Türk filmlerinin unutulmaz repliklerinden birisi olan ‘Ya benimsin ya da kara toprağın’ sözü devrin iktidarının şiarı haline geldi desek yeridir.

Maalesef kendilerinden olmayana tahammülleri yok.

Bunun en son örneği de çoklu, bir türlü ellerine geçiremedikleri baroları, çoklu baro sistemi ile zayıflatmak ve en azından kendilerine biat eden barolar yaratmak…

Türkiye’nin gündemindeki bu konuyu aynı zamanda serbest avukat olan İYİ Parti Adapazarı İlçe Başkanı Serdip Dokumacı ile konuştuk. Hem siyasi hem mesleki kimliği ile sorularımı içtenlikle cevapladı. Paylaşalım;

Sayın Dokumacı, iktidarın derdi, hedefi ne?

Tek cümle ile özetlemek gerekirse; İktidar, barolarda 18 yıldır kuramadığı iktidarı, baroları bölerek kurmayı hedefliyor. Yani baktılar ki baroları mevcut yapısı ile ellerine geçiremiyorlar, o zaman biz de bölelim de en azından bir kısmını elimize geçirelim istiyorlar. Barolar parçalanınca gücü de parçalanacak yani zayıflayacak, etkinliği azalacak, bu da iktidarın rahat etmesini sağlayacak.

Hükümet ve ortağının gerekçesi, avukat sayısındaki artışmış, madem çok avukat var, barolarda çok olsun gibi bir mantık. Katılıyor musunuz?

Katılıyorum ama gülmekten. Böylesin komik bir gerekçe ancak güldürür. Avukat sayısının artması, daha fazla baro ihtiyacı mı doğurur sizce? Yani avukatlar mevcut barolara sığmıyorlar, yeni barolar açalım öyle mi? Bir de bunu reform diye yutturmaya kalkıyorlar.

Her şeyden önce, yargının kurucu unsuru olan avukatlık mesleği için yapılacak “reform” baroların sayısını arttırmaktan geçmiyor.

O reform, avukatların, mesleklerini icra ettikleri alanlarda hak ihlallerine uğramasına yol açan zihniyeti değiştirmekle olur. Bu zihniyetin değişmesi ise yargılamada “silahların eşitliği” olarak anılan iddia ve savunma makamının hak ve yükümlülükler açısından eşit olanaklara sahip olması, bu imkanların yargılamada sunulması anlamına geliyor. Reform yapacaksanız, bunu yapın.

Gerçek reform, avukatların gizli tanık beyanlarıyla bu kadar kolay hapse atılmamasıyla, savunma mesleğine layık olduğu saygının gösterilmesiyle, polis tarafından bu kadar rahat itilip kakılmamasını sağlamakla, özlük haklarını iyileştirmekle, “işçi avukatlık” meselesi üzerine düşünüp çözüm üretmekle olur. Bunları yapmayacaksanız bize de gölge etmeyin başka ihsan istemez demek düşer.

Hükümetin niyeti belli, çoklu baro kisvesiyle sizi parçalamak. Peki kabul edilirse ne olur, sizleri neler bekliyor?

Çoklu Baro mesleği alçaltır, hukukun üstünlüğünü yok eder.

Barolar görevlerini yapamaz hale gelir. Kamu görevi yapma niteliği bozulur.

Avukatlık da kamu hizmetidir. Kamu hizmetinin görülmesinde var olan bütünsellik ilkesini, çoklu baro sisteminde korumak ve uygulamak mümkün olamaz. Böylece avukatlığın kamu hizmeti olduğu da fiilen ortadan kaldırılmış olur.

Ayrıca şu an yaptığımız kamu görevi, din, siyasi görüş, cinsiyet, ırk, renk, felsefi inanç, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin yerine getirilmesi gereken bir görevdir.

Ama bu şekli ile kabul edilirse, siyasi düşünceleri, inançları hatta mezhepleri aynı 2 bin avukat bir araya gelip kendi barolarını kurabilecek. Bu durum, avukatlar arasında farklılaşmayı çoğaltacak, siyasi ve dini görüşler çerçevesinde bir araya gelerek kamu görevi görmekten uzaklaşılacak, barolar siyasi bir araca dönüşecektir.

Tıpkı sendikalar gibi değil mi? Avukatlar da ideolojilerine göre mi baro tercih edecek?

Evet, aynen öyle, ki öyle olsun istiyorlar. Barolar da bu kaygılarla üye kapma yarışına girecek, dolayısıyla hukukun üstünlüğünü koruyacak baro kalmayacak. Çoklu baro sistemi getirilmesiyle, bir yandan üye sayılarının azalması, diğer yandan sürekli olarak bir ayrımcılığın ve siyasallaşmanın içerisine çekiliyor olmaları baroları hukuki prensiplerinden ve kamu yararına çalışmaktan uzaklaştıracak, ayakta kalabilme kaygısıyla hareket edecek.

Bu arada önemli bir sıkıntı daha var. Barolar avukatları denetliyor, disipline ediyor, eğitiyor, gerekirse cezalandırıyor. Ama bunu ancak bağımsız barolar yapar, ideolojik, siyasi mülahazalarla oluşturulan ve üye kapma rekabeti içine giren barolar bunları sağlayamaz. Dolayısıyla meslek etiği bakımından da sakıncalı buluyoruz.

Siz iktidarların arka bahçesi olmak istemiyorsunuz ama hukuk sisteminin hangi organı var ki bağımsız kalabilsin. HSK’sından tutun da Adalet Bakanı’na kadar hepsi siyasetin emrinde. Barolar da oluversin ne olacak?

Allah korusun! Bırakın da hiç değilse barolar bağımsız kalsın. Bırakın da barolar siyasi gücü elinde bulunduranları uyarsın, denetlesin gerekirse karşı dava açsın. Hükümetler, yargı denetimi olmaksızın ve rahatsız edilmeden işlerini yürütmek ister, bunun için de şartlar uygundur ama barolar hariç. Onlar da bu engeli ortadan kaldırmak istiyorlar ya zaten.

Mevzu uzun ama bana ayrılar sütunlar kısa, o bakımdan son sözlerinizi alayım.

Çoklu baro sistemi sağlıksızdır, inat etmesinler. Şunu hatırlatmak isterim ki, çoklu baro geçmişte FETÖ'nün ve PKK'ya yakın marjinal grupların en önemli isteğiydi. O dönemde hayata geçseydi. Yani bir kısım avukat 1 nolu baroda üye olarak kalsa, diğer bir kısım avukat ise FETÖ'cülerin organizesiyle kurulan 2 nolu baroya üye olsaydı; 15 Temmuz'dan sonra 2 nolu baroya hangi gerekçe ile üye olmuş olursa olsun meslektaşlarımız ciddi bir baskı, tehdit ve yaptırımla karşı karşıya kalırdı.

Çoklu baro sistemi sağlıksızdır, aslolan temsilde adalet ise bunun farklı yöntemleri vardır. Değerlendirmek ve çözüm bulmak mesleğe, meslektaşlara ve hukuka sunulacak bir katkı olacaktır.