Önümüzde hem Muhalefet hemde İktidar açısından çok önemli bir yerel seçim var.  Ülke tarihinde ilk defa ittifaklar yarışacak. Halkın büyük çoğunluğu tedirgin. Ekonomik durum gittikçe kötüye gidiyor. İktidar durumu güllük gülistanlık göstermek için elindeki tüm imkanları kullanıyor. Merkez Bankası Bağımsız bir kurum olması gerekirken Olağanüstü Genel kurul yapılıp 38 milyar seçim harcamaları için kasaya alınıyor. Tam adıyla Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 18 Ocak günü olağanüstü genel kurulu yapılıyor. Normalde nisan ayında toplanacak genel kurul ani bir kararla 3 ay öncesine çekiliyor. Bu acelenin TCMB’nin karlarını bir an önce Hazine’ye devretme telaşından kaynaklandığı tahmin ediliyor. Ülke yerel seçim atmosferine girmişken, “yukarıdan” gelen bir talimatın gereğinin yerine getirildiğini tahmin etmek zor değil. Bu hamle kurumsal yapıların çöküşünün, ülkenin tek kumanda merkezinin vesayeti altına girişinin son örneği kabul edilebilir. Nitekim Cumhurbaşkanı miting meydanlarında ilk defa ekonomi cari fazla verdi demeye başladı. Demek ki alınan para girdi gösterilip cari açık kapandı imajı veriliyor. Seçim harcamaları yapıldıktan sonra Nisanda eller yukarı. 

Hazine’nin şubat ayında 25.1 milyar TL ödemesi var. Bunun için 21.8 milyar TL borçlanması planlanmış. Merkez Bankası’nın kar aktarımının öne çekilmesiyle muhtemelen daha az borçlanılması, böylelikle faizleri suni bir biçimde indirerek yerel seçimlere daha moralli girilmesi planlanıyor.

Peki ekonominin baş aşağı gittiği bir süreçte TCMB nasıl bu kadar yüksek kar rakamlarına ulaşıyor. Birincisi, bankanın 137.2 milyar TL dolaşımda parası var. Cebimizdeki her banknot bizden sıfır faizle borçlanmak anlamına geliyor. Enflasyonun tırmandığı, dolayısıyla faizlerin yüksek seyrettiği bir ortamda, bu sayede TCMB’nin “senyoraj geliri” yükseliyor.

İkincisi, döviz rezervleri her ne kadar yetersiz de olsa, TL’nin değer kaybettiği yıllarda net döviz pozisyonundan TCMB kâr yazıyor. Dolar kurunun 3.79 TL’den başlayıp daha da yüksekleri gördükten sonra yılı 5.29’dan kapattığı 2019 da böyle bir fırsat ortaya çıkmış ve maliye yönetiminin iştahını kabartmıştır.

Bu acelenin TCMB’nin karlarını bir an önce Hazine’ye devretme telaşından kaynaklandığı tahmin ediliyor. Ülke yerel seçim atmosferine girmişken, “yukarıdan” gelen bir talimatın gereğinin yerine getirildiğini tahmin etmek zor değil. Bu hamle kurumsal yapıların çöküşünün, ülkenin tek kumanda merkezinin vesayeti altına girişinin son örneği kabul edilebilir.

Hazine’nin şubat ayında 25.1 milyar TL ödemesi var. Bunun için 21.8 milyar TL borçlanması planlanmış. Merkez Bankası’nın kar aktarımının öne çekilmesiyle muhtemelen daha az borçlanılması, böylelikle faizleri suni bir biçimde indirerek yerel seçimlere daha moralli girilmesi planlanıyor.

Peki ekonominin baş aşağı gittiği bir süreçte TCMB nasıl bu kadar yüksek kar rakamlarına ulaşıyor. Birincisi, bankanın 137.2 milyar TL dolaşımda parası var. Cebimizdeki her banknot bizden sıfır faizle borçlanmak anlamına geliyor. Enflasyonun tırmandığı, dolayısıyla faizlerin yüksek seyrettiği bir ortamda, bu sayede TCMB’nin “senyoraj geliri” yükseliyor.

İkincisi, döviz rezervleri her ne kadar yetersiz de olsa, TL’nin değer kaybettiği yıllarda net döviz pozisyonundan TCMB kâr yazıyor. Dolar kurunun 3.79 TL’den başlayıp daha da yüksekleri gördükten sonra yılı 5.29’dan kapattığı 2019 da böyle bir dönem olmuştur.