Tanrıya karşı suç işlerseniz Tanrı affeder, insana karşı suç işlerseniz insan affeder, DOĞAYA karşı suç işlerseniz DOĞA asla affetmez. Salgını böyle tanımlamış Papa Hazretleri.

Doğru söylemiş. Dünyanın en bereketli ovalarından birinin üzerine şehir kuracaksınız. Buralar da fabrikalar, organize sanayi bölgeleri ve siteleri için arazi tahsisleri, imar planı değişiklikleri yapacaksınız. Yaptığınız binalar, aynı zaman da deprem bölgesi olan bu yer de depreme uygun olmayacak. Sonra depremde kaybettiğimiz canların, malların sebebini kendimizde aramayıp, Tanrının takdiri diyeceksiniz. Böyle bir hakkımız yok.

Adapazarı’nda 1943 Haziranında büyük bir depremle olmuş. O günler de yapılan bilimsel çalışmalar Şehir Merkezinin daha sağlam zemini olan etraftaki yüksek bölgelere taşınması gereğini ortaya koymuş. Ancak ova da büyük çapta arazileri olan şehrin mahalli yöneticileri bunu engellemiş, Adapazarı yıkıldığı yere tekrar inşa edilmiş. Soruyorum mekânları cennet olsun mu diyeceğim şimdi?

Bu konu da belediye başkanlarımıza, meclis üyelerimize, ilgili meslek odalarımıza, üniversitemize, bürokratlarımıza birkaç sorum var.1999 yılından önce yapılmış betonarme binaların ne kadarı gelecek bir deprem de ayakta kalabilir? Bunların adedi ne kadardır? Bu binalar da yaşayan insan sayısı nedir? Karot alınmak suretiyle bu binaların sağlamlık tespiti bilimsel bir şekil de yapılmış mıdır? Yakın bir zaman da Sakarya da bir deprem bekleniyor mu?

Bu sorulara iç acıcı cevaplar vermek mümkün değildir.

1999 Depreminden hemen sonra siyasal yakınlığım da ola zamanın Bayındırlık Bakanı sayın Koray Aydın dan bazı konular da yardım istedik.İstedik diyorum o günler de İstanbul Milletvekili olan Sapanca evladı sayın Nazif Okumuş da bu konuda önemli katkılarda bulunmuştu. Aslında 1999’daki depremde en çok zararı Adapazarı görmüştü. Gelecekte de burası görecekti. Bakanın en çok bu konuda dikkatini çektik. Hem o günler için hem de gelecek için daha çok yardımlarını istedik. Sayın Bakan da o gün için elinden geleni fazlasıyla yaptı.

Gelecek için önemli bir proje üzerinde mutabık kalmıştık.

Depremde ayakta kalan binaların hepsinden karot almak suretiyle, teknik denetimleri yapılacaktı. Teknik denetimde geçemeyen binaların tamamı Bakanlık tarafından yıktırılacak, malikleri binaları deprem de yıkılmış gibi hak sahibi yapılacaktı. Zirai Donatım, Şeker Fabrikası, Et Balık, Vagon Fabrikası, Tümen gibi kuruluşlar şehir dışına taşınarak şehir merkezin de kamuya ait büyük bir arazi temin edilecekti. Bu araziler üzerine Belediyelerimizin, yıkılan binaların mülk sahiplerinin, Ticaret ve Sanayi Odası ile Esnaf Odalarının da dahil olacağı bir organizasyon modeliyle çağdaş şehircilik anlayışına uygun yeni bir şehir kurulacaktı. Finans konusu bile düşünülmüştü. Ancak 12 Kasım Düzce depremi, ağır geçen kış şartları ve sonrasında gelişen siyasi ve ekonomik şartlar, bu projenin uygulanmasını mümkün kılmadı.

Şu andaki durumumuz gayet açık. Ülkemiz de İstanbul’dan sonra, kentsel dönüşüme en acil ihtiyacı olan şehir Sakarya’dır. Tek çözüm budur.

Başta Büyük Şehir Belediye Başkanımız Ekrem Yüce olmak üzere Adapazarı, Erenler ve Serdivan Belediye Başkanlarımız, ilgili bölümlerdeki üniversite hocalarımız, konuyla ilgili bürokratlarımız, şehirde yaşayan aklı başındaki herkes yaklaşan tehlikeyi biliyor. Gelin birlik olalım. Depremi gündemden düşürmeyelim. Her zaman iktidar partilerine en çok reyi veren Sakarya bu tehlikeden zamanında korunmayı hak ediyor.

Bir insanın canına bile çok kıymet veren büyüklerimiz için, bu kadar verici olan binlerce Sakaryalının bir kıymeti vardır herhalde. Bekleyip göreceğiz.

Sağlıklı günler dileğiyle.