TBMM’de 2020 yılı bütçe görüşmeleri başladı malumunuz.

Millet olarak pek takip etmeyiz. İlgilenmeyiz ama konu mühimdir.

Mühimdir, çünkü bütçe namustur, anlayana…

Ve bütçe milletin bir ferdi olan senin yani vatandaşın hakkıdır.

Nitekim ilk çıkışından itibaren ‘bütçe hakkı’ terimi ile birlikte anılmıştır.

Çıkış ve dünyada ilk uygulama tarihi 1215’tir.

Yanlışlık filan yok, düpedüz, dosdoğru 1215…

İngiliz halkı, ‘bir dakika arkadaş, tamam kralsın ama bütçe de bizim bütçemiz, bizim verdiğimiz vergilerden oluşuyor, dolayısıyla bu parayı nereye harcıyorsun bilmek hakkımızdır’ talebiyle bastırdı.

Vergi koyma, toplama ve harcama yetkisinin kral, hükümdar ya da yönetici olarak hangi sıfatı taşırsa taşısın tek bir kişiye bırakılmaması mücadelesi yaptılar.

Ve kazandılar; dünyada ilk olarak bu yetkinin halk temsilcilerinin oluşturduğu bir oluşumca denetlenmesi hakkı doğdu.

Bu hak, 1215 Magna Carta Libertatum'dan (Büyük Özgürlükler Belgesi) beri anayasa hukukunun temel kurallarından biri olarak pek çok ülkede uygulandı.

Fransa’da da, 1789 İhtilali sonrası derebeylerin, kilisenin sahip olduğu vergileme yetki ve ayrıcalıkları kaldırıldı.

Gördüğünüz gibi; Bütçe hakkı, halkın seçtiği parlamentolar aracılığı ile kamu gelir ve giderlerini belirleme hakkıdır. Dünyada halkın haraç ödemekten vergi ödemeye geçişi, vergilerin nerelere harcandığını denetlemesi, bütçeye 'evet' veya 'hayır' demesi, binlerce yıllık demokrasi mücadelesinin bir sonucudur.

Bize, modern anlamda bütçe hakkı 1924 Anayasası ile geldi.

2018 yılı bütçesine kadar bütçeler hükümetler tarafından hazırlandı, halk adına Meclis denetimine tutuldu, Meclis adına da bütçe uygulamaları Sayıştay tarafından denetlendi.

Bütçe aynı zamanda güvenoyu niteliği taşıyor, bütçesi geçmeyen hükümet düşüyordu.

İşte bir kısmınızın bilerek veya bilmeyerek evet oyu verdiği Başkanlık sistemini eleştirirken kullandığımız en önemli argümanlardan birisi de bütçe hakkıydı. Sizin ellerinizle tek bir kişinin emrine amade ettiğiniz, adeta bağışladığınız bütçe hakkınız konusu yani…

Şimdi senin benimsediğin ve onay verdiğin sisteme göre, şu an yapılan bütçe görüşmelerinin hiçbir fonksiyonu yok.

Bütçeyi seçilmişler değil, atanmışlar hazırlıyor, TBMM’ye geliyor, iş olsun babından üzerinde kavga ediliyor, hükümetin ve yandaşlarının el kaldırıp indirmesiyle kabul edilip geçiştiriliyor.

Ha, geçmese ne olacak?

Yeni sisteme göre Başkan, kendi kendine hazırladığı bir bütçe ile yoluna devam ediyor.

Artık Sayıştay denen kurum da, halk adına denetim yapsa bile karşılığı olmadığı için, kim nereye ne harcamış denetleyemiyoruz, hesap soramıyoruz.

Bir handikabımızda şu ki, bütçe hakkının sınırlanması, halkın idareye olan güvenini azaltıyor, vergiye karşı tepkileri artıyor ve vergi bilinci olumsuz etkilendiği için vergi kayıp ve kaçağı artıyor.

Bu arada, eskiden vergi rekortmenleri göğsünü gere gere ortalığa çıkar ve bundan gurur duyardı. Şimdi pek çoğu adının açıklanmasını istemiyorsa, sebeplerinden bir tanesi de vergi denen kutsal olaya bakış açımızın değişmesidir.

Tabi bu devirde türedi zengin olduğu ve bunu gizleme ihtiyacı duyduğu için adının gizleyenler de var elbet.

Tavsiye ederim, TBMM’yi takip edin, fırsatınız yoksa girin tutanaklardan okuyun.

Ufkunuz genişler, bakış açınız değişir, bir şeyler öğrenirsiniz fena mı?

Ama durumdan memnunsanız, boşa vakit kaybetmeyin, seyredin yandaş medyayı, onların oluşturduğu sahte cennetin keyfini sürün.

İlginç ve komik şeyler de oluyor.

Mesela en çok güldüğüm bir olay;

Muhalefet soruyor, darbe şehitleri için toplanan paralar nerde?

Sistemin bakanı cevap veriyor; Kılıçdaroğlu, darbe gecesi neredeydi?

Muhalefet ısrar ediyor, bu paralar nerde, kime yedirdiniz?

İktidar da ısrarlı haliyle; Kılıçdaroğlu darbe gecesi ne yaptı?

İşin şakası bir yana, Haliyle ülke ikiye bölünüyor, bir yanda darbe şehitleri için toplanan paraların nerede olduğunu merak edenler, öbür yanda darbe gecesi Kılıçdaroğlu’nun nerede olduğunu merak edenler…

Allah akıl fikir versin ne diyelim?