Yaklaşık 20 yıldır hayali düşman üretip hayali savaşlar veriyoruz ki, hamasetle beslenen taban diri kalsın. Bize de başarısızlıkları örtme bahanesi çıksın.

Bu durum ekonomide de böyle…

Döviz artışını dış güçlere bağlıyoruz. Döviz arttıkça ‘Ezan susmaz bayrak inmez’ sloganları eşliğinde ekonomimizi mahvetmek isteyen hayali düşmanlarla sözüm ona savaşıyoruz.

Oysa, Sayın Cumhurbaşkanımızın da yıllar önce söylediği gibi “Bizde bir adet var, başımıza bir şey geldiği zaman ‘dış güçler, yabancılar’ deriz. Bu doğru da olabilir ancak ben buna katılamıyorum. Eğer sizin bünyeniz sağlamsa bünyede olan virüs hiçbir zaman sizin o bünyenize zarar veremez.”

Yani sizin ekonominiz pamuk ipliğine bağlı değilse sorun yok ama ekonominiz zayıf her türlü manipülasyona açıksa bu durumda da suçu yabancılara atmak doğru bir davranış değildir.

Döviz arttı kelimesi bile çok yanlış ve tamamen yaratılmak istenen algının bir parçasıdır.

Olup biten dövizin artması değil, senin yerli ve milli paranın değer kaybetmesidir.

Senin yerli ve milli paranın değerini de ne sen ne de başkaları belirler. Onun değerini senin üretim gücün belirler.

Osman Altuğ Hoca ne güzel anlatmış;

“Bir ülke düşünün, 100 tane yumurta üretiyor. Bu 100 yumurtaya karşılık 100 lira basıyor.

Bir yumurtanın fiyatı 1 lira. Yumurta üretimini 100'den 200'e çıkarsa bir yumurtanın fiyatı 50 kuruş olur.

Yumurta üretimini arttırmak için, tavuklara yani üreticilere ve de horozlara yani yatırımcılara iyi bakman lazım.  

Yok, tavuklara bakmazsan horozların yani yatırımcıların moralini düzgün tutmazsan yumurta üretimi 100'den 50'ye düşerse fiyatı 2 lira olur.

Yani, bir şeyin fiyatını daha doğrusu paranızın değerini üretim gücünüz belirler, siz değil…

Paranın değerini ne Cumhurbaşkanı belirleyebilir, ne Meclis belirleyebilir, ne Merkez Bankası belirleyebilir, ne de TÜİK belirleyebilir! Paranın belirleyicisi üretim gücüdür.

Sen şimdi üretim gücünü kırmışsın. Üreticinin kolunu, kanadını kırmışsın. Üretici üretemiyor. Sen de mecburen dışarıdan borca, mal ve hizmet, borca para ve o borçlarını ödemek için yine para alıyorsun.

Paranın değerini söylem gücü belirlemiyor, üretim gücün belirliyor.

Şarkılarla, türkülerle, ilahilerle sözüm ona çok büyük din adamlarının beyanlarıyla paranın değeri artmıyor.”

Peki, uluslararası para ilişkilerinde, karşı taraf senin ezanına, bayrağına mı bakıyor?

Hayır, belirleyici olan senin ekonomik tablon ve üretim gücün…

Onlar senin güven anlamında nasıl yönetildiğine ve ekonomik göstergelerine bakıyor…

Devlet veya şirket kredi kullanmak üzere müracaat ettiğinde, karşı taraf sizin finansal tablolarınıza bakıyor ki kafasındaki ‘ben bu krediden ne kadar faiz geliri elde ederim, verdiğimi vadesi geldiğinde geri alabilir miyim?’ sorularına cevap bulsun.

Kredi veren taraf bununla da yetinmez, uluslararası değerlendirme kuruluşlarına sorar; Ben falan ülkeye/şirkete borç vereceğim, durumu nedir?

O değerlendirme kuruluşları da, tarihinize, kültürünüze, dininize imanınıza değil, ekonomik göstergelerinize bakar.

İhracatınıza, ithalatınıza, turizm benzeri hizmetlerden döviz girişinize bakar.

Döviz girdisi bakımından sıkıntılıysanız, o zaman öz kaynaklarınızın durumu? ‘Merkez Bankası rezervleriniz vesaire…

Eğer durumunuz bozuk ama ödeme konusunda garantiniz varsa, yine verir.

Verir ama daha fazla faizle verir.

Peki IMF?

Bu durumda en makul ve en mantıklısı IMF ile çalışmaktır. Faizi diğerleri gibi tefeci faizi değildir. Ama IMF müdahale eder, denetler, haliyle ülke ekonomisini babanın marketi gibi işletemezsin

Bu denetimden hoşlanmayan iktidarlar da gider tefeci faizini tercih eder…

İMF düşmanlığı da pek öyle size anlatıldığı gibi değildir.

Biraz da düşman üretme bahsinde ki düşmandır IMF…

Ve Ekonomik Kurtuluş Savaşınızı kazanıp kazanamadığınızın göstergesi IMF’ye olan borcunuzun bitip bitmemesi hiç değildir!