İhaleye verilen alanların büyüklükleri ve verimli tarım arazileri olması kaygı yarattı. Sakarya Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mahnaz Gümrükçüoğlu Yiğit, “Sakarya, dünyada sadece birkaç bölgede olacak verimlilikte topraklara sahip. Bu toprakları yok ettiğimiz zaman neyle besleneceğiz?” sözleriyle tehlikeye işaret etti.

Jeotermal enerjinin yenilenebilir, temiz enerji olarak kabul edildiğini, ancak ‘ama’ları olduğunu ifade eden Yiğit, “Yer seçimi önemli. Sadece enerji üretmek için tarım arazileri üzerinde santrallerin yapılması ya da diğer endüstri tesislerin yapılması veya tarım arazileri işgal edilerek yenilenebilir bir enerjiye geçilecek olması son derece yanlış” dedi.

Yiğit, kısa ve uzun vadede ortaya çıkacak olumsuzlukları ise şöyle anlattı: “Atmosferdeki olumsuzluklar biraz daha uzun vadede ortaya çıkar. Reaksiyonlarla asit yağmurlarıyla kendini temizler atmosfer. Ama devam ettiği zaman atmosferdeki birikimleri de engelleyemezsiniz. Bu da zaman içerisinde insanların sağlık sorunları çıkacaktır tabii ki. Ancak özellikle yer altına atık suların enjekte ediliyor olmasının etkilerini çok kısa vadede göreceğiz.  Aydın’daki JES’lerin kaç yılında kurulduğuna bakın ve şu an da görülen etkilerine bakın. Aynı şeyler olacak.”

Jeotermal çalışmalar ülkemizde son 7 yıldır devam ediyor.  ‘Yenilenebilir ve çevre dostu olması’ sebebiyle ilgi gören jeotermal enerji uygulamaların artmasıyla Sakarya’da da faaliyete geçilme kararı alındı. Arifiye, Hendek, Sapanca, Karapürçek ilçelerinde yapılması planlanan Jeotermal Enerji Santralleri (JES) Projelerinin belirlenen yerlerin tarım arazisi olması dikkat çekti. Sakarya Valiliği, il sınırları içerisindeki 6 Jeotermal kaynak arama sahası için arama ruhsatları vermek üzere, açık teklif usulüyle ayrı ayrı 11 Nisan’da ihale gerçekleştirdi.

Ancak, belirlenen yerlerin tarım alanları olması dikkati çekti. Bu alanların yerleri ve büyüklükleri ise şöyle: Karapürçek: bin 149,6 hektar, Hendek: 4 bin 987 hektar, Sapanca: Bin 160,30+3 bin 839,66 olmak üzere toplamda 4 bin 999,96 hektar, Arifiye: 3 bin 577,03+4 bin 649,61 olmak üzere toplamda 8 bin 226,64 hektar.

Bu gelişmeleri Sakarya Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mahnaz Gümrükçüoğlu Yiğit ile görüştük. Yiğit, Sakarya’da yapılacak olan JES projesinin sanılanın aksine uzun vadede birçok olumsuzluğa neden olacağını ve hem çevresel hem de insanların sağlığını tehdit edici yönlerinin ağır bastığını söyledi ve bugünkü teknolojiyle Aydın’daki JES’lerin yarattığı olumsuzluklarının aynısının Sakarya’da da olacağını bildirdi.

İREM KARABACAK

Jeotermal enerjiyi kısaca açıklar mısınız?

Jeotermal Enerji kullanarak bir elektrik enerjisi el de etmek aslında temiz enerji olarak değerlendiriliyor. Yenilenebilir enerji içerisine giriyor. Fosil yakıtlar petrolden, kömürden ayrı dünyayı kirleten, atmosferi kirletenden ayrı bir enerji olarak kabul edildiği için temiz enerji olarak kabul ediliyor. Ama ‘ama’ları var. Bugünkü teknolojiyle çok ama’sı var. Zira atıkları konusunda ciddi problemler var. Hem sıvı hem katı atıklarla ilgili. Bu yüzden bulunduğu çevrede ciddi sıkıntılar yaratıyor. Aydın ilindeki JES’lerin yarattığı büyük etkiler ortada. Tarım arazilerinde ya da dikili arazilerde gözle görülür ciddi problemler var. Şimdi temiz enerjiyi kullanmamız çok önemli. Fosil yakıtlardan kurtulmamız önemli. Bir kere küresel ısınma, iklim değişimleri, karbondioksit salınımlarıyla ilgili yapılması gerekenler dikkate alındığı zaman fosil yakıtlardan kurtulmamız gerektiği kesin.  Ama bundan kurtulmaya çalışırken Jeotermal enerjiden mi yararlanmalıyız? O biraz şaibeli. Çünkü yer seçimi önemli, sadece enerji üretmek için tarım arazileri üzerinde santrallerin yapılması ya da diğer endüstri tesislerin yapılması veya tarım arazileri işgal edilerek yenilenebilir bir enerjiye geçilecek olması son derece yanlış. Çünkü öncelikli gıdalarımızı korumamız gerekiyor. Enerji olmadan yaşamaya devam edebiliriz belki ama gıda olmadan yaşama şansımız yok. O yüzden tarım arazilerini mutlak korumamız gerekiyor. Bu zaten olmazsa olmaz şeylerden bir tanesi. Kaldı ki Sakarya ili en verimli ovasını barındırıyor. Pamukova ve Akova’yı barındırıyor. Sadece Türkiye’nin de değil dünyanın en verimli arazileri burası. Bu kadar verimli toprak, bir Nil Deltası’nda var bir de bizde var. Zaten yanlış arazi kullanımıyla şehirleşerek Akova’da ciddi kayıplarımız var. Şu an da tarım arazisi olarak kullanılan arazilerin bu şekilde işgal edilmesi baştan yanlış. Bir kere yer seçimin doğru yapılması gerekiyor. Endüstri tesisi olabilir, enerji santralleri de olabilir.  Ne yapacaksak tarım arazilerinden uzak yapmamız gerekiyor. Tarım arazilerini korumak zorundayız. Bu direk koruma, bir de dolaylı yoldan korumak zorundayız. Dolaylı olarak korumak için de, bu kurulacak olan tesislerin JES ya da diğer tesislerin yaptığı çevresel etkileri, tarım arazilerini nasıl etkilediğini bilmeliyiz. JES’ler tamam temiz enerji olduğunu söylüyoruz ama birçok çevresel etkisi var. Gaz atıkların uzun vadede yarattıkları etkilerden bir tanesi asit yağmurları oluşuyor.

Özellikle Aydın’daki JES’lerin yol açtığı etkileri okuyoruz. Gelecekte Sakarya’da neler olur?

Bunlar kaçınılmazla şeyler. Çünkü bugünkü teknolojiyle kurulan bir tesisin yaptığı etkileri biliyoruz. Gözle görülen etkileri var. Aynı şeyler burada da olacak. Çünkü jeotermal sıvının içerisinde, yerin metrelerce altından alınan bir sıvıdan bahsediyoruz. Bu sıvının içerisinde birçok kimyasal madde var. Kaplıcadaki o sıcak suların içerisinde kükürt olması, sağlığımız için faydalı olduğundan çok da makbuldür. Ama bunu farklı alanlarda kullandığınız zaman, yani Kaplıcadaki kükürt sularını direkt olarak doğaya verdiğiniz zaman, mutlaka arkasından yan etkileri geliyor. JES’lerin çalışma prensibinde bu jeotermal sıvıyı alıyorlar, kullanıyorlar ısı elde ediyorlar. Onu soğutarak çıkan buharla doğal olarak enerji elde ediliyor. Geri kalan kullanılamayacak sıvıyı da tekrar geri enjekte yapıyorlar. Tekrar yer altına enjekte ediyorlar. Şimdi bu yer altına enjekte ettikleri sıvının içerisinde kimyasallar hala var. Bor var, bor kirliliği ciddi sorunlar yaratıyor. Cıva var. Bu maddeleri yer altına enjekte ettiğiniz zaman yer altı sularını kirletmiş oluyorsunuz. Yer altı suları kullandığımız başlıca sulardan bir tanesi. Hem içme suyu olarak hem de sulama suyu olarak kullanıyoruz. O sularla suladığınız tarım alanları da dolaylı yoldan kirletmiş oluyorsunuz. Hem direk olarak işgal ediyorsunuz hem de dolaylı yoldan işgal etmiş oluyorsunuz.

JES’ler yapıldığında bu olumsuzluklar kesin bir şekilde olacak mı, ya da bir çözümü var mı?

Şu anki teknolojiyle az önce de söylediklerim oluyor. Bu atık suları tekrar enjekte etme dışında başka bir yöntem bulunursa işte çelik borularla, özel depolarla depolamak şeklinde hiçbir şekilde doğaya verilmeyecek gibi depolayanlar var ama o depolama yetmediği zaman geri kalanını tekrar enjekte ediyorlar ya da depolar taşıyor gibi problemler oluyor. Dolayısıyla teknoloji son sistem bile olsa bugünkü kullanılan teknoloji de böyle problemler var. Sadece sıvı değil gaz atıkları da var. Çünkü bu bacalardan çıkanların su buharı olduğu söyleniyor. Doğru su buharı ama onun içerisinde aynı zamanda kimyasallar da var. İnsan sağlığına zararlı amonyak var, gerçi amonyak atmosferde kolay yıkanır belki ama cıva daha kalıcıdır. Mesela bunlar ihmal edilebilir gibi gözükse de zaman içerisinde atmosfer de ciddi etkiler yapıyorlar. Her şeyi bir kenara bıraksak, çıkan su buharı artı olarak bölgesel anlamda ısınmayı artıracaktır. Çünkü küresel ısınmayı tetikleyen sera gazlarından bir tanesi… Aynı şey ENKA Santrallerinin yaptığı şeylerden bir tanesi mesela. ENKA Santrallerinde bacalarından su buharı çıkıyor. Ama bölgesel anlamda baktığınız zaman ısı adası oluşturuyor burada. Sonra azot, azot oksit, amonyak, karbondioksit çıkışı var bir kere, jeotermal sıvılar karbondioksit çıkışlı oluyor. Fosil yakıtlardan çıkan karbondioksit kadar değil tabii ki, kömürden çıkan karbondioksit kadar değil. Daha küçük boyutta ama bir bölge bu kadar çok JES kurduğunuzda o zaman bölgesel anlamda daha fazla bir kirletici kaynak yaratmış oluyorsunuz ve bölgesel kirliliği arttırıyorsunuz. Mesela bir derenin kenarına bir fabrika kurarsanız o fabrikanın atıklarını da biraz arıtıp dereye verirseniz o dereyi uzun vadede kirletebilirsiniz. Kısa vadede kirlenmez. Çünkü doğanın kendini yenileme süreci vardır. Reaksiyonlarla onu tolere etme süreci vardır. Aynı şey atmosfer içinde geçerli. Ama siz o derenin kenarına 55 tane fabrika kurarsanız o dereyi kurtarmak mümkün olmayacaktır. Ergene'yi kurtaramadığımız gibi. Ergene zehir akıyor şu an. Burada da aynı şekilde tarım arazilerini direk olarak yok edersiniz. Üstelikte bu kadar küçük bir alana 4-5 tane kurarsanız daha sıkıntılı olur.

Jeotermal Santrallerde yatay bir geçiş vardır. Bunu makine mühendislerinden daha iyi öğrenebilirsiniz. Onların kurulumunda çok küçük bir alana fabrikanın içerisine sıkıştıramıyorsunuz. Onun için geniş bir alan olmalı. O nedenle geniş alanlar olabilir diyorum parantez içerisinde. Bu direk olarak yok etmek ama dolaylı olarak da bu şekilde problemler çıkacak. Çünkü çıktı biliyoruz. Aynı şey burada da gerçekleşecek, aynı teknolojiyi kullanacak.

JES projelerinin olumsuz tarafları çok sık bilinmiyor.

JES'lerin yararlarını yok sayamayız, yararları çok fazla. Niçin yer altındaki ısıdan neden faydalanmayalım ki? Seraları ısıtıyorlar, evleri ısıtıyorlar. Ama Kaplıcalardaki atık sular direk doğaya gidiyor. Onları ısınmak için kullansak, belki o zaman JES'lere bile ihtiyaç duyulmayabilir. Direk olarak sıvıyı aldığınız zaman yerin metrelerce altından, bir de bu işlemlerden geçirdiğimiz zaman bu teknolojiyle maalesef çevresel etkilerinden kaçınamıyoruz. Teknolojiyi geliştirelim, yenilenebilir enerji konusunda Türkiye çok zengin. Genel olarak baktığınız zaman deprem bölgesi bu kadar yüksek bir bölgede zaten olmazsa olmaz kaçınılmaz bir şey Jeotermal. Bu konuda çok zenginiz.

Türkiye'nin jeotermal enerji üretimi 2 milyon ton petrole karşılık geliyor. 2 milyon ton petrol çok büyük bir rakam. Potansiyel açıdan bunu değerlendirdiğimizde o zaman bizim nükleer santral kurmamıza da gerek kalmaz. Atatürk Barajı gibi dev barajlar yapmamıza da gerek kalmaz. Bırakın dev boyutta barajları her derenin önüne bir tane HES yapmamıza da gerek kalmaz. Dereler akmıyor artık HES'ler nedeniyle. Enerji politikalarımız oluştururken neyi öncelikli almamız gerektiğini ve alırken de bunun çevresel etkilerini uzun vadede başımıza neler geleceğini bilmemiz gerekiyor. 'Aa bu çok iyi bunu alalım' hemen onları kullanmak değil yapmamız gereken. Doğru enerji politikaları oluşturmamız gerekiyor. Enerjiden vazgeçemeyiz tamam doğru. Fosil yakıtlardan vazgeçmemiz gerekiyor bu doğru, çünkü küresel ısınma ve zaman içerisinde karbon emisyonlarında kısıtlamalar meydana gelecek. Bu kısıtlara uyabilmemiz için şimdiden tedbirleri almamız gerekiyor. Enerji lazım, fosil yakıtlar kullanmamamız gerekiyor. Yenilenebilir enerjilere yöneleceğiz. Jeotermal yenilenebilir enerjilerden biri ama çevresel etkilerini düşünerek en aza indirmeye çalışarak kullanmamız gerekiyor. Bir de tabi tarım arazilerinin üzerine yapmamamız gerekiyor.

Türkiye'de kullanılan teknoloji yeterli değil mi?

Bugün kullandığımız teknoloji diyelim. Dünyada Jeotermal her yerde yok. Her yerde kullanamazsınız. Çünkü enerji elde edebilecek güçte bir kaynak olması gerekiyor. Astarı yüzünden pahalı olmaması gerekiyor. Yaptığınız işin karşılığını almanı gerekiyor. Ülkemiz bu konuda verimli. Bunu doğalgaz ile karşılamış olsak, jeotermalden elde ettiğimizi doğalgazdan karşılasak, doğal gazımız yok dışarıdan alacağız. Bu da bize 1 milyar dolara mal olacak. Doğal olarak Jeotermal enerjiyi kullanmayalım demiyorum. Mesele bu değil. Mesele ne için neyi kaybedeceğimizin hesabını yapmak. Koruma - kullanma dengesini sağlamak. Bu koruma - kullanma dengesi nedir? Doğal kaynakları kullanacağız ama aynı zaman da doğal kaynakları koruyacağız demek. Artıları eksileri iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Buradaki tarım topraklarını, tarıma ciddi etkiler yapacak bu kadar verimli bir araziye santral yerleştirmek yanlış. Yer seçiminin doğru yapılması gerekiyor. Tarım arazileri işgal edilmemesi gerekiyor. Atıklar konusunda hem gaz atıkları hem sıvı atıkları konusunda çözüm üretilmesi gerekiyor. Yer altı sularının kirlenmesine sebep olmak, dolaylı yoldan tarımı yok etmek, bacadan gaz atıklarını atmosfere vermek, bütün bu içindeki ağır metallerle karbondioksitle beraber daha sonra bize asit yağmuru olarak geri dönmesine sebep olur. Bu enerji üretmek için çevreyi yok etmek anlamına geliyor.

Bu kadar büyük alanlarının ihaleye verilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hiçbir alanda bu kadar çok enerji tesisinin yan yana gelmesi doğru değil. Şu an da çalışmıyor ama ENKA'nın üç bacasının burada olması zaten bizim için büyük bir handikap. Burası bir tarım bölgesi, sanayi gelişmesi gerekiyordur tamam ona bir şey demiyorum. Sanayi belli bölgeye sıkıştırabilirsiniz. Ama geri kalan alanda tarım yapmak zorundasınız. Tarımı etkilemeyecek sanayiyi almalıyız. Dünyada sadece birkaç bölgede olacak verimlilikte topraklara sahip. Bu toprakları yok ettiğimiz zaman neyle besleneceğiz? Şu an da bütün tarım ürünlerini yurt dışından alıyoruz. Ne yazık ki dünyada tarımın ilk başladığı bölgede yapıyoruz bunu. Tarım Türkiye topraklarında başladı. Bütün tohumlar burada ıslah edildi. Buğday, kayısı, elma vs. anavatanı burası. Ama biz Kanada'dan mercimek alıyoruz. Kanada bizden almıştı tohumunu. Gıda güvenliğini korumak zorundayız. Yıllar önce bize öğretilen şekilde, dünyada gıda olarak kendi kendine yeten 7 ülke var. Onlardan biri bizdik. Ama şimdi değiliz. Gıda için tarımı ve tarım alanlarını mutlaka korumalıyız. Enerjiyi heba etmememiz gerekiyor. Enerjiyi teknolojiyi geliştirerek çok daha farklı şekilde, çevreye en az zarar verecek şekilde yapabiliriz. Bunu yapabilecek güçteyiz.

Diyelim ki JES Proje’leri şu an Sakarya’da başladı. Ne olacak? Bu olumsuzluklar hemen mi ortaya çıkacak?

Atmosferdeki olumsuzluklar biraz daha uzun vadede ortaya çıkar. Atmosferin bir gecikmiş tepkisi vardır. Reaksiyonlarla asit yağmurlarıyla kendini temizler atmosfer. Ama devam ettiği zaman atmosferdeki birikimleri de engelleyemezsiniz. Bu da zaman içerisinde insanların sağlık sorunları çıkacaktır tabii ki de. Burada kömür yakan bir termik santral çok kısa vadede bu sonuçlar çıkar. Ama jeotermal santrallerde bu daha uzun vadede ortaya çıkacaktır. Ama jeotermal santralleri de özellikle yer altına atık suları enjekte ediyor olmasının etkilerini çok kısa vadede göreceğiz.  Aydın’daki JES’lerin kaç yılında kurulduğuna bakın ve şu an da görülen etkilerine bakın. Aynı şeyler olacak.

 JES’lerin olumsuz yönleri insanlar tarafından çok bilinmiyor?

Sivil toplum kuruluşları bu konuda çalışıyorlar aslında. JES’ler kaldırılsın değil bir alternatifi yaratılsın görüşündeler. Şu an bir alternatif bulunamıyorsa çevre etkilerini azaltacak teknoloji kurmak gerekiyor.  Aynı şey kömür santralleri içinde geçerli, sıfır atıklı bir kömür santrali kurabiliyorsanız, o zaman hiçbir sorunumuz yok.  Şu an da böyle teknoloji yoksa kurmamamız gerekiyor. Aynı şey JES’ler içinde geçerli.  En azından yerleşim alanlarından uzak, mağduriyeti azaltacak şekilde ve atık su ve gazlarının etkilerini azaltacak şekilde bir teknoloji geliştirerek kurulması ve tarım alanlarının üzerine kesinlikle kurulmaması gerekir.

-Eğer tarım alanı üzerinde yapılacaksa çevresinde insanlar vardır.

Evet. O yüzden uzak olması gerekiyor. Çünkü dolaylı olarak da uzun vadede tarım alanını etkileyecek. Verimi etkilememesi mümkün değil. Şu an da bacalardan çıkan jeotermal sıvının içerisindeki su buharını elde edebilmek için sülfat gibi birçok şey var. Sürekli aynı şeyi söylüyorum ama çevresel etkilerini minimuma indirmeden hiçbir enerji tesisine imza atmamak gerekiyor. Önce teknolojiyi buna göre kullanmak, çevresel etkilerini uzun vadede bile çok az olduğu tesisler kurmak gerekiyor. Mümkün olduğu kadar da insanlardan uzak, ekosisteme etkisinin en az olacağı alanlara kurmak gerekiyor. Bunlar çok uzun vadede meydana gelen şeyler. Mesela çökmeler yapabiliyor. Yer altı suyunu kullandığınız zaman çökmeler yapıyor. Küçük küçük çökmeler bunlar, birden büyük çökmeler değil. Asfaltlar çöker, bunlar kaçınılmaz. Bir de termal püskürmeler meydana geliyor ki geldi bütün tarım alanları yandı. 5-6 yıl önce adını hatırlayamıyorum şu an. Bütün alandaki tarım arazileri yandı ve geri gelmesi de o kadar kolay değil. Çünkü zehirli demeyelim de belirli materyallerin bulunduğu kimyasal içeriği olan bir sıcak sıvıyla yanıyor. Ondan sonra onları geri getirmek o kadar da kolay olmuyor. Bunları da hesaba katmak gerekiyor. Bu şey gibi, nükleer santrallerin patlaması gibi… O daha büyük etki tabi. Lityum ve borik asit var içerisinde. Bunlar yaprakların sararmasına neden oluyor. İçinde olmadığı ya da tamamen yok edilip de doğaya verileceğini söyleyebiliyorlar mı? Öyle bir teknoloji varsa ama şu an da öyle bir şey yok.

JES’lerin yapılacağı yerlerdeki insanlarında bu konuda ne kadar bilinçli olduğu da bilinmiyor.

Doğru. Çünkü onlara söylenecek şey şu, ‘ yer altından aldığımız sıcak suyu alıp kullanacağız’ diyecekler. Sıcak suyun ne zararı olur ki diye düşünecekler. Düşündükleri için de zararı hakkında herhangi bir fikir sahibi olmayacaklar. Ya da çok önemsemeyecekler. Bu son derece normal tabi. Bir etkisi daha gürültü, sondajın yarattığı bir gürültü var. Çünkü sondaj kısa süreli bir iş değil. Sürekli yarattığı bir gürültü olacak. Ama yapıldıktan sonra da o gürültü olacak. İnsanlar tepki verse bile iş işten geçmiş olacak. Evet, bunların hepsini yapıldıktan sonra görecekler. Ama bunun zararlarını gören halkın sesi çıkmaya başladı. Onları dinletmek lazım buradaki insanlara…

Ne kadar etkili olur?

Bence etkili olur. Burada çok ciddi bir tepki olması gerekiyor ki, bu tepkiyi göstermek gerekiyor. Bu kadar sayıda bir tesisin aynı alanda kurulması zaten çok yanlış.  Neden bu kadar fazla?

Size göre neden Sakarya’da bu kadar fazla tesis kurulacak?

Ne yazık ki bütün sanayimizi, bütün yatırımlarımızı Marmara Bölgesi’ne yapıyoruz. İstanbul’a en yakın şehir de burası. Sanayi buraya doğru akıyor. Buraya enerji lazım. Burası uygun bir alan gibi gözüküyor.  Sakarya’da sanayi bölgeleri tarım arazisi üzerinde, TOYOTA tarım arazisi üzerinde. Türkiye’nin genelinde sanayi bölgelerinin yüzde 63’ü birinci sınıf tarım arazisi üzerinde. Sakarya zaten tarım bölgesi. Gıda güvenliğimizi koruyabilmek için tarım alanlarını korumamız gerekiyor.

Aydın’da JES

JES Santrallerinin Aydın ve ilçelerinde sulara, tarıma, havaya, canlı yaşamına büyük zararlar verdiği iddia ediliyor. Etkiler üzerine tartışmalar halen sürüyor.  İncir üreticileri, jeotermal santrallerin üretimi kötü etkilediğini, ağaçların kurumasına neden olduğunu iddia ederek mahkemeye başvurdu. Kentte yaşanan kanser vakalarındaki olağanüstü artıştan da yine JES’leri sorumlu tutuluyor.

 Aydın Tabip Odası, EGEÇEP, Aydın Çevre Kültür Platformu ile Aydın Ziraat Mühendisleri Odası tarafından 2016’da düzenlenen çevre çalıştayı sonrası açıklanan raporda da JES’lerin yarattığı tehlikelere dikkat çekiliyor. Aydın’daki toprakların yüzde 80’inin jeotermallerin kullanımına açıldığına dikkat çekilen raporda JES’lerin hem kurulum sürecinde zeytinlik ve incir ağaçlarının sökülmesi nedeniyle hem de üretim sürecinde atmosfere ve yüzeye salgıladığı zararlı ağır metaller ve gazlar nedeniyle doğa ve insan yaşamına zarar verdiği belirtiliyor.

Editör: TE Bilişim