Yaşanması gereken mutlulukların yaşanmaması değil midir canımızı acıtan. Tam olacak dediğimiz bir işin, bir ilişkinin son anda hiçbir geçerli neden yokken olmaması gibi. Acıtan gerçeklerle yüzleşmeye ne demeli peki? Sizi bile bile acıtacak olan kaç tane gerçek acıyla bilerek, isteyerek yüzleştiniz?

   Hayatın zorluğu dediğimiz kelime tam olarak bu noktada başlıyor. Yaşanan hayal kırıklığı veya bir acı yüzleşmesinden sonra ne yapıyorsunuz? Her şeyi bir kenara bırakıp "Bu da böyleymiş." deyip arkanızı mı dönüyorsunuz yoksa umutsuz bir şekilde mücadele mi ediyorsunuz? Ne çok soru sordun diyeceksiniz bana o zaman bu sefer kendi cevabımı vereyim. Ben yaşanan, beni üzen, hayal kırıklığına uğratan hatta yaralayan olaylardan sonra gülüyorum. Evet, yanlış okumadınız. Ben gülüyorum. Acıya da, üzüntüye de gülüyorum. Bu hayatın ve insanların bana getireceği ne varsa gülüyorum.

   Ağlamanın ya da bir olay için yıllarca üzülmenin bana bir şey kazandırmadığını gördüğüm o günden beri gülüyorum. Kimisi umursamadığımı kimisi de çok rahat olduğumu düşünüyor. Varsın ne düşünürlerse düşünsünler. Gülmek bir insanın en güçlü özelliği değil midir? Hiç mi sinirden gülmediniz? Kendinizi sakinleştirmek ve güçlü göstermek için? İşte tam bu nokta da ben bunu kendime alışkanlık haline getirdim. Bilerek, içimden gelerek gülüyorum.

    O filmlerde gördüğünüz sahneler vardır ya, kötü adam karakterimize bir tokat indirir. Ağır küfürler savurur, ona işkence eder ve karakterimiz sonunda cevap olarak kötü adama güler. İşte o misal gülüyorum ben de hayatın bana getirdiklerine, beni sırtımdan vuran dost dediklerime, seviyorum deyip başkasıyla beraber gidenlere, bırakmam seni deyip ilk fırsatta elimi bırakanlara, beni üzmek için gece gündüz oturup plan yapanlara ve daha bunlar gibi nicelerine gülüyorum. Bu cevabım sizlere yeterlidir umarım.

     Bu cevaptan sonra kafanızda ‘’Bunu nasıl yapıyorsun?’’ dediğinizi duyar gibiyim. ‘’Her şeye de gülünür mü, deli derler adama?’’ da diyor olabilirsiniz. Şöyle anlatayım sizlere, çok zor geçen, üzücü bir günün ardından yolda yürüyordum. Geçtiğim sokağın birinde çocuklar top oynuyorlardı. Herkes topun peşinde koşarken bir tanesi yerde oturup onlara gülüyordu. Ama katıla katıla, bağıra bağıra, düşman çatlatırcasına gülüyordu. Sonra dayanamayıp çocuğun yanına gittiğimde çocuğun ayağının kan içerisinde olduğunu gördüm. Hemen telaşlandım, yarasına bakmak istedim ama çocuk ellerimi itip gülmeye devam etti. Ben de çaresizce çocuğun yanına oturdum onu izledim ve en sonunda ben de onunla birlikte gülmeye başladım. O zor günün ardından o kadar iyi geldi ki gülmek çok sevdim bu işi. Çocuğun yanından kalkarken niye güldüğünü sordum. Çocuğun cevabı o kadar güçlü ve basit bir cevaptı ki ben de bundan sonra böyle olma kararı aldım. Bana gülerek ‘’Acımadı ki!’’ dedi o çocuk. Acıtmayan şey güçlendirir derler ama benim için acıtmayan şey beni sadece güldürür.