İman ve emin, birbirine çok yakın kelimeler…
Hatta biri diğerinin olmazsa olmazı ki yüce peygamberimiz münafıklığın alametlerinden birinin ‘emanete hıyanet etmek' olduğunu buyuruyor, Müslüman'ı da ‘çevresindekilerin ondan emin olduğu kişi' olarak tarif ediyor.
Evet, emaneti sadık olmak ve emaneti ehline vermek çok ama çok önemli bir gösterge…
Emanetten kasıt türlü türlü; Servet, sıhhat, hayat, şöhret, evlat, devlet, iktidar, mevki, makam hepsi birer emanettir…
Ve her bir emanet, Allah katında insan için imtihandır.
Bizler için ise çevremizdekileri sınama ama onları aşağılamak veya aşağılıklarından istifade etmek için değil, ancak ve ancak şerlerinden emin olmak için bir sınama aracıdır.
Ama biz ne yapıyoruz?
Saçına, sakalına, sarığına, hitabetine, söylemlerine bakarak ve hatta peygamber efendimizin "Kişinin namaz ve orucu, sizi aldatmasın. Siz onun küçük ve büyük menfaatler karşısındaki tutumuna bakınız" emrine rağmen, ibadet biçimi ile insanları değerlendirmeye kalkıyoruz.
Haliyle yanılıyoruz…
Ve ortalık bizim bu safiyane duygularımızdan beslenen münafıklardan ve din istismarcılarından geçilmiyor. Şaşırıyoruz, hayal kırıklığı yaşıyoruz, üzülüyoruz…
Bu arada birileri için bütün bu yaşananlar, mukaddes dinimize saldırı bahanesi olarak kullanılabiliyor.
Referansı sözde İslam olanların icraatlarını mukaddes dinimizle ilişkilendirip, biz demedik mi işte din ve dindarların gerçek yüzü bu diye propaganda yapabiliyorlar.
Evet, bunu yapana, kafası basmadığı veya işine gelmediği için yapılanların ve yapanların dinimizle alakalı olmadığını anlamayan veya anlamazlıktan gelenlere yazıklar olsun.
Ama kendilerine bu fırsatı verenlere, kendileriyle birlikte mümin olma vasfını ve misyonunu rezil edenlere de lanet olsun.
Bizimki eleştiri ve uyarı maksatlı mutlaka ama sanal alemde referansı İslam olanların, diminizle hiçte alakası olmayan icraatlarının, din ve diyanetle alakası olmayan insanlar tarafından nasıl da dinimize mal edildiğine ve nasıl dalga geçme konusu yapıldığına dair paylaşımlar yapılıyor.

Sözde dindarların son marifetleri yani milli eğitimde yaşanan idareci kıyımı da yeni bahaneleri oldu.

Bunların yedikleri haltlar yüzünden  "Allah size, mutlaka emanetleri (işleri) ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle davranmanızı emreder" ayeti ile karikatürize edilip iktidarın şahsında İslam dinine hakaret noktasına çekilir oldu.

Sanki yüce dinimiz ‘emaneti ehline sakın vermeyin' buyurmuş da, referansı İslam olanlar da dinin gereğini yapıyorlar gibi…

Haliyle, referansı sözde İslam olanların icraatlarını mukaddes dinimizle ilişkilendirip, ‘biz demedik mi işte din ve dindarların gerçek yüzü bu' diye propaganda yapanlara da gün doğdu.
Sözün özü; Yapana da sebep olana da lanet olsun…

ATATÜRK’TEN VE SAKALLI ŞEYHE İBRETLİK DERS

Atatürk Amasya ziyaretinde Vali konağında yörenin ileri gelenleri ile sohbette. Bir ara tam karşısında oturan birine takılır gözleri.
Yaşı ellinin üzerinde bu adam gögüslerine kadar inen sakalıyla Atatürk’ün dikkatini çeker.

Ata, yanındaki valinin kulağına eğilip sorar:
-Kimdir bu?

Vali yanıt verir:
-Efendim kendisi Şıh’tır. Yörede çok hatırlısı vardır.

Atatürk Şıh’ı yanına çağırır ve:
-Bak baba, imanın ölçüsü sakalın boyunda değildir. Şunu rica etsem de en azından Peygamber Efendimizinki gibi kısaltsan, der ve eliyle de boyun altı hizasını gösterir.

Şıh:
-Emrin olur Paşam, diyerek yerine çekilir.
Aradan zaman geçer, bir akşam Atatürk Amasya’daki Şıh’ı hatırlar ve valiyi telefonla arayıp durumu sorar. Vali nasıl söyleyeceğini bilememekle birlikte, Şıh’ın sakal boyunda en küçük bir kısalma bile olmadığını aksine kimselere el sürdürmediğini anlatır.

 

Atatürk telefonu kapatır, kağıdı kalemi eline alır ve az sonra nazırını çağırıp, yazdığı yazıyı Amasya Valiliği’ne tebliğ etmesini ister.

Ertesi gün Amasya’dan bir haber gelir ki Şıh Efendi Ata’yı görmek üzere Ankara’ya yola çıkmış…
Şıh gelir Ata’nın karşısına çıkar. Sakal tamamen kesilmiş, sinekkaydı bir
tıraş olunmuş, saçlar kısaltılmış, kılık kıyafet baştan sona değiştirilmiş, bambaşka bir görünüme bürünülmüştür.

Atatürk’ün mesai arkadaşları bu değişimi anlayamaz ve Ata’ya sorarlar:
-Aman Paşam, o Şıh ki sakalına el dahi sürdürmezdi, siz ne ettiniz de kökünden kesmesini sağladınız?

Ata gülümser, sonra da yanındakilere dönüp:
-Dün akşam Amasya Valiliği’ne bir yazı gönderdim ve Şıh’ı Afyon’a vali atadığımı bildirdim, der.

Ardından da yeni bir yazı hazırlayıp nazırına bu yazıyı da Şıh’a vermesini söyler.

Yazıda söyle yazmaktadır:
-İnancın ölçüsünün sakalda olmadığını anladığına sevindim. Valilik meselene gelince, bugün koltuk uğruna kırk yıllık sakalından vazgeçebilen yarın başka şeyler için milletinden bile vazgeçebilir. Seni böyle bir ikileme mahkum bırakmayalım.