Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) Deprem Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi adına bir basın açıklaması yayınlayan SUBÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Naci Çağlar, Marmara Depremi’nin Türkiye tarihindeki en büyük ikinci deprem olarak kayıtlara geçtiğini vurgularken depremde oluşan ağır hasarın yüzde 29 gibi önemli bir kısmının Sakarya’da meydana geldiğinin altını çizdi.

İstanbul depremi Sakarya’yı da etkileyecek

Türkiye’nin aktif bir deprem kuşağında olması nedeniyle sık sık depremlere maruz kaldığını hatırlatan Çağlar, “Son yüzyılda Kuzey Anadolu Fay hattında meydana gelen; 1943 Hendek, 1957 Abant, 1967 Adapazarı, 1999 Marmara ve 1999 Düzce depremleri dikkate alındığında şehrimizde ve civar illerde 25-30 yıllık zaman aralıklarında şiddetli depremler olduğu biliniyor. Kısa süre önce 26 Eylül 2019’da meydana gelen 5.8 büyüklüğündeki İstanbul Depremi’ni Adapazarı’nın zemin yapısından dolayı ilimizde de kuvvetli bir şekilde hissettik. Dolayısıyla Adapazarı ve etrafının zemin yapısı dikkate alındığında Marmara Bölgesi’nde ve İstanbul’da olacak şiddetli bir depremin şehrimizi de etkileyeceği açık. Bizim bu gerçekler doğrultusunda depreme karşı tüm tedbirleri almış ve hazırlıklarımızı tamamlamış olmamız gerekiyor” diye konuştu.

Denetimsizlik risk oluşturuyor

Depremlerde meydana gelen ağır hasarlara ve can kayıplarına dikkat çeken Çağlar, “Depremde oluşan yapı hasarları ve buna bağlı can kayıplarının yüksek oranlı yaşanmasının en önemli nedenlerinden birisi olarak Türkiye genelinde ve Adapazarı’nda özellikle 2000 öncesi yapılan binaların yapım kalitesinin son derece kötü olmasını ve deprem yönetmeliğine uymadan yapılan denetimsiz inşaatları gösterebiliriz. 2000 yılının referans almamızın nedeni; 1998’de Deprem Yönetmeliği’nin revize edilmesi, zemin etüdü yapma zorunluğu getirilmesi, Yapı Denetim Kanunu’nun çıkarılması ve 1999 depremleri sonrasında hazır beton kullanımının yaygınlaşmasıdır.”

Bütün olarak devrilme tehlikesi var

Marmara Depremi’ni yaşayan yapıların hemen hemen tamamının 1998 Deprem Yönetmeliği öncesi inşa edilen yapılar olduğu bilgisini veren Çağlar, “Bu yapıların yaklaşık yüzde 5’i ağır hasar aldı veya yıkıldı. Ayakta kalmayı başaranların önemli bir kısmı depremde yıkılan binalarla benzer özelliklere sahip. 2000 öncesi yapılan binaların genelinin temelleri yüzeye yakın temeller. Bu nedenle yumuşak zeminler üzerinde inşa edilen 5-6 katlı yapıların bir bütün olarak devrilme tehlikesi bulunuyor. 1999 Marmara Depremi’ni yaşamış olan bu binaların yeni bir depremi daha kötü koşullarda karşılayacağı ortada. Kısaca yaşanan depremler sonrası hasarsız veya az hasarlı olarak belirlenen binaların önemli bir kısmı hepimiz için risk taşımaya devam ediyor.”

Depremler test anlamı taşımaz

Her depremin farklı karakterde olduğunu ve depremlerin test anlamına gelmediğini vurgulayan Çağlar, “Şehrimizde 1967 depremini hasarsız atlatan birçok betonarme binanın 1999 depreminde yıkıldığı gördük. Depremi yaşamış 4-5 ve 6 katlı binalar ile sıvılaşabilir zeminler üzerinde inşa edilmiş binalar acil statüsünde incelenmeli ve gerekli tedbirler bir an önce alınmalı. 1998, 2007 ve 2018 yıllarında Türk Deprem Yönetmeliği’nde ciddi revizyonlar yapıldı. Şu anda Türk Deprem Yönetmeliği dünyanın sayılı yönetmelikleri arasında yer alıyor. Depreme dayanıklı yapı üretiminin temel adımı, yönetmeliğin titiz bir şekilde uygulanmasının sağlanmasıdır. 1998, 2007 ve 2018 Deprem Yönetmeliklerine uygun yapılan binaların genel olarak güvenli olduğunu söyleyebiliriz. Ama bu yapılarda da yürürlükteki deprem yönetmeliklerine uyulmaması durumunda istenmeyen sonuçlarla karşılaşılabileceği unutulmamalıdır.”

Deprem senaryosu çalışmaları başlamalı

Marmara Bölgesi’nde ve İstanbul’da yaşanacak şiddetli bir depremin Sakarya’yı derinden etkileyebileceğini söyleyen Çağlar, “Aktif bir deprem kuşağı üzerinde bulunan şehrimiz için deprem senaryosu çalışmalarını vakit kaybetmeden yapmalıyız. Yerleşim yerlerimizin yaşanması muhtemel bir büyüklükteki depremden ne ölçüde etkilenebileceğini, mevcut yapı stokumuzun ve ulaşım hatlarımızın ne kadarının güvenli olduğunu, oluşabilecek hasarın büyüklüğü ve güvensiz yapıların hangi bölgelerimizde yoğunlaştığını deprem senaryoları ile belirlemeliyiz. Deprem öncesi zorunluluk arz eden iyileştirme çalışmalarının planlanmasında ve bir depremin meydana gelmesi durumunda yapılacak işler ile alınacak önlemlerin planlanmasındaki en etkin araç deprem senaryo çalışmalarıdır.”

Bina sahiplerinin de sorumlulukları var

Türkiye’nin bir deprem ülkesi olmasına rağmen kamuoyunda yeterli bir deprem bilinci oluşturulamadığını belirten Çağlar, “Toplum olarak depremin oluşumu ile ilgili detaylara odaklanmaktan, içinde yaşadığımız binaların depreme ne kadar hazırlıklı olduğu ve binaların depreme karşı hazırlıklı hale getirilmesi için nelerin yapılması gerektiği konularına odaklanamıyoruz. Maalesef vatandaşlarımızın çoğu hem kendilerinin hem de yakınlarının yaşadığı binaların depreme hazır hale getirilmesi ile ilgili herhangi bir şey yapma ihtiyacı duymuyor. Depreme hazırlık konusunda yetkililerin görev ve sorumlulukları var. Ancak bina sahiplerinin de sorumlulukları bulunuyor. Kamu binaları ile ilgili çalışmalar devlet tarafından yürütülmeli fakat vatandaşlarımız da kendi evleri ile ilgili çalışmaları sadece devletten beklememeliler. Yaşadıkları konutların depreme karşı güvenliğinin belirlenmesi konusunda bireysel olarak da gerekenleri bir an önce yapmalılar. Bunun için öncelikle içinde yaşadıkları binaların deprem riskini uzmanlara danışarak öğrenmeliler. Şayet binaları riskli ise riskin azaltılması için harekete geçmeliler.”

Depreme karşı iş birliğinin önemi

Depreme karşı birlikte çalışmanın önemi üzerinde duran Çağlar, ”Mevcut yapı stokumuzda bulunan riskli binaların belirlenmesi ve depreme güvenli hale getirilmesi için üniversitelerin, kamu kurumlarının, meslek odalarının ve bu tür riskli yapılarda yaşayan vatandaşlarımızın iş birliği yapması bir zorunluluk. Yeni yapılacak binaların da yürürlükteki deprem yönetmeliklerine uygun olarak tasarlanması ve tasarım projesine uygun olarak inşa edilmesi sağlanmalı. Bu süreçlerde denetim ve gözetim işlemini yapan gerek kamu gerek özel kişi ve kurumların mesleki anlamda görev ve sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmeleri için gerekli tüm tedbirler alınmalı. Aksi durumlarda hızlı bir şekilde ilgili iyileştirmeler yapılmalı. Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi olarak bizler; üzerimize düşen tüm görevleri yerine getirme konusunda kararlıyız ve destek vermek için her zaman hazırız” ifadelerini kullandı.

Editör: TE Bilişim