Ölmeyenler diyarına tek gidişlik bir bilet aldı. Hep görmek istediği bir yerdi. Bu diyara tek bir ulaşım aracı vardı o da bir trendi. İstasyona gittiğinde bir hayli şaşırdı. Hayatında daha önce böyle bir tren görmemişti. Trenin sadece bir vagonu vardı. O vagonda yüzlerce renkle boyanmıştı. Üstüne çocukların çizdiği gibi anlamsız şekiller ve çizgiler çizilmişti.

   Trene binmeden önce önünde durdu ve iyice inceledi. Ondan başka yolcu yok gibi görünüyordu. Diğer yolcular içeridedir diye düşündü. Tren kornasını çalıncaya kadar binmedi. Kapılar kapanmadan son anda attı kendini içeri. Tek vagon sanki ona ayrılmış gibiydi içeride kimsecikler yoktu. Cam kenarına oturdu, bavulunu yan koltuğuna koydu. Dışarıyı izlemeye koyuldu.

   Bir süre gittikten sonra kondüktör içeri girdi ve biletini kontrol etti. Aynı hızla da geldiği yerden çıkıp gitti. Dışarıyı izlemeye devam etti. Bildiği bir dünyadan farklı bir dünyaya gidiyordu. İçinde bir heyecan bir de bilinmezliğin tedirginliği vardı. Tren tünele girdi, tünelden çıktığında ise daha önce hiç görmediği bitkileri, ağaçları gördü ve son derece şaşırmış bir şekilde onları izledi.

   Tren durdu, indiği yerde uçsuz bucaksız bir ova vardı. Ovanın üzerinde farklı renklerde ağaçlar, farklı hayvan türleri vardı. Gördüklerine inanmıyordu. Ona ölmeyenler diyarında rehberlik edecek kişi yanına geldi. ‘’Hoş geldin’’ diyerek onu karşıladı. O da bu sıcak karşılamaya aynı şekilde cevap verdi.

  İstasyondan yürüyerek çıktılar. Issız bir bölgede birkaç dakika yürüdükten sonra büyük bir kapısı olan bir sokağa geldiler. Rehber durdu ve ‘’Bu kapıyı açtığın zaman ölmeyenler diyarına girmiş olacaksın. Kendini hazır hissediyor musun? Hazırsan kapıyı itebilirsin.’’ dedi.

Bu sözden sonra adamın içinde olan heyecan ve bilinmezliğin tedirginliği daha da arttı.

‘’Kapıyı açmadan önce sana bir şey sormak istiyorum.’’

‘’Tabii ki. İstediğini sorabilirsin.’’

‘’Neden buraya ölmeyenler diyarı diyorlar?’’

‘’Çünkü burada yaşayanlar ölmüyor.’’

‘’Nasıl yani? Bunun bir şaka olduğunu sanıyordum.’’

‘’Hayır, tamamıyla gerçektir. Ölüm, bakış açısıyla ilgili bir durumdur bu. Burada yaşayanların yetenekleri, fikirleri, sözleri, kısacası buraya yaptığı katkılar hep yaşıyor. Bu da insanı hem mutlu kılıyor hem de ölümsüz. Hatta mutluluktan intihar edenler bile vardır burada.’’

‘’Hadi, canım sende olur mu öyle şey? İnsan mutluluktan intihar eder mi?’’

‘’Eder, tabii ki. Niye etmesin? İnsan en mutlu olduğu dönemde intihar ederek, hayatına nokta koyar. İleride yaşayacağı hastalıkları, yaşlanmaları, sıkıntıları görmek istemediğinden, en mutlu döneminde intihar eder. Söyledim sana burası ölmeyenlerin diyarıdır. Bundan dolayı buraya bu ismi vermişler. Burada yaşarsan buradaki yapacağın şeylerle hem mutlu, hem huzurlu, hem de ölümsüz olursun. Şimdi tercih senin kapıyı aç ve gir içeri ya da mutsuz olduğun için kaçtığın o yere geri dön.’’

Bir süre düşündü. Ya cesaretini toplayıp daha önce hiç görmediği, sadece duyduğu bu diyara girecek mutlu bir şekilde yaşayacak ve adını ölümsüzler arasına yazdıracak ya da doğduğu büyüdüğü, mutsuz olduğu yere geri dönecekti. Tam kapıyı açarken birden durdu ve cesaret edemedi. Kapıyı kendine doğru çekerek kapattı. Rehbere baktı ve bir şey demeden geldiği trene doğru yürüdü. Mutsuz ve alışmış olduğu yere dönerek.