Bakkaldan çıktığımda bir elimde çikolatalar bir elimde de kola vardı. Gözlerimi kısıp, dilimi dışarı çıkartarak içiyordum kolayı. Kola’nın asidi dilimi yakıyordu. Tadını sevmiyordum ama içmesi de hoşuma gidiyordu. İki elim dolu bir şekilde sokakta yürüyordum, arkamda sokağın kedisi, bacaklarımın arasından dolanıp beni düşürmeye çalışıyordu. Aslında düşürmeye çalışmıyordu da kendini sevdirmeye çalışıyordu. ‘’İki elim dolu, sonra gel.’’ gibi sözler söylesem de o durmadan bacaklarımın arasından geçip, duruyordu.

Eve doğru yaklaştıkça yakınlardaki apartmandan çıktın. Saçlarını bir sağa bir de sola savurarak... Boyun çok uzundu ya da benim boyum çok kısa olduğundan bana uzun gelmiş olabilirsin. Üzerinde bir kot etek, üstünde de beyaz tişört vardı. Yanımdan geçerken yüzüme baktın ve hafif bir tebessüm gösterdin. Sonrasında da kafamı okşayıp, yanımdan geçtin gittin. Olduğum yerde kalakalmış elimde tuttuğum çikolatayı ve kolayı yere düşürmüştüm. Yüzümü ekşittim, vücudumun sol üst köşesinden tatlı bir ağrı ve ağırlık hissettim. Her ne kadar istesem de hareket edemedim.

İlk görüş ve ilk temasın şokunu üstümden atıp, hareket ettiğimde hızlıca arkama döndüm ama sen sokağın köşesinden dönüp çoktan gitmiştin. Mahallemizin kedisi hâlâ ayaklarımın arasındaydı. Yere düşürdüğüm çikolatayı yaladı, kolayı koklayınca da kaçtı. Eve gittiğimde bana neler olduğunu anlamaya çalıştım. Defalarca o yaşadığım sahne aklıma geldi. O gülüşün, saçlarını sağa sola atışın ve bana dokunuşun. Çocuk aklımın almadığı olaylardı bunlar. Peki, ya sen bana dokunup geçtiğinde, vücudumun sol üst tarafında beni sıkıştıran, ağırlık yapan şey neydi? Hayatımda ilk defa böyle bir şey hissetmiştim.

Ertesi gün bir daha görmüştüm seni ama bu sefer karşına çıkamamıştım. Uzaktan, gizli bir yerden izlemiştim seni. Kalp adını verdikleri organım küt küt atıyordu ama dün ki gibi değildi. Birkaç kitap okumuş aşk denilen olayı öğrenmiştim. Ben de sana âşık mı olmuştum? Ya bu sürekli peşimde dolaşan mahallenin kedisi de bana mı âşıktı?

Gel zaman git zaman mahallenin bütün gizli kalmış köşelerinde saklanıp izledim seni. Bir gün bir araba yanaştı apartmanınızın önüne, sen gülerek arabadan indin. Sürücü tarafındaki kapıdan da bir adam indi. O da aşağı yukarı senin boylarındaydı. Sen gibi o da benden uzundu. Sana sarıldı, seni öptü ve sen apartmandan içeri girdin. Hemen sonrasında da arabasıyla mahalleden gitti. Her şey normaldi de seni öptüğü ve sana sarıldığı sırada ben niye kendimi sinirli hissettim? Neden içimde bir burukluk bir hüzün vardı? Ne oluyordu bana?

Büyüdüm, mahalleden taşınalı yıllar olmuştu. Yolum düştü bir uğramak istedim. Bakkal yerinde mi veya eski birkaç eş dost görürüm diye. İçten içe seni görmek istiyordum yine uzaktan da olsa. Keşke başka bir şey isteseydim, mahalleye girdiğim anda karşımda belirdin. Elini tutan bir çocuk, yanında da sana yakışmayan bir adam vardı. Hâlâ çok güzeldin ya da hâlâ benim için güzeldin. Karşılıklı ufak bir bakışmadan sonra yanımdan geçip gittin. Tıpkı çocukluğumda kafamı okşayıp, yanımdan geçip gittiğin gibi. Bana aşkı sen öğretmiştin, uzaktan sevmeyi. Bana ulaşamamanın da ne olduğunu öğretmiştin. Hiçbir şey yapmayarak, sadece yanımdan geçip giderek...