Eskiden ne çok önemsermişim her şeyi. Sokaktaki birinin ters bakışını bile… Niye öyle baktı derdim. Kendime dert çıkartır, bunu düşünür ve üzülürdüm. Çok hassastım bu konuda. Bu düşünceler beni o kadar yorardı ki bazen daha hava kararmadan uykuya dalardım. Yatağın bu hayattaki en güvenli yer olduğuna inanırdım. Bir de yorganı üstüme çektim mi kendimi sorgular ve kendi düşüncelerim altında kalırdım. Çok yüklü ve ağır gecelerdi. Fakat yatağın vermiş olduğu güven sayesinde kendimi kolayca uykunun kollarına bırakmayı bir şekilde başarırdım. Uyku, eski zamanlarımın en kolay ve anlamlı kaçış yoluydu. O yüzden her koşulda uyumayı başarırdım.

Eskiden biri bana bir kötü şey dediğinde de çok önemserdim. O kişinin söylediği söz sanki doğruymuş gibi hemen onun dediğini yapmaya çalışırdım. Söylenen sözü ölçüp tartmazdım. O benim kötülüğümü istemez derdim ama nereden bilirdim ki insanın en büyük düşmanının ona sürekli nasihat edenler olduğunu. İşte eskiden öğrendiğim en büyük derslerden biriydi bu; her söylenen söze inanmamayı öğrenmek.

Eskiden yüzüme gülene sevgimi, kalbimi ve her şeyimi verirdim. Bir gülüş için dünyayı yakar, yüzüme gülen kişiye kendisini değerli hissettirirdim. Tabii ki hissettirdiğim sevgi de cabasıydı. Sonrasında da bilindik hikâye olur, sevilen kişi giderdi. Ben yine sevgimle ve bir basit gülüşe inandığımla kalırdım. Bunun derdini içimde büyütürdüm. Acıyı sevgi sanıp terk edilmeyi de gururlu bir hareket olarak düşünür, tesellilerle kendimi avuturdum. Bir gün mutluluğun beni de bulacağını düşünürdüm. Sanki biri mutluluğu pakete sarmış da benim açık adresime yollayacakmış gibi hissederdim. Bu kadar saftım.

Eskiden ne çok şeye inanırdım. Kabilelerin yeni gördükleri her şeye tapmaları gibi gördüğüm, okuduğum, öğrendiğim her şeye inanırdım. Çok para kazanmanın beni mutlu edeceğine, kişisel gelişim adı altında imkânsızı isteyerek "Yeter ki iste, başarırsın." sözlerine, bir şey satın aldıktan sonra daha çok şey satın almam gerektiğine, indirimlere, kampanyalara, yalanlara dahi inanırdım. Sistemin beni içine çekip çalışmanın haricinde yaşanan zamanın boş olduğuna inanırdım. Boş boş denize bakmanın, amaçsız bir şekilde yürümenin, hatta yıldızlara bakıp boş boş yatmanın kötü şeyler olduğuna hatta zaman kaybı olduğuna inanırdım. Şimdi bunları düşündükçe kendime bile inanamıyorum. Ah cahil kafam ne safmışım.

Eskiden bir tek şey dilerdim. Umarım gelecekte bir gün bütün yaptıklarımdan pişman olmam derdim kendime. İşte şimdi gelecekten o eski zamanda yaşamış bene bakıyorum. Ona sımsıkı sarılıp "Boş ver dostum, yaptığımız her ne varsa artık geçmişte kaldı. Ne beyazlayan saçlarımı sen geri getirebilirsin ne de seni terk edenleri ben getirebilirim. Zaman geçti gitti artık." demek isterdim. Zararın neresinden dönersen kârdır derler eskiler… Şimdi sen de benim gibi zararı bir kenara bırak, hadi kaldır kafanı. Gelecek günler bizi bekliyor mu bilmiyorum ama seni bekleyen bir kendin var gelecekte…