Fiyakalı Demokrasi

Hızır Korkmaz’ın izinli olduğu günlerde dönemin belediye başkanı Ünal Ozan’ın makam şoförlüğünü yapan bir ‘Zabıta Cemal’ vardı.

Belediye o yıllarda Çark Caddesi’nin köşesinde ‘İnci Pastanesi’nin üzerinde iki katlı binada hizmet veriyordu.

Caddenin köşesinde bir söyleşi:

Yanımızdan Adapazarı’nın yeni zenginlerinden birinin oğlu afralı tafralı geçince Zabıta Cemal dedi ki:

-          Şunun yürüyüşüne bak! Ne var ki kabahat onda değil. Sen şimdi benim cebime yüz bin lira koysan Allah bilir ama yürüyüşüm değişebilir.

Demek ki o sıralar yüz bin lira önemli paraydı ve bizim Zabıta Cemal abinin kafasında zenginliği simgeliyordu.

Şimdi zenginliğin ölçüsü ne?

Günden güne gösterge değişiyor.

***

İnsanoğlu öyle yaratık ki cebinde para oldu mu değişir, belinde silah oldu mu değişir, altında pahalı markalı otomobil oldu mu değişir, lüks bir site içinde villada oturdu mu değişir.

Değişir de değişir…

***

Çocukluğum Ankara Caddesi’nde geçti; şehrin en işlek caddesi…

1973 yılında Murat 124 marka otomobiller piyasaya sürülünce otomobilcilik mesleği yaygınlaştı.

Eskiden şoför deyince akla iki şey gelirdi; önce şoförlük bir meslekti; sonra da bıçkın adam demekti.

Otomobilciliğin yayılmadığı dönemlerde araba kullanmasını kaç kişi bilirdi?

Koca Ankara Caddesi’nde Ahmet-Mehmet Celepçi kardeşlerde, Kemal Saraçoğlu’nda, Sakallıoğlu kardeşlerde, Fethi Papatya’da, Mustafa Açıkel’de, Selahattin Taşkın’da, Ekrem Oba’da  özel otomobil vardı.

Burhan Kabil’in kurduğu Eski Garajlar’da kurulan taksi durağının şoförleri gözüpek, bıçkın, didişken tipi canlandırırdı.

Sonra otomotiv sanayi hızla gelişti; 1970’li yılların sonuna doğru çok kişi kendi otomobilinin şoförü oldu.

Ama bu kez iş değişti; çoğu taksi şoförü akşam eve ekmek götürmek için çabalayan mazlum kişiliğe bürünürken özel arabaların yeni yetmeleri azıttıkça azıttılar.

Bir küstahlık, görmemişlik aldı başını gitti.

Makine-insan arasında tuhaf ilişki belirginleşti.

***

Şaşırtıcı olan bu durum, aslında bugünde boyut değiştirerek sürüyor…

Malum yaz mevsimini yaşıyoruz, Sapanca sahillerinde, Serdivan tepelerinde, şehir içi kimi sosyal ortamlarda yerel politikacı takımının mesken tuttuğu kimi yerlere ister istemez gidiyoruz.

Gördüğümüz ne?

Bu mekanların önünde son model jipler, pahalı otomobiller sormayın gitsin…

Bel de tabanca, göbekten bol basen pantolon, kayığı andıran İtalyan ayakkabı, siyah gözlük giymiş kimilerini görüyoruz ki, aman Allah…

Acaba neden?

Yaşı yetenler hatırlayacaklardır, eski Türk filmlerinde babacan zengin baba Hulusi Kentmen’in kızı Belgin Doruk’u taşıyan kasketli, beyaz eldivenli şoför rolünü Ayhan Işık oynardı…

Hep öyle olacak değil ya!

Bizimkiler kimi üst düzey bürokrat, kimi iktidarın turnikesinden geçmiş yeniyetme işadamı, kimi belediye müteahhidi, kimi karmanyolacı…

***

Otomobil teknolojisi gelişti, teknolojinin son harikası…

Otomobilin sürücüsü de toplumun gerçek aynası…

***

İnsanla makine arasındaki bu çelişki nasıl çözülür?

Otomobilin bir ulaşım aracından ibaret olduğu bilincine nasıl erişilir?

Uygar ülkelerde bu çelişkinin çözümü için yüzlerce yıl geçmiş, kuşakları kuşaklar izlemiş.

Ya biz de?

Biz de şimdilik otomobil ile insan ilişkisinin kurgusu görgüsüzlüğün fiyakasına dönüşüyor…

İlginç değil mi?

Ama daha ilginci, günümüzdekiler ülke ve kent yönetimlerine yön veriyorlar...

Hadi şimdi demokrasimizi kantara koyup tartalım mı?