Tarih 15 Ağustos 2010. Gaziantep…

Referandum mitinglerinden bir tanesi…

AKP Genel Başkanı kürsüde.

Şimdi bakın sevgili Gaziantepliler; 10 yıllar boyunca Türkiye sanal korkularla gereksiz endişelere maruz bırakıldı. İçeride sanal tehditler, dışarıda düşmanlar üretildi mi?

Ahali cevap veriyor; Üretildi!!!

Türkiye 10 yıllar boyunca içine kapandı, içine kapatıldı mı?

Ahali; kapatıldı!!!

Ne dediler? Türkiye'nin üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrili dediler. Biz geldik bu anlayışı yıktık mı, bu anlayışı ortadan kaldırdık mı?

Ahali; Evet!!!

Bunu en canlı şekilde, en yakın şekilde Gaziantep yaşıyor. Suriye ile Türkiye daha 7,5 yıl öncesine kadar birbirine husumetle bakıyordu, sürekli gerginlikler yaşanıyor, iki ülke zaman zaman savaşın eşiğine geliyordu.

Biz geldik Esat kardeşimle oturduk. İki ülke arasındaki meseleleri konuştuk, istişare ettik, müzakere ettik mi?

Ahali; Ettiniz!!!

Ve Türkiye ile Suriye'yi bölgenin iki kardeş, iki dost ülkesi haline getirdik mi?

Ahali; Getirdiniz!!!

Her alanda iş birliğine gittik mi?

Ahali; Gittiniz!!!

Ekonomide, ticarette, dış politikada, kültürde, sanatta, ulaştırmada, bayındırlıkta iş birliği anlaşmaları imzaladık mı?

Ahali; İmzaladınız!!!

Suriye'yle Türkiye arasındaki mayınları temizlemek için adımlarımızı attık mı?

Ahali; Attınız!!!

Suriye'yle aramızdaki vizeleri kaldırdık mı?

Ahali; kaldırdınız!!!

Şimdi benim Gaziantepli kardeşim cebine pasaportunu koyuyor istediği gibi Halep’e, Şam’a gidiyor mu?

Ahali; Gidiyor!!!

Halep’teki, Şam’daki, Lazkiye’deki, Humus’taki kardeşim cebine pasaportunu koyup Gaziantep’e geliyor mu?

Ahali; Geliyor!!!

Soruyorum, kim kazandı? Gaziantep kazandı değil mi Esnaf kardeşim kazandı değil mi? Tüccar kazandı değil mi? Sanayici kazandı değil mi? Vatandaşım kazandı değil mi?

Ahali; Evet!!!

Bütün o korkuların, bütün o tehditlerin ne kadar boş olduğu ortaya çıktı değil mi?

Ahali; Evet!!!

Düşman üretme politikasından yarar değil, zarar gördüğümüz ortaya çıktı değil mi?

Ahali; Evet!!!

Sonra ne olduysa artık Esat, Eset oldu. Kardeşim Esat katil Eset’e döndürüldü. Bunun en çok zararını da Antep ve özellikle Kilisliler gördü.

Ekonomimiz felç oldu, milyonlarca Suriyeli ile başta demogratif yapımız olmak üzere bütün düzenimiz bozuldu.

Şubat 2011, ABD ve NATO Libya’ya müdahale hazırlığında…

Erdoğan çok kızgın;

“Şimdi bize basın mensupları soruyor, çok enteresan! NATO Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO'nun ne işi var Libya’da? NATO mensubu olan ülkelerden birine herhangi bir müdahale yapılması halinde böyle bir şeyi gündeme getirebilir. Bunun dışında Libya'ya nasıl müdahale edilebilir? Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle bir şey konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez.
Türkiye, son derece ilkeli tavır alırken, üzülerek ifade etmeliyim ki, Avrupa’dan bu noktada güçlü ses duyulmadı. Libya’daki olaylar karşısında müdahale ya da yaptırımların gündeme alınmasını Libya

halkı adına kaygı verici buluyoruz.
Kendi mukadderatlarını o ülkelerin halkları belirlemelidir. Kimse kalkıp da o ülkelerdeki petrol kuyularının hesabını yapmasın. Demokrasi adına bir şeyler konuşacaksak bunları konuşalım. Kalkıp da petrolün hesabını yapmayalım.”

Dedik ve dediklerimizin mürekkebi kurumadan Libya’ya müdahale eden NATO gücüne 5 savaş gemisi ve 1 denizaltı ile destek verdik.

Libya'ya yönelik hava operasyonların İzmir'deki NATO karargâhından yönetildiği de cabası...

Bu kıvraklık da bize pahalıya patladı malumunuz;

Kaddafi devrildikten sonra, General Halife Hafter'e bağlı güçler tüm Türk hedeflerini “düşman hedefi” ilan ettiler, Libya'daki Türk şirketlerine yaptırım uyguladılar ve sonuçta kaybeden yine Türkiye oldu.

Bütün bunlara rağmen ‘dış politikada destan yazıyoruz’ söylemi ile uyutulmaya ve avutulmaya devam ediyoruz.