Neticede insanız…

Bazen dolduruşa gelerek siyasi ve bürokratik kişiler hakkında suizanna kapılmak ve maalesef bu zannı köşemizden de yayarak kişi hakkında olumsuz ve haliyle haksız bir toplumsal kanaat oluşturmak yanlışına düşüyoruz.

Beni tanıyanlar/okuyanlar bilir, böyle durumlarda sebep olduğum yanlışı düzeltme, özür dileme ve özellikle helallik isteme konusunda erinmem…

Çünkü bilirim ve inanırım ki, bizi imtihan gayesiyle yaratan yüce Mevla, ‘bana kul hakkıyla gelmeyin’ buyurmakta, yarattıklarının kendisiyle ilişkilerinden sonra yarattıklarıyla ilişkisinin önemli bir imtihan vesilesi kılmaktadır.

Ben de bunca günaha bir de kul hakkı eklememe gayretinde olanlardanım…

Evet, maalesef ki Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem Yüce hakkında yanılmışım.

Yanılmakla kalmamış, yanılgımı yaymış ve büyük bir günaha ortak olmuşum.

Malumunuz iktidarın ballı maaşlarla yaptıkları görevlendirme ve atamalar hepimizi rahatsız ediyor.

Dolayısıyla Ekrem Yüce’nin geçtiğimiz günlerde tekrar Çaykur Yönetim Kurulu’na alınması muhalif bir yazar için mükemmel bir eleştiri fırsatıydı.

Notlarımın arasına aldım ve fırsat buldukça konunun derinliklerine inerek bir yazı hazırlamaya çalıştım.

Ama şunu fark ettim ki bugüne kadar bildiklerim eksik ve yanlışmış…

Benim eskiden beri Çaykur genel müdürü bildiğim Ekrem Yüce, kısa bir süre bu görevde bulunup ismini ilk kez duyduğum DOKAP Başkanlığına atanmış.

(DOKAP, Bölgesel gelişimin hızlandırılması ve rekabet edebilirliğin arttırılması amacıyla 2011 yılında kurulan Gümüşhane, Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Bayburt, Tokat ve Artvin illerini kapsayan bir bölgesel kalkınma birimi…)

Seçimlerden iki ay önce Cumhurbaşkanımızın bizzat talebiyle DOKAP’tan alınıp Çaykur Genel Müdürü yapılmış, önce bu yanlış bilgiyi düzelteyim.

Yani yerel seçim döneminde Çaykur’u batırdı, sıra Sakarya’ya geldi şeklinde propagandasını yapmakla haksızlık etmişiz.

Öyle ya Çaykur bu iki ay içinde mi battı?

Yine bir düzeltme ve özür gerekirse Ekrem Yüce’nin DOKAP’a ardından Çaykur’a atanması, Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday yapılması ve başkanlığı kazandıktan sonra Çaykur yönetim kuruluna alınması süreçlerinde bizde oluşan ve toplum nezdinde oluşturduğumuz intibaı yeniden gözden geçirme gereğidir.

Yıllardır siyasetin ve bürokrasinin içindeydim, bürokraside adaylar nasıl belirlenir, nasıl taklalar atılır, kimler araya sokulur, kimlere adeta tapılır, hangi değerler ayaklar altına alınır iyi bilirim.

Bu siyaseten de böyledir.

Küçük bir araştırma bana gösterdi ki Ekrem Yüce’nin bütün bu idari ve siyasi yükselişinde el/etek öpme, araya hatır koyma, yalakalık yapma gibi tavırları olmamış.

O’nun büyükşehir adaylığı da kendi talebiyle değil…

Malumunuz milliyetçi ve muhafazakar ideolojilerde ‘görev istenmez, verilir’ hükmü vardır.

Bu da öyle olmuş, Cumhurbaşkanı bizzat çağırmış, aday olacaksın, bu işi ancak sen düzeltirsin diyerek, konuşmalarında çok değer verdiğini sık sık belirttiği Sakarya’ya yönlendirmiş.

Peki, tekrar Çaykur’a atanması?

Onu da fikirlerine önem verdiğim bir siyasetçi/bürokrat ağabeyimizden aktarayım;

“Reis için Sakarya’da önemli, Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün her yıl daha fazla zarar etmesi de…

Ekrem Yüce’nin bürokratik ve siyasi kapasitesi Reis’in dikkatini çekmiş olmalı ki, ondan Başkan yaparak Sakarya’nın birikmiş sorunlarını çözme ve yönetim kurulu üyesi yaparak ÇAYKUR’u içinde bulunduğu durumdan kurtarma konusunda istifade etmek istiyor.

Yani Afşar kardeşim, bu olayın, senin şu ballı maaşlarla atama yapıldığı eleştirilerinle bir ilgisi yok, bu özel bir durum. Ballı maaşlar alan yok demiyorum ama bu olay farklı…”

Ben de öyle olduğuna inanıyorum.

Bugün bunu yazmakla, oluşturduğumuz toplumsal suizannın giderilmesini arzu ettik, inşallah en kısa zamanda da yüz yüze gelip helallik isteyeceğim.

İlginize bilginize…

BANA SENİN İNSANLIĞIN LAZIM!

Maturidi’den (Ebu Mansur), günümüzü de ışık tutan evrensel bir mesaj;
“İbadetlerin seninle Allah arasındadır. Bana faydası ve etkisi yok.

Bana senin insanlığın lazım. Günlük hayatta, sosyal hayatta ne kadar insansın?
Dindarlığını Allah'a göster, bana insanlığın lazım.
Çünkü dindarlığın ile ilgili hükmü Allah verecek.
Beni senin insanlığın ve Kur'an da emredilen sosyal özelliklerin ilgilendiriyor.

Benim ibadetlerim de seni bağlamaz. Sen de benim insani özelliklerimle ilgilen.
İbadetlerimiz bizi günlük yaşantıda yanlışlardan, haksızlıklardan, adaletsizliklerden, bencillikten, israftan, suçtan alıkoyamıyorsa, ikimizde kendimizi sorgulayalım.
İbadetler bizi toplumsal fayda (fayda yerine gelişim, kemale erme demeyi tercih ederdim) ve insani değerlere doğru sevk etmiyorsa eğer inancımızın kalbimizdeki yerini tekrar arayalım.”