"Depremle ilgili önlem alınmayışının tek sorumlusu bu hükümet değil, bundan öncekiler de öyleydi. O yüzden ‘hükümetler’ ifadesini kullanıyorum. Dedim ki 'Hükümetler ne ister? En birinci görevi kendi insanının can ve mal güvenliğidir. Bunun ötesinde önemli bir proje yoktur. Ne kanal projeniz ne de havaalanı projeniz ne de bilmem kaç köprü, yol projeniz bu ülkenin toplu halde depremde can vermesinden önemlidir...' Eğer öyle düşünüyorsanız bilim adamlarından ne istersiniz? Bu ülkede depremler nerelerde olur, deprem kuşaklarında hangi kentlerimiz, köylerimiz, kasabalarımız vardır, ne büyüklükte deprem olur, belli ölçüde ne zaman olur ve olursa ne kadar hasar verir, bunları bilmek istersiniz… Şimdi sokakta kimi yakalasalar, müteahhitlik işini canlandırmak için 'Gel sana kredi verelim' diyorlar. Yapsınlar, canlandırsınlar, aferin ama bu konuya kafa yoran bir insan olarak içimden şu geçiyor: 'Ya benim aziz devletim, ey benim güzel hükümetim, niye insanlar yıllardır bu depremi beklerken aynı duyarlılığı, aynı bankaları seferber edip, evi göçük haline gelecek insanlara tespit yapıp, sana kredi vereceğiz demiyorsunuz, neden?'"

'20-30 seneden önce dönüştüremezsiniz'
"Bu, uzun soluklu, disiplinli, bilimsel yöntemlerle ülkenin belirli katma değerini bu işe verip, bir takım yerleşim alanlarını deprem güvenli hale dönüştürme işidir. Çetrefil bir iştir. Kısa zamanda ne bütçeniz ne siyasi ömrünüz yeter. Türkiye’de deprem kuşaklarında yerleşim alanlarını deprem güvenli hale getirmeye çalışırsanız; çok disiplinli, belirli bütçelerle, aralıksız çalıştığınız zaman bile herhalde 20-30 seneden önce dönüştüremezsiniz…

Halk, depremden korkuyor. Deprem olduğunda sokağa çıkıyor. Birileri bir şeyler söylüyor. İki gün bekliyor, valilik evlerinize girebilirsiniz diyor, göstermelik kontroller yapılıyor, halk bir daha eve giriyor. 3-5 ay deprem olmazsa halkın kafasında da bitiyor. Halk, depremde zamanın önemli olmadığını, bugün kendisi olmazsa torununun gün geldiğinde o deprem güvensiz binalarda can verebileceğini unutmamalı. Kendine bir şey olmuyor diye, neslinin hayatını umursamazlık etmemeli. Bizim halkımız, üzülerek söylüyorum, bu konuda bilinçsiz."

'Sonuçları çok büyük olacak'
"Bütün devlet büyükleri İstanbul’a geldiğinde bunun farkında gelirler. Önlemleriyle gelirler. Bunu NATO da, BM de bilir. Çünkü uluslararası projelerle bu ortaya konuldu. Dünyanın birçok yerine gittik, konferanslar verdik, anlattık. Herkes biliyor. Alarm verilmiş, depremini bekleyen bir yerde ‘Ayasofya ibadete açılsın mı’ tartışmasını yapan insanların önce gelecek olan depremde 'Ayasofya da dahil tarihi eserlerimiz ayakta kalır mı kalmaz mı' onu tartışmalarını istiyorum. Biz konunun içindeyiz, bilmiyoruz mesela. Bunlar gizli işler midir? Hiçbir yetkili çıkıp, halka 'Deprem geliyor, biz önlemlerimizi aldık, tarihi eserleri şu yöntemlerle deprem güvenilir hale getirdik' demiyor. Neden, gizli bir şey mi? Demek ki yapmadıkları için söylemiyorlar. Yaptıkları da göstermelik oluyor. Nitekim, bize 'Devlet dairelerinin, okulların tümü deprem güvenli hale geldi' dediler. Ne oldu? 5 küsurluk depremde ‘güvenilir’ dedikleri binaların çoğu haşat oldu. Minimum 7,3 deprem geliyor, şakası yok. İstanbul gibi yapı stokunun yüzde 60’ının zafiyet içinde olduğu bir yerde bunun sonuçları çok büyük olacak."

'Kanal İstanbul yapılmamalı'
"Kanal İstanbul yapılmamalı. Jeolojik açıdan son derece sakıncalı, tehlikeli, İstanbul’un başında Demokles’in Kılıcı gibi problem çıkartacak, korku içinde yaşamamıza neden olacak bir proje. Bu kanalın güzergâhı özellikle Çekmece Gölü’nün kuzeyinde Sazlıdere’den başlayıp, Marmara’nın kıta sahanlığına açıldığı yere kadar olan bölge jeolojik olarak tam anlamıyla anormal tehlikeli ve riskli yerler. Deprem olmamasına rağmen kaymalar, heyelanlar oluyor. O bölgedeki arazi stabil değil, şu anda bile kayıyor. Depremde haşat olur buralar. İkincisi bu Kanal İstanbul’un Marmara’ya açıldığı kıta sahanlığında deniz araştırmalarında gördük. Bizden önce de arkadaşlarımız yaptıkları araştırmalarda canlı faylar olduğunu gördüler. Bu fayların boyutlarını tam olarak araştıramadık ama canlı oldukları kesin. Olası bir depremde bu faylar harekete geçmek suretiyle kanalın Küçükçekmece’ye kadar olan her yerini tarumar eder. Bundan kaçış yok. Heyelanlar, bu faylar tarafından aşırı tetiklenebilir. Kaldı ki büyük bir tsunami tehlikesi var. Tsunami bu kanala girdiği zaman, o sırada kanalın içinde gemi falan varsa onu da sürükler götürür ve bir yerlerde taşıdığı malzemelerle kanalı tıkadığı an orada bir barajlanma olur. Bütün kanalın etrafını deniz basar. Bir daha da orayı kurtaramazsın."

'Marmara’nın altındaki kabuk aşırı stres biriktirmiş durumda'
"Marmara’nın altındaki kabuk, aynen o yay gibi stres altında. Sen bastırdığın yaydan elini çektiğinde o yay fırlar, sallanır ve durur. O zaman stresi sıfırlar. Marmara’nın altındaki fay, 1999 depreminde aşırı yüklendi. Anadolu’nun büyük bir kısmı Kuzey Anadolu Fayı boyunca Marmara’ya doğru 5.5 metre hareket etti. Marmara’nın altındaki kabuk kırılmadı, eğer boydan boya kırılsaydı, aynı yayın boşalması gibi olacaktı. Yani stresi kaybolacaktı. Halbuki Anadolu levhası 5.5 metre Marmara’ya doğru gelince kırılmadı ama deforme oldu. Aşırı stres yüklendi. Anadolu, Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu fayları boyunca Yunanistan’a doğru hareket ederek yılda 2.5 santim yaklaşıyor. Her sene koca Anadolu levhası Marmara’nın altındaki kabuğa 2.5 santime denk gelen stresi yüklüyor. Demek ki 1999’dan beri aşağı yukarı yarım metreye denk gelen stres daha yüklemiş. Kırılmamış, zemberek gibi duruyor. Bu devam ettikçe, çat diye burayı kıracak, deprem olunca rahatlayacak. Dolayısıyla Marmara’nın altındaki kabuk aşırı stres biriktirmiş durumda ve kırılmayı bekliyor."

Editör: TE Bilişim