Sevgili okurlar,
Bugün elbette sizlerle bir deprem muhabbeti gerçekleştirmek istiyorum..
Adı üstünde, “deprem!”
İnsanın her şeyini kaybettiği, büyük korku ve endişe yaşadığı doğal bir afet..
“Doğalı” elbette, yaşadığımız yer küreden kaynaklı..”Afeti” ise bu doğa olayının cana, mala, yaşama verdiği zararla ilgili..
17 Ağustos 1999 Yılında o büyük doğa  olayını ve afeti yaşayanlardan biri olarak elbette yazıyorum..
Bir Sakaryalı olarak, daha önceki depremleri de yaşamışlardan biriyim..
Gördüklerimiz, deneyimlerimiz ve bir gazeteci sorumluluğu ile yazıyorum..
Elbette biz bir deprem uzmanı değiliz..
Ama yaşadıklarımız, okuduklarımız, öğrendiklerimiz ve tecrübelerimizi paylaşmak ta çok önemli..
Burada bir nokta koyup, öncelikle ülkemizin Elazığ ve Malatya ve çevresinde meydana gelen depremde hayatlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara geçmiş olsun, yöre halkına da Allah sağlıklı güzellikler ve sabır nasip etsin!
Hani derler ya, yaşamayan “depremin” ne demek olduğunu bilmez!
O büyük depremin üzerinden kaç yıl geçti..
Sakarya hala “deprem yaralarını” sarabilmiş değildir?
Buradaki “ihmal ve vebalin” sorumluluğu elbette yerel yöneticiler ile ülkeyi yönetenlere ait!..
Bakınız,Sakarya’da bulunduğum sırada,CHP Sakarya milletvekili ve Meclis Grup Başkan Vekili Engin Özkoç ile Bizim Sakarya’da bir sabah kahvaltısında buluştuk..
Elindeki en önemli dosya, Sakarya’daki deprem hasarlı ilkokullara ait idi..
Bu okullara ait bilgileri içeren dosya ile ilgili Bizim Sakarya gereğini yaptı.. konu ile ilgili olarak resmi makamlar,AK parti Sakarya milletvekilleri konuştu..
Döndük,dolaştık ve aynı yere geldik..
Bakınız yine Sakarya milletvekili Engin Özkoç, Bizim Sakarya’da yetkililere sesleniyor:
“Hepimiz biliyoruz, o gün gelecek ve ne yazık ki tekrar deprem Sakarya’yı vuracak. Ortalama tarihsel döngü 30 yıl. Vaktimiz daralıyor, hazır olmalıyız. Hazırlığın en önemli, temel adımı da okullar olmalı..”
Bu not, bu açıklama, bu dokunuş, bu ikaz çok önemli.. Umarım yetkililerde cevap bulur!
Gerçi Türkiye’de “sorumluluk” öyle kolay ötelenir bir kolaycılık oldu ki, sorumluluğu at gitsin ötekine, at gitsin berikine!
Yani,” kim-kime, dum- duma” bir durum söz konusu!
Ah be kardeşim, aradan bunca yıl geçmiş, hala okullarındaki iyileştirmeyi sağlayamamış bir yerel yönetimler, başka ne yapacaklar ki, bu önceliği ötelemişler?
Biri anlatsa da öğrensek?
Bakınız, okullardan sonra Sakarya’da ve ilçelerde yüzlerce “hasarlı binanın” varlığı söz konusu..
Yıkmaya kıyılamayan bu binalar,” allandı, pullandı, dar gelirliler ile öğrencilere” kiraya verildi!
Peki, varlığı bilenen ve zaman, zaman basının da gündeminden düşmeyen bu “hasarlı binaların” durumu ne olacak?
Bu konuda da yetki Ankara’da mı?
Sakarya il olarak “deprem olgusu” ile yaşamaya mecbur illerimizden biri.. Bu olguya rağmen, Sakarya yine “göç alan” illerimiz arasında yer alıyor..
Evet, 17 Ağustos 1999 Depreminden dersler çıkarmamış ve bu  deprem sonrası yapılması gerekenleri yapamamış, “verimli tarım arazilerini rant  kafası ile imara açmış, bataklık alanlara konut yapımına izin vermiş, kenti çarşaf gibi dağıtmış, devlet dairelerini bir oraya, bir buraya serpiştirmeyi başarmış bir İl’in, yönetimi, siyasetçisi, sivil örgütleri “sınıfta kalmıştır..
“Sakarya ovası, sanki babalarının çiftliği gibi kullanılmış olmakla beraber, yeni sorumluluk üstlenecek, sorunlarını ve geleceğini dert edinecek, bu işe kafa yoracak bilim adamlarını, bu işlerin üzerine cesaretle gidecek gazetecilerini, insanını. Sahiplerini” bekliyor..
Bu iş “deprem müzesi” kurmakla bitmez!
“Bu verimli, alt yapısı gevşek mümbit topraklar üzerine kim, kimler yapılaşma ve imar izni” verdi?
Depremde gördük ki, bu topraklar sağlam değil, binalar kibrit gibi devrildiler, yıkıldılar..
Kent gelişimini kuzey yerine, neden Serdivan’dan başlayan ve Kazımpaşa’ya doğru uzanan plato üzerine çekmediniz ki?
Kimlere rant sağladınız, ey kafa?
Sevgili okurlar,
Bu yazıyı yakarken, tekrar Akhisar merkezli bir deprem haberi daha geldi..
Türkiye deprem bölgesi..
Deprem olgusu ile yaşamaya hazır olmalıyız..
Bu konuda karar alıcılar cesur, yürekli ve insanı ile birlikte hareket ederek, bilim adamlarını dinleyerek, gelecek için  kentleri  iyileştirebilirler, yaşamı kolaylaştırıp, depremleri korkulur halden çıkarabilirler..
İşte bir Japonya örneği var.. Onlar ne yapmışsa bizde onlar gibi yapabilir,onların teknik gelişimlerinden yararlanabiliriz..
Her depremde, “atıp tutmalar yerine, şovlar yerine” bir şeyler yapmalıyız..
“Sadece havadan resim çekmek, enkaz kaldırmak, çadır kurmak, yardım toplamak, yaralılara hastaneye sevk etmek, yeniden uydu kent kuracağız” demekle olmuyor!..
Sakarya, “kurulan bu çadırları, konteynır yaşam alanlarını” kaç yılda kaldırdı biliyor musunuz?
Lütfen herkes, “işini ciddiye alsın, sorumluluk üstlensin ve gelecek için, ülkemiz ve insanımız için depreme, diğer doğal olaylara, kafa yorsun, öngörü hesapları ve projeler”  yapsın!
Bu manada evvelemirde yetişmiş  bilim adamlarımızdan yararlanarak bu işe sıfırdan başlayabiliriz..
Yoksa, “şurada bu kadar deprem oldu, şu kadar can kaybımız var, bu kadar hasarlı bina ve bu kadar enkaz altından insan çıkardık” demekten öteye yapacak bir işimiz olmaz!..
Ve cenazelerde saf tutarız!
Acı yaşayanlar da, acıları ile baş başa kalırlar!