1 Nisan 1908’de New York’ta doğan Maslow şu sözüyle aklımda ve yüreğimde büyük bir yer edindi; ‘’Karnı aç bir insan için beşinci sınıf bir çorba, birinci sınıf bir yağlıboya tablodan daha değerlidir.”

Yaşadığımız bu zorlu günlerde çıkıp hayali tablolar çizerek halkın gözünü boyamaya çalışan bazı politikacıları görüyoruz, bu topluma hakarettir.

Evinin duvarında birinci sınıf bir yağlıboya tablosu asılı olsa ne olur karnın aç olduktan sonra?

Peki, Abraham Harold Maslow Kimdir?

1 Nisan 1908’de New York’ta doğan Maslow, yedi kardeşin en büyüğüydü. Ailesi çocuklarının daha iyi yetişmesi için Rusya’dan ABD’ye göçmüştü. Ki  evin en büyük oğlu Maslow bitmek bilmeyen eğitim iştahıyla onların yüzünü kara çıkarmadı. Birçok üniversitede farklı alanlarda çalıştı, ailesinin isteğiyle New York Şehir Koleji’nde hukuk eğitimine başladı, sonraları Cornell ve Wisconsin üniversitelerinde psikoloji eğitimi aldı. İlerleyen yıllarda büyüdüğü çevrede kendini dışlanmış hissettiğinden bahsedecek ve başarısını biraz da bu dışlanmaya borçlu olduğunu anlatacaktı.  Maslow, 8 Haziran 1970’teki vefatına kadar verdiği onlarca eserle, hümanistik psikolojinin üstadı haline geldi.

Bazılarımız onu ‘Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’ ile davranışçı yaklaşım ile hümanistik psikoloji arasında kurmuş olduğu bağ ile tanırız.

Maslow Teorimi ile klinik gözlemlerden yola çıkarak insan davranışlarına yön veren temel gereksinimleri irdeledi; insanın çoğunlukla zayıf ve eksik yönleri üzerinde durulduğunu, güçlü yönlerinin yeterince anlaşılmadığını savundu. Onu bugünlere taşıyansa, isteklendirme kuramları içinde öne çıkan meşhur Maslow Piramidi kuramı oldu.

Kurama göre insanların motivasyonu dış faktörlerden ziyade, kişinin kendi içindeki ihtiyaçlara dayanır. Yani, ödül veya ceza motivasyon üzerinde o kadar da etkili değildir.

Çorba ve yağlıboya hikayesinin ana kaynağı da bizzat bu görüşle ilgilidir.

Maslow için insan; değerli ve iyiye yönelik bir güce sahiptir. Herkesin kişiliği mutlak suretle olgunlaşma süreci geçirir ve bu süreçten sonra birbiri ile ilişkili ihtiyaçlar gün yüzüne çıkar. Şartlar gelişim teorisine göre ilerlerse insan eninde sonunda kendine ait güçlerin farkına varır.

Maslow’un Piramdi’ne göre piramidin altında biyolojik güdüler, üst katında ise psikolojik güdüler yer alır. Alt düzeydeki güdüler doyuma ulaşınca, birey üst düzeydeki güdülere hazır hale gelir. Yani birinci sınıf bir yağlıboyanın tadını almak için önce insanın karnının tok olması gerekir yani en üst basamağa çıkmak için alt basamaktaki temel ihtiyaçları belli düzeyde doyurmak elzemdir.

Psikolojide eğer insanlar yaşam kaygısı içerisindeyse onlara mutluluktan bahsetmek şımarıklık olur.

Fizyolojik ihtiyacını gidermemiş bir kişi için diğer ihtiyaçların bir önemi yoktur. Yani aç veya susuzken Beethoven’ın 9. Senfonisi’ni dinlemek pek anlamlı olmayabilir.

İkinci basamak güvenlik ihtiyacıdır. Burası dış tehlikelerden korunmayı içerir. Bu ihtiyaç, korunma, barınma, kural ve yasalara uyma gibi gereksinimlere dayanır. Bu ihtiyaçların giderilmesiyle kişi korku ve kaygısını azaltacaktır.

Üçüncü basamakta ait olma, sevgi, kabul görme gibi sosyal ihtiyaçlar yer alır. Çünkü insan sosyal bir varlıktır, tek başına yaşayamaz. Başkalarıyla birlikte yaşama, kabul görme, arkadaşlık, sevme ve sevilme herkes için önemlidir.

Piramidin dördüncü basamağıysa, değer verilme ve saygı ihtiyacıdır. İnsan ait olduğu grupta saygı görmek ister. Başarısı takdirle karşılanan, saygı duyulan insan kendine güven duyar.

Zirvede, yani beşinci basamakta kendini gerçekleştirme gereksinimi yer alır. Bu bölüm kişinin potansiyelini keşfettiği alandır. Örneğin hayattan ne istediğimiz ve geleceğimizle ilgili nasıl bir yol izleyeceğimiz gibi sorular bu kısma aittir. Maslow bu aşamayı herkesin tamamlayamayacağından bahseder.

Bu kurama göre kişinin hayatını sürdürebilmesi için temel yaşam şartları yeterlidir, kimi insana göre sevgi önem arz etmez veya sevgi başka bir duygudan sonra gelebilir.

Peki, ben neden bugün köşemde Maslow’a yer verdim?

İnsanlar psikolojik ve fizyolojik olarak zorlu günler geçirmektedir, Biz Bize Yeteriz Türkiye’m dedik ve elimizi taşın altına koyduk, zor günde vatandaş vatanının her daim yanında lakin Ekonomik sıkıntıların üzerine pembe bulutlar çizerek vatandaşa aktarmak kanımca etik değildir.

Biz ülkemize her daim yeteriz ama biraz şeffaf olmak gerek.

Sağlıklı günlerde görüşmek ümidiyle, sağlıcakla kalın.