Etrafı bembeyaz boyalı, duvarlarında yumuşak yastıklar bulunan bir oda içerisindeyim. Tepemdeki yanıp sönen beyaz ışık yüzünden iyice başım ağrımaya başladı. Odanın göz alıcı beyazlığı yüzünden gözlerimi tam anlamıyla açamıyorum. Kendimi bu odanın zemininde yatarken buldum. O andan öncesini pek hatırlayamıyorum. Gözümü açtığımda bu odadaydım ve yatıyordum. Bu arada yerlerin de duvarlar gibi yumuşak yastıklarla çevrili olduğunu söylemeyi unuttum.

Üstümde beyaz bir tişört altımda da çizgili ince bir pijama var. Ayaklarım çıplak, ellerimle yüzümü tuttuğumda saçlarım hâlâ uzun ve sakallarım biraz daha çıkmış. Bir iki kere ayağa kalkmaya çalışsam da beceremedim. Dizlerimin üstüne çöktüm durdum. Bir müddet sonra bulunduğum odanın kapısı açıldı ve içeriye iki tane uzun boylu, esmer ve yapılı adam geldi. Bir tanesi beni uzaktan süzerek diğer adama ‘’Tamam alabiliriz.’’ dedi. Diğer adam yani beni alacak olan adam kafasıyla bu sözü onayladı ve elinde bulunan gömleği bana giydirdi. Fakat bir terslik vardı. Bu gömlek tersti ve ben elimi, kolumu hareket ettiremiyordum.

Emri veren adam önde, ben arkada ve beni tutan diğer yapılı adam ise yanımda karanlık ve rutubetli koridorlar arasında yürüyorduk. Sağlı sollu, eski kapıları olan odaları geçiyorduk. İçeride derin bir rutubet vardı ve artık bu beni rahatsız etmeye başlamıştı. Derken gittiğimiz yere vardığımızı anladım. Öndeki adam eski kapılı odalardan birinin kapısını eliyle çaldı. Biraz bekledikten sonra kapıyı araladı. Odanın içindekilerle bir şeyler konuşmuş olacak ki sonrasında da bize doğru baktı ve ‘’Gelin’’ diyerek kapıyı sonuna kadar açtı.

İçeriye girdiğimde gözlerimi kısmak zorunda kaldım. Odanın karşısında çok büyük camlar vardı ve içeriye güneş ışığı tüm gücüyle giriyordu. Gözlerim kısık bir şekilde bakmaya çalışsam da odada ne var ne yok tam olarak göremiyordum. Yanımdaki adam beni biraz da sürükleyerek bir sandalyeye oturttu. Önümde beş karanlık gölge vardı, arkalarında ise kocaman camların arkasında bir güneş. Sonrasında kafamı biraz sağa biraz da sola oynatırken pencerenin ufak bir gölgesini yakaladım ve gözlerimi rahatça açtım. Karşımda beş tane adam bir masada oturmuş bana bakıyorlardı. Ne olduğunu anlayamadım. Bu arada gömlek hâlâ üstümdeydi.

‘’Ne oluyor burada? Siz kimsiniz? Ben niye buradayım?’’ dedim.

Masada oturan adamlar önündeki kâğıtlara bir şeyler yazdı. Sonra içlerinden biri konuşma öncesi boğazını temizledi.

‘’Merhaba. Biz hasta heyetiyiz, senin hakkında bir rapor tutup tedavi programı yazacağız. Sen de bu süreçte bize yardımcı olup tedavine başlayacaksın.’’

‘’Ne tedavisi? Ne hastalığım var da beni buraya getirdiniz? Ben hasta değildim. Neden hiçbir şey hatırlamıyorum?’’

‘’Amacımız sizi normal bir insan yapmak. Diğer normal insanlar gibi hayatınızı devam ettirmenizi sağlamak. Biz buna hastalık değil de rehabilite programı diyoruz.’’

‘’Deliyim yani? Sırf diğer insanlar gibi düşünmüyorum, onlar gibi aynı şeyleri yapmıyorum diye mi deliyim? Onlar düşünmeden yaşarken ben sürekli düşündüğüm ve sorguladığım için mi deliyim? Bir inancım olmadığı ve bireyin tam bağımsızlığını düşündüğüm için mi deliyim? İnsanın sadece şimdiki zamanda yaşabildiği bu dönemde geleceğin olmadığını düşündüğüm için mi deliyim? Tamam o zaman, yazın programımı, dünyanın en büyük delisi diye rapor altına da not düşün. Bir an önce de beni karanlık odama götürün. Düşüncelerimi durduramazsınız!’’