Dünyayı garip bir belirsizlik sarmasıyla birlikte umutsuzlukta sardı insanoğlunu, yarınların ne getireceğini bilmeden yaşıyoruz. En tehlikeli şeyin virüs olmadığı kanaatindeyim.

İnsanlık ve insanoğlu bir virüs ile karşı karşıya kaldı, atlatıyoruz; yazın geçecek diye düşünürken vakalar bilinçsiz hareketin sonucunda artışa geçti.

Her ne kadar bu virüsün üstesinden gelmek için gerekli altyapıya sahip olsak da önümüze çıkan en büyük engel; cehalet ve nefret.

Siyasi komplo ve teorilere, bir nevi ekonomik baskıların kurbanı olan sağlıksal sistemin tekrar yükselişe çıkan rakamları ile karşı karşıyayız.

İnsanlar mutlak suretle bilime muhtaçlar, bilime giden en büyük yolda cehaleti yenmekten geçiyor. Salgın sürecinde süreci en başarılı atlatan ülkelerden biri olmanın haklı gururunu, vatandaşların cehaletine kurban vermekte oldukça üzücü.

Bir anlık zevkler için, hayatlarımızı karartmaya and içmiş gibiyiz. Denize gitmek, havuza girmek; ne zaman bu kadar vazgeçilmez nitelikte oldu?

Eskiden nerede o eski bayramlar? Der dururdum, bunca zaman sonra şunu gördüm ki, insanoğlunun unuttuğu bayram bile pandemi gelince hatırlandı. Sağlığı tehdit eden her şeyin üzerine bodoslama koşuyoruz.

Belli bir çizgide seyreden vaka sayıları gittikçe artıyor, bu ateşi körükleyen en büyük etkense toplumun cehaleti, yarınlar bu kafayla güzel olmayacak.

Bu cehalet iş dünyasında da köklü değişikliklere yol açacak çünkü her şey şu anda alacağımız kararlara bağlı. Şimdiki ekonomik kriz ortamı, gereksiz bir sınıfın ortaya çıkma tehlikesini de giderek arttırıyor.

Otomasyonun arttığı bir çağdayız. Çünkü insanlar enfekte olabiliyor veya evlere kapanmak zorunda kalabiliyorlar. Ama robotlar ve bilgisayarlar için bu mümkün değil, dolayısıyla birçok işi artık onlar yapıyorlar.

Okulların açılmasıyla ilgili alınan kararların bile ekonomik bir kalkan olarak alındığını duymak oldukça üzücü, bırakın bunu düşünmek bile.

Eğitim sistemi oldum olası tartışıldı bu ülkede, her gelen milli eğitim bakanı bir önceki sistemi eleştirdi durdu, fıkra gibi bir ülke olduğumuz gerçeği acıda olsa bazen gerçek.

Sağlığın elzem olduğu ve sağlık olmazsa hiçbir şeyin kıymeti olmayacağı bir dünyada ilk önce başka tedbirleri almaya mahkum kalmak toplumu yozlaştırıyor, beklenen 2. Dalganın etkisi çok daha ağır olacaktır.

Cehaletin tetiklediği ve kurşun namluya çekilmiş halde patlayacak gibi bekleyen bir dalga ile karşı karşıyayız. Ekonomik bir krizin etkileri virüsten çok daha tehlikeli olacaktır.

Bu zengin ülkelerde de olabilir tabii. Kriz iş piyasasında devasa değişimlere yol açıyor. İnsanlar artık evlerinden ve internet üzerinden çalışıyorlar. Eğer dikkatli olmazsak, en azından birkaç endüstri sektöründe, örgütlü işgücünün çökmesi de olası.

Yenidünya diye tutturup giden bu bozuk ve yıkık düzen insani hataların temellerine oturacak ve bu temelleri sağlamlaştırmak oldukça güç olacaktır.

Bizler düz ovaya inememiş, havada ve karada zorluklarla mücadele eden bir toplum haline gelmişiz.

Vakaların düzenli artış hızına bakarak kapılmış olduğum yoğun endişelerin içerisinde sizlerle duygularımı da paylaşmak isterim. Bir Klinik Psikoloji Uzmanı olarak bu zorlu günlerde kendi akıl sağlığımı korumak için bile uğraşmaktayım.

Ne demiş şair; ‘neyleyim parayı pulu, huzur olmadıkça..’

Yarınlara olan sağlıksal endişelerimin yersiz ve zamansız çıkması en derin temennimdir, eğer haklı çıkarsam sonuçları önce insanlar için sonra da toplum için çok daha ağır ve yıkıcı olacaktır.

Sevgilerimle, hoşçakalın.