Hafta sonu bir dost meclisinde konumuz dış politikaydı.

Bir kısmına sorarsanız, AKP hükümeti yani Türkiye, dış politikada “başarıdan başarıya” koşuyor.

Bana sorarsanız, böyle düşünen arkadaşların durumu, o günün medyasından etkilenip Rus tankları Berlin’e girene kadar Rusya’yı işgal ettiklerine inanan Almanların durumuna benziyor.

Yandaş basının üfürmeleri ve ülkeyi yönetenlerin hamasi söylemlerine göre; Destan yazıyoruz destan! Dünya, biz ne dersek onu yapıyor, adeta dünyayı biz yönetiyoruz!

Peki, ne kazanıyor, ne kaybediyoruz? Bakalım…

Suriye’de, bizim de desteklediğimiz ve tarafı olduğumuz iç savaşın bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarıyla sarih maliyeti geçtiğimiz yılın rakamlarıyla 40 milyar dolar.

Bu para sadece, Türkiye’ye kaçan yaklaşık 4 milyon Suriyeli için harcanan para.

Mehmetçiğin Suriye operasyonları için harcanan -ne kadar olduğu hamasi nutuklara boğulup, hiç açıklanmayan- paralar ve Suriye’de beslediğimiz Suriyeliler dahil değil.

Ya bedeli ölçülemeyecek, can kayıplarımız var? Yaralılarımız?

Bunlar kayıplarımız ya kazanımlarımız?

O cafcaflı, o şaşalı operasyonların başlangıcını hepimiz biliyoruz peki ya sonuçları?

En iyi yandaşa sorun, örneğin İdlib ne oldu, bilmezler ama akıllarının bir köşesine ‘zafer, büyük bir operasyon’ türü algılar yerleşmiş ve yerleştiği ile kalmıştır. O hala oradadır...

Ne oldu bizim şu meşhur Suriye’nin kuzeyinde ‘terörden arındırılmış bölge’ konusu?

Maalesef Olmadı. Olmadığı gibi Suriye’nin kuzeyine PKK terör örgütü uzantıları hakim oldu ve devletçik kuruyorlar. ABD şirketleriyle petrol anlaşmaları yapıyorlar. Biz de bol bol kınıyoruz.

Libya’da Sarraç hükümetinin tüm ülkeyi kontrol etmesi sağlanacaktı; Olmadı. Türkiye destekli operasyon Sirte'ye gelince durdu. Mısır-Rusya-Fransa-Birleşik Arap Emirlikleri cephesine takıldı. Libya'daki petrol zengini bölgeler, karşı cepheye kaldı. Sarraç hükümetinin kontrolündeki kuru kalabalık, tamtakır hazine ve çorak araziler ise bize…

Ve Libya konusunda da ödediğimiz bedeller cabası…

Bu hamlelerin karşılığında; iktidarın neo-Osmanlıcı hevesle çıktığı askeri maceralar, çevremizde tek bir komşu bırakmamakla kalmadı, nesiller sürecek Türkiye düşmanlığını da ateşlemiş olduk.

Bundan böyle tüm Arap coğrafyasında, 2 milyon nüfuslu Katar hariç selam verenimiz yok.

Katar’ın dostluğu da, iktidarın sağladığı toprak satın alma kolaylıkları, karlı özelleştirme ihaleleri ve Kanal İstanbul projesindeki ballı imar geçişleri sayesinde şimdilik sürüyor.

Hani Suriye ve Libya’nın yeniden inşasında Türk şirketlerinin önemli rolü olacaktı, paraya para demeyecektik?

Esad ile kavgalıyken mümkün değil ki barışsak bile Suriye rejiminin herhangi bir inşaat ihalesi vermesi mümkün değil. Kaldı ki Batılılar tıpkı Irak’ta yaptıkları gibi, inşa sürecinin finansmanını zengin Araplara yıktılar ki ne Suudiler, ne de Birleşik Arap Emirlikleri o projelerde Türkiye’ye taşeronluk bile vermezler.

Öbür taraftan, Türkiye'nin dahil olabileceği tüm enerji projeleri, Rusya ve Çin tarafından kapışıldı.

Çinliler Suriye’ye 2 milyar dolar yatırım yapıp, Suriye’nin elektrik üretim/dağıtım ayrıcalığını kaparken, Rusya ise Suriye’ye askeri yatırım yapıp, çok daha büyük oynayarak hem içerdeki elektrik üretim ihalelerini, hem Akdeniz’de Suriye'nin payına düşebilecek petrol/doğalgaz arama ihalelerini kaptı.

ABD ise, yaklaşık 150 askerle Suriye’nin PKK uzantısı PYD-YPG kontrolündeki bölgelerde bulunan en zengin petrol yataklarını işletme hakkını elde etti.

Libya desek; petrol sahaları Rusya ve Fransa tarafından paylaşıldı bile.

Biz bırakın yeni kazanımlarını, Libya’nın Türk müteahhitlere olan geçmiş borçlarını alabilsek öpüp başımıza koyacağız.

Bize büyük başarı diye yutturulan Sarraç hükümeti ile yapılan deniz sınırlarını çizme anlaşmasına gelince çoktan kağıt üzerinde kaldı, hükümsüz…

Neticede dış politikada destanlar yazan, başarıdan başarıya koşan AKP dış politikası sayesinde;

Türk milleti olarak çok harcadık, çok öldük, çok düşman edindik.

ABD, Rusya, Çin ise kazandılar…

Türkiye’nin dış politikasının turnusol kağıdı S-400 füze sistemiydi? Çok ama çok büyük bir başarıydı anlatılanlara göre. Peki, ne oldu? Aldık da kurabildik mi?

Almakla Rusya’ya, kurmamakla ABD’ye olan diyet borçlarımızı ödediğimizle kaldık. Her iki tarafı da memnun ettik. Peki Türkiye? Ne kazandık?

S-400’ler için hamaset yine devredeydi, şov yaptık, caka sattık…

Türkiye'nin bağımsızlığı için, acil ihtiyaçtı. Bölgesel güç olacaktık. Dünyayı dize getirecektik.

Madem “acil” ihtiyaçtı, neden hala aktif değil?

Şimdi S-400'leri aktive etmediğimiz için, bağımsızlığımız gitmiş olmuyor mu?

En gelişmiş silah sistemini, kutusunda dursun diye mi aldık?

Bir daha söylüyorum;

Vatandaş parasıyla milyarlarca dolara alınıp, aktive edilmeyen S-400’lerin Türkiye’nin bağımsızlığının, dış politikanın bize anlatıldığı masallardan ibaret olmadığının, ABD ve Rusya’nın kucağında bir dış politika yürüttüğümüzün göstergesidir.

Gerisi boş, gerisi kandırmaca ve gerisi hamasetten ibarettir.

Ya Allah aşkına! Ben sağ oldukça cezasını çekecek denilen gazeteciyi ve bedelini ödeyecek denilen rahibi bir telefonla serbest bırakanlardan, dış politikada zafer beklemek hayalcilik değilse nedir?