Dün, ‘insanlık tarihi, yığınların, milli, dini ve sair duygularının istismar edilmesiyle yaşanan trajik katliamlarla doludur’ demiş, 6-7 Eylül olaylarını örnek vererek, yönetenlerin, konumunu veya iktidarını koruma, gündem değiştirme ve varlığını pekiştirme amacıyla benzeri algı operasyonlarına tenezzül ettiklerini aktarmıştım.

Amaç tarihi hatırlatıp, olabileceklerin önüne geçme hassasiyetini arttırmak, siyasetin kirli ve ötekileştirici, ötekileştirmekle kalmayıp düşman edici dilinin sonuçlarına karşı milleti uyarmaktı.

Evet, sonradan Özel Harp Dairesi’nin bir tertibi olduğu anlaşılan 6-7 Eylül olayları tarihimizin yüz karasıydı.

İktidarın körüklediği nefret söylemi ve yalan gazete haberleriyle yapılan algı operasyonu sonuç vermiş ahali sokaklara dökülmüş, azınlıklar üzerinde bir cadı avı başlatılmıştı.

Bizim bu ülkede, bizden bildiğimiz, bizim dediğimiz, hatta etnik kökenlerini öğrenince şaşırdığımız ama asla sevmekten vazgeçmediğimiz isimler vardır.

Mesela, Rum asıllı, Türk futbolunun unutulmaz ismi, her bağnaz taraftarın bile çok sevdiği Lefter

6-7 Eylül’de yaşadıklarını şöyle anlattı:

“15 gün önce gol attığımda omuzlardaydım. O gün ise taş ve boya tenekeleriyle karşılaştım. En kötüsü harçlık verdiğim çocuklar evime saldırdı. Evde ne pencere ne kapı kalmıştı. Kızlarım küçüktü, onları öldürmeye kalktılar. İstanbul'dan emniyet müdürü evime geldi. Gece gördüğü manzara karşısında ‘aman Allah'ım’ demişti. Çok sordular kim yaptı diye; ama o gün de söylemedim, bugün de söylemeyeceğim.”

Cadı avı, azınlıklar için başlatılmıştı ama onlar kurbandı ve asıl hedef muhaliflerdi.

İktidar şaşkın gibi görünse de bile isteye olaylara müdahale etmiyordu.

6 Eylül gecesi şehirde ilan edilen sıkıyönetim, sabah kaldırıldı mesela...

Talan ve yağma 7 Eylül günü de devam edince yeniden kondu.

Sözüm ona o gece iki bin kişi suçüstü yakalandı.

Ancak Menderes hükümeti ve her şeyi bilen necip Türk basınına göre gerçek suçlular, talancı güruh ve onları harekete geçiren provokatörler değil, Aziz Nesin, Kemal Tahir, Dr. Hulusi Dosdoğru, Dr. Müeyyet Boratav, Dr. Can Boratav, Dr. Nihat Sargın, Faik Muzaffer Amaç, Aslan Kaynardağ, Asım Bezirci, Hasan İzzettin Dinamo ve İlhan Berktay gibi “komünist”lerdi.

Liste önceden hazırdı, 7 Eylül günü “komünist avı” başladı, 44 kişiyi içeri aldılar, aylarca tutuklu kaldıktan sonra hepsini serbest bıraktılar.

Tanıklardan Mina Urgan anlatıyor;

“Millî galeyan, millî felâkete dönüşmüştü ve Adnan Menderes, bunun suçlusunun komünistler olması gerektiğine karar verdi. Sıkıyönetim Komutanı Nurettin Aknoz Paşa, hemen o sabah, ‘6-7 Eylül suçlusu olarak, solcular, Sultanahmet meydanında salkım salkım asılacak’ diye buyurdu. Bunun üzerine elli komünistin hemen tutuklanması emredildi. Bunların arasında ölenler ya da yıllardır İstanbul’a ayak basmayanlar vardı. Bu yüzden ancak kırk dört kişi tutuklandı.”

Gazeteci Ayhan Aktar’ın aktardıkları;

“Olayların sorumluluğunu komünistlere yıkma işi o kadar acemice tezgahlanmıştır ki, olaydan altı ay önce ölmüş biri ile o günlerde Doğu illerimizin birinde askerliğini yapmakta olan bir başkası da sanık olarak gösterilmişti. Son derece kötü şartlarda uzun bir tutukluluk süresi geçiren bu insanlar 1955 yılı Aralık ayının sonunda serbest bırakıldılar.”

İngiliz belgelerine göre, sokak gösterisi ve birkaç cam kırma olarak planlandı ama iş çığırından çıktı. İçleri Bakanı İstanbul’daydı ama güvenlik güçleri olaylara saatlerce müdahale etmedi.

İngiliz Ulusal Arşivi’nde açılan İngiltere Dışişleri Bakanlığı gizli raporlarında şu satırlar dikkati

“Bu ülkede her şey Başbakan Menderes’ten sorulur. 6-7 Eylül gösterileri onun kararı ile olmasa bile, onun değilse de yakın çevresinin bilgisi ve onayı vardır. Bu ülkede onun talimatı alınmadan bir şey yapılamıyor.”

Olayların başında suçu Komünistlere atan Celal Bayar, İstiklal Caddesi'ndeki felaket manzarasını görünce yanındaki İçişleri Bakanı Namık Gedik'e şöyle demişti;

Galiba dozu kaçırdık!..

Tek başına bu cümle bile olayların Özel harp Dairesi tezgahı olduğunun göstergesiydi,

Nitekim yıllar sonra, Özel Harp Dairesi Başkanlığı, Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı ve Milli Güvenlik Kurulu'nda görev yapmış emekli Tuğgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu’na itiraf etmişti;

“6-7 Eylül bir Özel Harp işiydi. Ve muhteşem bir örgütlenmeydi! Amaca da ulaştı.”

İşte ben de milletimi bu muhteşem örgütlenmelere karşı uyarma görevimi yerine getirmek istedim.

Bilmem anlatabildim mi?