Devletin en önemli varlık sebebi, onu oluşturan bireylerin can ve mal emniyetini sağlamaktır.

Vergi bu nedenle toplanır, bu nedenle harcanır. Devleti yönetenlerin daha doğrusu iktidarın hayal kurma hakkı vardır. Ancak öncelikleri gerçekler olmalıdır.

Bulunduğumuz coğrafyanın birçok gerçeği vardır, ancak ikisi hayati önem taşır. Biri jeopolitik diğeri jeolojiktir. Bugün bunlardan jeolojik olanı ele alacağız.

Ülkemiz coğrafyasının çok büyük bir kısmı sürekli deprem tehdidi altındadır. 17 Ağustos 1999 depremi bu tehdidi çok acı bir şekilde öğrenmemize sebep olmuştur.

Bu acıyı en derinden yaşayanlardan biriyim. 17 Ağustos 1999 depreminde annemi, kız kardeşimi, eniştemi, yeğenimi, birçok dostumu, arkadaşımı ve hemşerimi kaybettim. O günden beri zamanında siyasi sorumluluk da almış birisi olarak neleri yapmadığımı bundan sonra neleri yapabileceğimin muhasebesini yaparak yaşıyorum.

Bu konuda biri ulusal boyutta diğeri de yerel boyutta iki büyük tehlikeyle karşı karşıyayız. Ulusal boyutta olanı beklenen ve bilim adamları tarafından her an olabileceği ifade edilen İstanbul depremidir.

Eğer hazırlıksız yakalanırsak bütün ülke için büyük bir felaket olur. Ekonomik, sosyal ve siyasi yapımız çöker. Dünyada eşi az görülecek can kayıpları ile karşılaşabiliriz. Yerel bazdaki tehlikede Adapazarı çukurunda meydana gelecek yeni bir depremdir. Adapazarı çukuru tanımlaması ve deprem beklentisi Prof. Naci Görür’e aittir. Yakın tarihler olarak 1943 Hendek Depremi,1957 ve 1967 Adapazarı Depremleri ve 1999 Marmara Depremi Sakarya ilimizi büyük çapta etkilemiştir. 1957 ve 1967 depremlerini Adapazarı’nda yaşamış birisi olarak iddia ediyorum ki yakın gelecekte ilimizde meydana gelecek depremde can ve mal kaybımız 1999 depreminden daha fazla olacaktır.

Bu konuda sebepleri ve neticelerini bir daha ki yazımda ele alacağım. Şimdilik şu kadarını söyleyebilirim, tehlike yaklaşıyor ve Sakarya yeteri kadar hazır değil.

Siyasi sorumluluk sahipleri, yerel yöneticiler, sivil toplum kuruluşları özellikle ilgili meslek odalarının bir araya gelmeleri gerekmektedir. Çözüm yollarını tartışıp durum tespiti acilen yaparak hayata geçirmeleri gerekir. Bu noktada yerel medya kuruluşlarına da çok iş düşmektedir.

1999 öncesi başta siyasi sorumluluk sahipleri ve yerel yöneticiler olarak bunları yapamadık. Bu nedenle vebalimiz çok büyük.

Çok geç olmadan diyerek esenlikler dilerim…