Cinayet geniş kapsamlı bir sözcüktür; günlük dilde çeşitli anlamlarda kullanılır…
Sözgelimi denir ki:
- Sarhoş araba kullanmak cinayettir…
- Kız çocuğunu okula göndermemek cinayettir…

Sözlüklerde cinayet, bir kişinin ölümüne neden olma eylemidir…
Yine Osmanlıca’da ‘cinayetlerin tedahülü’ tanımı vardır ki, birkaç cinayetin yalnız bir cinayet sayılması durumudur…

***

Kimi zaman karmaşık cinayetler işlenmektedir; kimin birini nasıl öldürdüğü her zaman açık seçik değildir...

Peki, İstanbul/Kartal’da çöken binada 21 insanın yaşamını yitirmesi olayı nedir?..
Cinayet midir?..
Değil midir?...

Gazetelerde yazılıp çizilenlere göre bu binaya dört kat üzerinden ruhsat verilmiş, daha sonra üç kaçak kat ilave edilmiş, şu meşhur ‘imar barışı’ kapsamında ‘kaçak’ katlar yasal hale getirilmiştir…
Ne dersiniz?..
Bu bir tür cinayet  değil midir?...

***

Son örnek Sakarya
63 bin 129 kaçak yapı imar barışı kapsamında yasallaşmış…
Bedeli 271 milyon lira…
Vatandaşın beyanı esas alınmış…
Hiçbir teknik denetime gerek duyulmamış…

Konunun en gözde, en saygın, en güvenilir, en uzman kişisi Hüsnü Gürpınar bu konuyu Bizim Sakarya’ya değerlendirmiş…
Demiş ki:
“- Kamu eliyle denetimsiz ya da kaçak yapılmış yapıları yasal hale getirmek cinayettir. Israrlı uyarılarımız dikkate alınmıyor...
İMO başkanı daha ne desin?..
Bir cinayetin otuz iki dişiyle sırıtarak geldiğini başka nasıl söylesin?..
Üstelik fay hattı üzerinde yaşıyoruz!..

***

Bu düzenlemede akıl, mantık, vicdan olsa kimsenin diyecek lafı olamaz…
Peki, ya bir deprem olursa?..
Kaç kişi ölecek?...
Kaçımız onulmaz yaralarla hayatımıza devam edebilecek?..

İmar barışı gerçekten bir barış mıdır?..
Yoksa havadaki bir cinayet kokusu mudur?..

***
Şunun şurasında yirmi yıl önce, 17 Ağustos 1999’da yaşanılan sarsıntı, maruz kalınan muamelenin yarattığı sonuçlar unutuldu mu?..
Ya da unutabilecek kadar insanlıktan mı çıktık?..

El birliğiyle düşünelim, konuşalım ve tartışalım…
Ve vicdanlarda şu soruya yanıt bulalım:
Bir cinayet havasını kurbanlık koyun gibi solumuyor muyuz?..