SATSO Yön. Krl. Bşk.’nı Akgün Altuğ’un,” Bazı ihracatçı üreticilerimizde halen elektrik yok! İlgili kimselere de ulaşamadıklarını söylüyorlar!” açıklaması nefisti.

    SATSO’nun zamanlaması daha da nefis. Olayı kendi gözlemlerimle açacağım.  

   

     “ İHRACATA ÖVGÜ !” başlığı Bizim Sakarya Gazetesi’nin 15 Ocak Cuma günkü manşetiydi.

    Haberde, SBB Bşk.’nı Ekrem Yüce, İhracattaki rekor nedeniyle SATSO yön. Krl. Başkanı Akgün Altuğ’a kutlama ziyaretinde plaket takdim ediyordu; harika!

    “ İhracatçı üreticilerimizde halen elektrik yok!” sözleri ise elimi kolumu kırdı;

    Elektrik enerjisi sorununu bu günlere getiren Kamu Sürecini irdelemek şart! Aslında ülkede yaşanan tüm sıkıntıların da irdelenme zamanı:  

    Ülkeyi 19-26 yıldır Yöneten Siyaset, sosyal ve ekonomik yaşam canımızı burnumuza getirince, yanlışı-suçu hep kendinden başkasına yıkmayacak!

    Elektriği özelleştiren enerji sektörünü son derece radikal denetlemelerle izleyecek. Elektrik Devlette iken en küçük sıkıntıda kapılara dayanıyorduk?

    Şimdi kimi kime şikayet edeceğiz? Gazeteci şikayeti manşete taşısa başına acaba ne çorap örülür? Ama, gazeteler olmasa, kim kimi nereye şikayet edecek?

    

     Haa,” Kamu elektrikçi değildir! Kamu HES’ten, RES’ten, ÇÖP’ten elektrik üretmez! Elektrik özelleşsin!” diye Yola çıkan;

   Bugün kendi işini yapmalı! Eşek yükü ile para alıp özelleştirdik. Alan daha da deli paralar kazansın. Ama, Kamu denetleme görevini radikal yapmalı.

   SATSO,” Bazı ihracatçı üreticilerimizde halen elektrik yok!” uyarısı yaptığı gün, Sakarya’daki Yöneten Makamlar alarma geçmiştir. Yani, sanırım öyledir.

   Elektrik günlerdir evimde de derdim, kişisel dedim, yazamadım. Yanlışmış; herkes konuşmalı, yazmalı.

    O açıklamayı okurken de evimde elektrik yoktu. Oysa her taraf buz tutmuş. Kombi yanmıyor herkes üşüyor, herkes ürküyor.

    Tek korku da elektrik değil ki. Dünya insanlığı kırıp geçiren bir salgınla boğuşuyor. Ticaret ve sanayi dünyasının bir sürü sektörü iflasların eşiğinde;

    Herkes ilkin giderleri kısma çabasında. Çalışma yasakları var, iş kapıları kapandı. Ama, büyük gider kalemleri borç yazıyor. İşçi çıkarmalar çok.

    Bu durumda, ihracata çalışan sektörler baş tacımız. Çalışanlar için de hayat  orada. Yüzde 99’u da günü birlik maaşla yaşıyor.

    

    Devlet Yönetmek öyle her babayiğidin harcı değildir. Kurulu-işleyen bir Devlet Sistemi ile oynamayacaksın! Oynadıysan daha iyisini yapmaya zorunlusun!

    Devlet Sistemi; özelleştirmeyi o denli radikal sözleşmelerle yapmalı ki, halk huzur, güven ve refah bir hayat yaşasın.   

    Şu karlı-çok soğuk havaların hemen öncesinde;

    SEDAŞ’ın,” Corona Salgını yaşanan şu süreçte, halkımızı sıkıntı yaşatmamak için, planladığımız kimi bakım-yatırım çalışmalarımızı ileri tarihe erteledik!” gibi bir duyurusu oldu;

    Fabrikam yok; işyerim yok, ben hopladım? Çünkü, derdim şehrimdir; hayatımızdır.

    Sakarya’da; imarların, sanayilerin, nüfusun, arazilerin; tüm yönleriyle öngörülmeden hızla, bütünlüksüz çalakalem geliştiğini görüyorum.

    Tabii ki, bugünden de, hepimizin çocuklarının geleceğinden de kaygılar büyütüyorum. Sorumluluk duymazsam, kendimden utanırım.

   

    SEDAŞ da, Kamu da, şehrin tüm bilirkişileri de: özelleştirmeleri ve sözleşme şartlarının yerine getiriliş süreçlerini mutlaka izlemeli.

     İşte önümüzde enerji sorunu var. SEDAŞ ve Enerji Yatırımları nasıl acaba?

    Özelleşme tarihinden itibaren; Sakarya’nın konut,sanayi, ticaret, yaşam ve nüfus artışı çalakalem gelişti?

    O süreçte; bütün O gelişmelere olur verilirken, yetecek-doğacak enerji ihtiyacına kimler standartlara göre,” Olur, yapılabilir!” izini verdi? Pekiii;

    SEDAŞ; tüm konularda çığ gibi büyüyen Sakarya’ya gereken enerji yatırımlarını yaptı mı? Böyle bir gerçek konuşulup, denetleniyor mu?

    Sakarya’yı hayatın her yanı ile konuşmak, tartışmak şart; ama samimiyetle.