Son yirmi yıldır kendime verdiğim sözlerden birini yerine getirmeye çalışıyorum… Her ay, ortak meslek gurubunda olan dostlarımdan birini ya ziyaret ediyor, ya da arıyorum… Bu ay, Çorum’da ikamet eden  fotoğrafçı, yazar ve aynı zamanda iyi bir doğasever olan dostum Arap Çataroğlu’nu telefonla aradım. Hal hatır sorduktan sonra bayramını kutladım. Bana, eski bayramları çok özlediğini, geçen hafta yazdığım “Nerde o eski bayramlar” başlıklı yazımı okuduğunu ve çok etkilendiğini, bayramın ikinci ve üçüncü gününü köyde geçirdiğini, bundan sonra köye daha sık gideceğini, hatta ilkbahar ve yaz aylarını köyde geçireceğini söyledi…

“Bundan sonra çekeceğin fotoğraflar ve yazacağın yazılar, köyde yaşam ve insan ağırlıklı mı olacak” dediğimde; “Dur sevgili dostum, sanırım sana daha önce bahsetmedim. Fotoğraf ve yazarlığım dışında kendime yeni uğraşlar buldum.” dedi ve soluksuzca bana anlatmaya başladı: “Çorum yöresinde tarımı yapılmayan farklı ürünleri deneme amaçlı ekmeye başladım. Tabii ki ilk olarak yöremizde bu ürünler yetişiyor mu, bunu zaman içinde deneme yanılma yöntemiyle öğrenmem gerekiyordu. Melisa, Limon otu olarak adlandırılan Oğul otu olarak bilinen bitkiyi köydeki evimin bahçesine denemek için ekimini yapmıştım. İki dönem kış soğuklarıyla mücadele etti ve ayakta  durdu. Fazla bakım istemedi. Kendiliğinde çoğaldı. Bilindiği üzere, çoğu köylerimizde, ekimi yapılmadan çoğalan bitkilere “asırlık bitki”denir…

“Bu ara meraklılar çok ya, yaptığım benzer çalışmaları görenler kaç para kazandığımı merak ediyordu. Melisa bitkisi toprak seçici değildi. Kimyasal gübre, ilaç kullanmadan çok az sulama yapılarak ayakta kalabiliyor. Birinci sınıf tarım istemiyor. Bal üreticileri için değerli bir bitki. Kendine has kokusu, çiçekleri, bütün arı çeşitlerini kendine çekiyor… Köyde yetiştirdiğim melisalardan çay demledim. Tadı çok güzeldi. Tabii ki içtiğim çay hakkında ek bilgileri de internetten edindim. Yararlarının yanı sıra yanlış tüketilmesi halinde zararları da var. Çay ocaklarında, işyerlerinde ve evlerde siyah çaylar normalin üstünde çokça tüketiliyor. Aşırı tüketmenin olumsuzluklarını kimse görmek istemiyor. Uzmanlar, bitki çaylarının yararlarını ve zararlarını araştırıp, bilimsel verileri ortaya çıkarıyor. Onlar, bizlere çok az miktarda tüketmemizi öneriyorlar…”

Sohbetimin sonunda dostuma, “Yaptığın bu çalışmaların zamanla bir getirisi olur mu” soruma; tersten cevap verdi: “Huylu huyundan vazgeçmemiş. Yeni olan her şeye karşı çıkarız. Yapmak isteyenlere engel oluruz.Gücümüz yeterse yaptığına yapacağına pişman ederiz. Yenilik yapmaya çalışanlar başarılı olursa düşüncelerimiz değişir. Başkalarının başarılarını öncelikli olarak biz sahipleniriz. Herkes aynı işi yapmaya kalkışır. Kısa sürede köşeyi dönme anlayışımız bizi zor durumda bırakabilir.”

Kendi çabalarıyla daha fazla şifalı bitkiler üzerinde çalışmalarını sürdüren sevgili dostumu tebrik ediyor, kutluyorum. Dostumun bu çabaları sonuç verirse, ürünlerinin  marketlerdeki ve sayıları azalsa da  mahalle bakkallarındaki raflarda yerini alacağı kanısındayım… Tabii ki bitki çaylarının tüketimi konusunda, kulaktan kulağa değil, sağlam ve güvenilir kaynaklar ile uzmanların görüşlerinin ne kadar önemli olduğuna da dikkat edilmelidir…

Sabri Aslışen/Ankara