak bir köye atadılar...

Gitti baktı, kimsenin kiliseye gelip gittiği yok...

Her taraf kir pas içinde...

Kolları sıvadı, kiliseyi boyadı, çanı parlattı, bayrak astı, insanları ibadete davet etti, her şey yoluna girdi...

Tek sorun vardı: Karga...

Bir karga gelip çana konup çişini yapıyor, bayrağa konup kirletiyor, haça konup konup berbat ediyor...

Papaz yarım gün canı çıkana kadar temizliyor, ertesi gün yine karga gözüküyor...

Canı sıkıldı...

Çare aradı, bulamadı...

Gidip muhtara danıştı:

“Şu karga azizim, gelip her şeyi berbat ediyor... Ben temizliyorum, paklıyorum, tam yerime oturmuşken yine geliyor...”

Muhtar “Kolay” dedi:

“Kolay, oraya bir parça tuzlu peynir sakla, hırsızdır... Yanına susuz rakı koy, bedava bulunca kaçırmaz... Göreceksin gelip ayağının ta dibine düşecektir...”

Papaz denileni yaptı...

Tuzlu peyniri kuytuya koydu, tasa susuz rakıyı boşalttı...

Gözünü deliğe dayayarak beklemeye başladı...

Karga gözüktü...

Kendinden emin tuzlu peyniri buldu yedi, yiyince susadı, tasa döndü, tadının farkına varıncaya dek iki fırt aldı...

Kafayı buldu... Sallandı...

Ve papazın ayaklarının ta dibine düştü...

Papaz kargayı alıp iki kanadından tutarak havaya kaldırdı...

“Sen nesin?” dedi:

“İmanım var desen, hırsızlık yapmazsın...

Milliyetçiyim desen, bayrağa kıymazsın...

Hıristiyanım desen çana sıçmazsın...

Müslümanım desen rakı içmezsin...

Söyle ulan sen nesin ?!!

06 Eylül 2013 - Bekir Coşkun.