SA.Ü öyle de SUBÜ pürü pak mı, onu da yazsana diyenlerin sayısı oldukça arttı.

Gelen mesajlara bakılırsa her iki üniversitemizin de ortak sorunu Mobbing.

Yani daha Türkçesi, kamu, tüzel veya özel işyerlerinde üstün/amirin/patronun asta yani emrinde çalışanlara uyguladığı ‘Psikolojik Taciz’…

Maalesef çok yakından bildiğimiz ancak tarifini yeni yeni yaptığımız bu kavram, bu iktidar döneminde, ehliyetsiz, liyakatsiz, yandaş atamalara paralel olarak hayli arttı.

Türk Eğitim-Sen Şube Başkanı olduğum yıllar beni hayli yoran bu mobbing uygulamasının faili genellikle yandaş/yalaka/sarı sendikalardı. Son yıllarda bu sözde sendikalara maalesef ki cemaat, tarikat ve vakıf türü yapılanmalar da eklendi.

Yani artık tek başına iktidar yanlısı olmanız yetmiyor, ölçü şu; hangi sendikaya üyesiniz?

Bazen iktidar yalakası sendikaya üye olmanız da kesmiyor; hangi cemaate, tarikata bağlısınız?

Ve liste uzayıp gidiyor.

Hani arada sırada yandaş sendikaların feveranını duyuyorsunuz ya bu yüzdendir.

Belli ki rektör/amir her kimse cemaat veya tarikat bağlantısına göre hareket edip yandaş sendikayı takmamaktadır.

Hayır, Allah yaşattıklarınızı size de yaşatsın diye sık sık hayır duada bulunduğum bu tip sendikalar için üzüldüğüm falan yok, beter olsunlar.

Lakin bürokrasi yani eğitimden sağlığa ne kadar kamusal organizasyon varsa çöküyor, derdim bu…

Değnekçi sendikalar, değnekçi tarikatlar, değnekçi cemaatler bazen el ele bazen birbirleriyle rekabet halinde devleti çökertiyorlar.

Şu ‘değnekçi’ kısmını biraz açalım ki anlaşılır olsun.

İstanbul’da hep olur…

Zar zor bir park yeri bulur, yanaşırsınız, bir bakarsınız ki tepenizde suratında meymenet olmayan bir tip; 10 lira alayım!!!

Çevreye bakarsınız otopark değil, bildiğin cadde…

Park olduğuna dair bir levha bir işaret ararsınız, yok.

Tepenizdeki meymenetsize bakarsınız, tipi ve giysisi otopark görevlisine falan benzemez.

Elinde bu para toplama işini resmiyete dökecek bir fiş/fatura koçanı da yoktur.

Haliyle sorarsınız; Niye?

E arabanı koruyacağız ya, der.

Niye, güpegündüz ne olacak ki hem kimden koruyacaksın?

Anlatır; Burası İstanbul, arabanın başına neyin geleceği hiç belli olmaz. Çizerler, kırarlar, çalarlar, soyarlar, lastiğini indirirler…

Sanki İstanbul değil de Afrika’nın balta girmemiş ormanlarındasınız gibi…

Gel de sorma; Peki kim yapacak bütün bunları? Yani sen benim arabamı kimden koruyacaksın?

Direk ‘ben’ veya ‘benden’ diyemez ama siz onun tavırlarından anlarsınız ki bu ülkede arabanızın emniyetini sağlamak için, bizzat o saldırıyı gerçekleştirecek olana rüşvet vermek zorundasınızdır.

Bu iktidarla birlikte bu değnekçilik kamusal alana fena halde girdi.

Yandaş değnekçi sendikalar kuruldu, öyle sendikal beklentilerle değil, onların şerrinden kurtulmak için mecburen üye olmanız gereken sendikalar.

İlk başta Bize üye olursanız rahat edersiniz, ona göre nöbet tutarsınız, ders dağılımlarınız bile ona göre yapılır, izin/rapor konusunda sıkıntı yaşamazsınız, siciliniz temiz kalır, tayin/terfi/nakil işlemlerinizi tereyağından kıl çekercesine halledersiniz, kamusal alanda torpile ihtiyaç duyduğunuzda yanınızda oluruz vaatleriyle üye arttıran bu sendikalar, baktılar ki onurlu kamu çalışanlarının büyük bir kısmını ikna edemiyorlar, taktik değiştirdiler ve ‘değnekçi sendika’ oldular.

Haliyle bir baktık, üyelerinin neredeyse tamamı o sendikalara, bizzat o sendikaların hışmından korunmak için üye olmuşlar.

Yani, misyonları kamu çalışanlarını, öncelikle işveren ve sair kuruluşların hışmından korumak, kamu çalışanlarının güvenli bir ortamda iş görmesini sağlamak olan bazı sendikalar ne acıdır ki değnekçiler gibi davranmışlar.

Ve hala davranıyorlar…

Ama artık yalnız değiller.

Dediğim gibi bugün bunlara değnekçi vakıf, değnekçi cemaat ve değnekçi tarikatlar da eklendi.

Şimdi, başta her iki üniversitemiz olmak üzere neredeyse bütün okul ve kurumlarda bu değnekçi anlayış hakim ve dolayısıyla huzurlu bir çalışma ortamı, iş barışı gibi kavramlar tarih oldu.

Kendi himmete muhtaç bir dede, mümkün mü başkasına himmet ede atasözümüzde ifade edildiği şekli ile bütün bu kurumlardan hayır gelmesini beklemek ve hizmet ummak da artık hatıralarda kaldı.

Umumi arzu üzerine belli ki birkaç yazımızda daha SA.Ü ve SUBÜ üzerinden bu mobbing yani psikolojik taciz konusunu işleyeceğiz.