KONDA araştırma şirketinin 10 yıllık toplumsal değişim başlıklı araştırmasına göre;

Kendini dindar olarak tanımlayanların oranı 10 yılda yüzde 55’ten yüzde 51’e gerilemiş.

Kendini ateist olarak tanımlayanların oranı yüzde 1’den yüzde 3’e, kendini inançsız olarak tanımlayanların oranı ise yüzde 1’den yüzde 2’ ye çıkmış.

Bu değişimi sokakta ve sosyal alanda zaten görüyor, yüzde 99’u Müslüman olan hele hele referansı İslam olan bir iktidar döneminde her türlü sosyal azgınlığın gittikçe artmasına bizzat şahit oluyoruz.

Oysa ki, dindar insanların iktidar dahil her alanda etkin olduğu bir dönemde doğal olarak dindarlığın artması beklenirdi, değil mi?

Görünen o ki tam tersi olmuş.

İşin uzmanları Deizm’in gittikçe artmasına özellikle de İmam Hatip mezunları arasında gittikçe yayılmasına şaşırıyorlarmış!

Ben de onların şaşırmalarına şaşırıyorum.

Mukaddes dinimiz, bizzat onu temsil makamında olan insanlarca beşeri zaaflarına, çıkarlarına ve bu çıkarları elde etmek uğruna kullandıkları, yolsuzluklarına bile fetva kılıfı uydurdukları göz önüne alınınca aksini beklemek saflıktan öte salaklık değil mi?

Onbinlerce din adamı besliyoruz. Neredeyse her mahallede bir cami, bir imam hatip okulu, neredeyse her apartmanın bir katında bir kuran kursu, bütçeleri bakanlık bütçelerini ikiye katlayan cemaatler tarikatlar gırla ama dinimizi öğretemiyor, öğrettiğimizi sandıklarımıza da dini yaşamalarını telkin edemiyorsak, bir yerde yanlış var demektir.

Biz o yanlışın nereden kaynaklandığını biliyoruz.

Aslında herkes biliyor ama söyleyemiyor çünkü işlerine gelmiyor.

Maalesef ki İslam, bir Emeviler dönemi yaşadı ve maalesef ki günümüzde de gerek referansı İslam olan iktidar ve gerekse sözde din alimlerinin katkısıyla yaşamaya devam ediyoruz.

O meşum dönemde neler yaşandı bir hatırlatalım ve bugün ne farkı var sorusunun cevabını okurlara bırakalım.

Peygamber efendimizin Ehli beytine yaptıkları zulüm ve katliam dışında, yüce dinimizi camilere hapsettiler ve o camileri adeta propaganda merkezi haline getirdiler.

Kuran ve Efendimizin asla tasvip etmediği bir ‘cami dini’ oluşturdular.

Temel mabet ilim yuvaları ve mektepler olması gerekirken camileri hayatın yön verici mekanları haline getirip, kitleleri oradan istedikleri yönde sevk ve idare ettiler.

Bugün gittiğiniz camilerde önce hutbe dinleyecek sonra namaz kılacaksınız, önünde ve arkasında da yok sünnet, yok son sünnet yok zuhri ahir adıyla uydurulan namazları eğer vaktiniz varsa kılacaksınız.

İşte o, Efendimiz döneminde öyle değildi.

Sadece iki rekat farzdan ibaretti.

Ve daha ilginci hutbe namazdan sonra okunuyordu.

Baktılar ki müminler farzı kılıp hemen kaçıyor, yani hutbe adı altında okudukları propagandaları dinlemek istemiyorlar, hop hutbeyi farzın önüne aldılar.

Aldılar ki, kitleler camide daha fazla vakit geçirsinler, uydurdukları dini daha fazla öğrensinler ve kendilerine biat eden güruh daha da artsın.

Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’ün deyimiyle “Emeviler, dinin ruhunu çürüttükçe cami sayısını ve camide kalma süresini artırdılar. Saltanat dinciliğinin despotları, cami ve tekkeleri bir tür gardiyansız hapishane olarak kullanarak, kitlenin dinsel tatminini bu mekânlarda sağlayıp hayatın diğer alanlarında kendi despotizmlerinin atını koşturmayı esas aldılar.

Emeviler, fıkıh kaynaklarını, camileri istedikleri kıvamda çalıştırmak üzere düzenlettiler. Bu düzenlemeyi desteklemek için çok sayıda hadis uydurttular. Bu düzenlemeye uygun olarak camilere doldurdukları halkı, orada mümkün mertebe uzun süre tutmayı kurallaştırdılar. Mevâlî'nin (Arap ırkından olmayanların) imamlık yapmasını yasaklayarak camide konuşacak kişilerin kendileri için tehlike yaratmasını baştan önlediler. Çoğu Emevi ajanı olan 'özel seçilmiş imam ve hatipler' vasıtasıyla halkın beynini yıkadılar.”

Bununla da kalmadı, Emevi camilerinde bir asra yakın bir süre peygamber Ehlibeytine, özellikle Hz. Ali'ye lanet okutuldu. Bu lanet okumayı savsaklayanlar takibe alınıp ya öldürüldü yahut da işkenceler altında hayatları karartıldı.

Bu size birşeyleri hatırlatıyor mu bilemem ama Ehlibeyt ve sahabe katili Emevi dinciliği şunu istiyordu: Halk camilere dolup ahiret yatırımı yapsın; yönetenlerin icraatını eleştirmeye yeltenmesin.

Bugünkü dinciliğin ve sözde dindarlığın icraatları, fikir ve siyaset babaları olan Emevilerden miras kalmıştır dersek yanılmış olmayız.

Onlar, Kuran ve Peygamber öğretisi yerine, Emeviliğin bıraktığı saltanat zihniyetini miras olarak aldılar.

Ve son sözü Bozkurt Güvenç’ten alalım;

“Akademi ve bilim geleneğinin büyük hocaları, daima şunu hatırlatır: Yorum ve tartışmaları bir yana bırakıp ana kaynaklara gidin. O kaynaklarda dinci ve bilimcilerin gözünden kaçan gerçekleri bulacaksınız.

İnsanlar, okumak yerine dinlemeyi yeğliyor. Okuyan kişi düşünmeye başlar ve sorgular. Oysa din ticareti yapanlara göre bir kez iman etmişsen soru soramazsın.

Neden? Çünkü soruşturma başlayınca onlara güven sarsılır.”

Bizim hutbe burada sona erdi, hadi şimdi Cumanız mübarek olsun…