Benzer bir söz,“ Yüzyılın felaketi!”, 17 Ağustos 1999 Depremi sonrası ulusal gazetelerde vardı. Bizlere öğreti gibiydi; onu da çırak çıkardık.

    17 Ağustos sabahı yaşananları,” O sabah Adapazarı’nda Devlet yoktu! Afet Koordinasyonu yoktu!

   Vali bile pijamasıyla vilayet önüne gelmişti! Dünya ile iletişim kesilmişti.” gibi, erken ve ucuz yorumlar yapmıştık.

    Oysa, Vali de depremi yaşamıştı. Pijama değil; umuru deprem, halkın yaşadığı felaketti. Vali, Yıkım sabahı şehrin ortasında , Vilayet önündeydi.

     Ben minnet duymuştum. Yönetenler de O Depremi yaşamış, ama Valilik önüne çok görevimiz var diye gelinmişti.

   Devlet, Valimizi az zaman sonra değiştirdi. Deprem deneyimli yeni Vali ve Kadrosu göreve başladı. Kısa sürede de koordinasyon kuruldu.

   Yıl 1999 ve ülke yine ekonomik sıkıntı yaşıyordu. Ülkede Koalisyon Hükümeti vardı. Yıkıma,” Yüzyılın Felaketi “ denilmişti.

    Şehrin her yanında enkaz ve can kaybı vardı. O sabah ve O hafta, insanlar şehirde hayalet gibi sessiz ve tükenmiş duygularla dolaştı.

    Deprem sabahı, O felakete karşın insanlar, çoluk çocuğun en insani ihtiyaçları su ve yiyecek için, kapalı kimi marketlere girdi.

   Bir tek marketten hiçbir zaman tek bir yağma şikayeti duyulmadı.

    Yaşanan öyle bir cehennem şokuydu ki ve can pazarı yaşanıyordu. Kimse kendi kabusunu öncelemedi; ağlayamadı, feryat figan edemedi.

   Hala yaşadığını unutamayan o kadar çok insanımız da var ki; sözüm bitmeli.

   

    Bu Halk öylesi felaketlerden çıkan ve bugünlere gelebilen bir halktır.

    Yazımın amacı acıları hatırlatmak değildi. Yazım, tam da şu gün ülkede yaşadıklarımızı hatırlatmak içindi:

   “ Ülkem-Şehrim-İnsanlarım yakın zamanda O büyük yıkımları yaşadı. Hayat kısa. O’nu yasal, doğru, birlikte, huzur ve güven içinde yaşamak şart!” 

    

   Manen yıkılmış insanları, en zorlu günlerde bile manen uyutmak ve kendi geleceğini inşa etmek için kullanmak nasıl bir erdemdir?

   Ülkenin maddi-manevi tüm değerlerini darmadağın etmek! Yarınlarını acılarını, maddi yıkımlarını onarmakla boğuşan toplumu kullanmak?

    Koskoca Türkiye Cumhuriyeti günlerdir ne büyük bilinmezlerle gündemde? Oysa halk ekmek, iş aş, çocuğunun gelecek derdinde.

    

    Çağdaş bir kesim insanımız boşuna,” Kuvvetler Ayrılığı; Yasama Yürütme Yargı!” demiyor. Bu ne demektir;” Herkes denetlenir, herkes hesap verir!”

    Yani, her evde var olan Yönetme önceliği. İşi- Aşı çok yolunda olan bir evde bile tek kişi, hesap-kural bilmez hesap vermezse; 

     Bir gün O Hane başkasının kapısında muhtaç hale gelebilir. Çünkü, ev halkı nereye sürüklendiğini görememiştir!

   Siyaset, 1980 yılı sonrası işte böyle bir Ülke Yöneteni olmuştur. “ Devlet sırrı!” denilen, Hesap Vermeyen Yöneten Kılıfları her geçen gün abartıldı.

    Öyle ki; ülke bakın ne zorluklar içindeyken, hangi kirli çarşaflar ortalıkta?    

   Yazı başlığım;” Dünyada, felaketlerin telafisinde; % 10-15 gibi hırsızlık normalmiş!” idi; 17 Ağustos Depremi sonrasındaki dünya öğretisi oydu:

   Yıl 2021; Türkiye şu gün % 50-60 soygun yaşamış mı, onu anlamaya çalışıyor!