Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın imzasını taşıyan “2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi” Meclis Başkanlığı’na sunuldu.

Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülmeye başlandı.

Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldükten sonra, TBMM’ye gönderilecek, bütçe görüşmeleri 6 Aralık Pazartesi günü başlayacak.

BÜTÇE HAKTIR VE NAMUSTUR

2022 yılı bütçe görüşmeleri başladı başlamasına ama bakıyorum da çoğumuzu ilgilendirmiyor. Markette 25 kuruşluk poşet parası kavgası yapıyoruz ama ödediğimiz vergilerden oluşan bütçe ne kadar, nerelere harcanıyor, merak etmiyoruz.

Komisyon görüşmeleri başladı, kim ne diyor, neyi savunuyor tutanaklardan takip etme şansımız var ama üşeniyoruz.

Ancak basının verdikleriyle ki o da kanalın politikasına göre değişen ve hatta kirletilen bilgilerle yetiniyoruz.

Haberi yerinden takip etsek de başkalarının yorumlarıyla algı sahibi olmasak, olup biteni kendi aklımızla yorumlasak ve algı operasyonlarına kurban gitmesek, daha iyi değil mi?

Vakti olanlar bile lütfedip TBMM televizyondan canlı verilen görüşmeleri takip etmiyor.

Bana ne diyor çoğu, aman dinleyip de ne olacak ne değişecek diyenler de var. Ama çoğunluğun bütçenin öneminden bihaber olduğu kesin…

Kesin çünkü ‘bak, kayıp kaçak bedeli yetmedi, elektrik şirketlerinin seyahat giderlerini bile bize kitlediler’ konusu açıldığında köpürüyor, çünkü onu algılıyor, hissediyor ama kendi parası, kendi hakkı olan bütçenin nereye, nasıl harcandığı konusuna gelince belki de işin iç yüzünü bilmediği için, pek oralı olmuyor.

Oysa bütçe önemlidir, bütçe haktır, bütçe namustur…

Hatırlatalım; Bütçe uygulaması ilk başlangıcı 1215, evet evet, tam olarak 1215…

Çıkış ve dünyada ilk uygulama tarihi 1215’tir.

Peki, nasıl başladı?

İngiliz halkı, ‘bir dakika arkadaş, tamam kralsın ama bütçe de bizim bütçemiz, bizim verdiğimiz vergilerden oluşuyor, dolayısıyla bu parayı nereye harcıyorsun bilmek hakkımızdır’ talebiyle bastırdı da öyle...

Vergi koyma, toplama ve harcama yetkisinin kral, hükümdar ya da yönetici olarak hangi sıfatı taşırsa taşısın tek bir kişiye bırakılmaması mücadelesi yaptılar ve kazandılar.

Böylece dünyada ilk olarak bu yetkinin halk temsilcilerinin oluşturduğu bir oluşumca denetlenmesi hakkı doğdu.

Bu hak, anayasa hukukunun temel kurallarından biri olarak pek çok ülkede uygulandı.

Gördüğünüz gibi; Bütçe hakkı, halkın seçtiği parlamentolar aracılığı ile kamu gelir ve giderlerini belirleme hakkıdır. Dünyada halkın haraç ödemekten vergi ödemeye geçişi, vergilerin nerelere harcandığını denetlemesi, bütçeye 'evet' veya 'hayır' demesi, binlerce yıllık demokrasi mücadelesinin bir sonucudur.

Bize, modern anlamda bütçe hakkı 1924 Anayasası ile geldi.

2018 yılı bütçesine kadar bütçeler hükümetler tarafından hazırlandı, halk adına Meclis denetimine tutuldu, Meclis adına da bütçe uygulamaları Sayıştay tarafından denetlendi.

Bütçe aynı zamanda güvenoyu niteliği taşıyor, bütçesi geçmeyen hükümet düşüyordu.

İşte bizim Başkanlık sistemini eleştirirken kullandığımız en önemli argümanlardan birisi de bütçe hakkıydı. Sizin ellerinizle tek bir kişinin emrine amade ettiğiniz, adeta bağışladığınız bütçe hakkınız yani…

Şimdi senin benimsediğin ve onay verdiğin sisteme göre sevgili kardeşim, şu an yapılan bütçe görüşmelerinin hiçbir fonksiyonu yok biliyorum ama en azından takip et bilgi sahibi ol diyorum.

Malumunuz bütçeyi seçilmişler değil, atanmışlar hazırlıyor, TBMM’ye geliyor, iş olsun babından üzerinde kavga ediliyor, hükümetin ve yandaşlarının el kaldırıp indirmesiyle kabul edilip geçiştiriliyor.

Ha, geçmese ne olacak?

Yeni sisteme göre Başkan, kendi kendine hazırladığı bir bütçe ile yoluna devam ediyor.

Artık Sayıştay da halk adına denetim yapsa bile karşılığı olmadığı için, kim nereye ne harcamış denetleyemiyoruz, hesap soramıyoruz.

Haliyle bu durum, halkın idareye olan güvenini azaltıyor, vergiye karşı tepkileri artıyor ve vergi bilinci olumsuz etkilendiği için vergi kayıp ve kaçağı artıyor.

Bu arada, eskiden vergi rekortmenleri göğsünü gere gere ortalığa çıkar ve bundan gurur duyardı. Şimdi pek çoğu adının açıklanmasını istemiyorsa, sebeplerinden bir tanesi de vergi denen kutsal olaya bakış açımızın değişmesidir.

Tabi bu devirde türedi zengin olduğu ve bunu gizleme ihtiyacı duyduğu için adının gizleyenler de var elbet.

Tavsiye ederim, TBMM’yi takip edin, fırsatınız yoksa girin tutanaklardan okuyun.

Ufkunuz genişler, bakış açınız değişir, bir şeyler öğrenirsiniz fena mı?

Ama durumdan memnunsanız, boşa vakit kaybetmeyin, seyredin yandaş medyayı, onların oluşturduğu sahte cennetin keyfini sürün.

İzleyenlere de sabır öneriyorum çünkü kavga, gürültü, polemik, sataşma, gündemi ve konuyu saptırma gırla gidiyor.

Geçen yıldan örnek bir örnek vereyim.

Muhalefet gerçekten iyi hazırlanmış ama birincisi dinleyen ve umursayan yok ikincisi de iktidar, sataşma ve polemiklerle anında gündemi saptırıyor.

Mesela; Muhalefet soruyor, darbe şehitleri için toplanan paralar nerde?

Soruya soruyla karşılık veriyorlar; Kılıçdaroğlu, darbe gecesi neredeydi?

Kılıçdaroğlu, Tank Palet Fabrikasını peşkeş çektiniz, ortada tank da yok diyor, muhalefet; darbe gecesi neden tankın üzerine çıkmadın diye laf atıyor.

Kılıçdaroğlu, zor sorular sorunca sinirlerine hakim olamayan iktidar vekilleri oturdukları yerden sataşıp “aday ol, aday” diye bağırıyorlar.

Kılıçdaroğlu da “Değerli arkadaşlarım, hangi noktaya geldiniz? Benim aday olup olamayacağımı size kim söyledi?” deyince de her şey unutuldu, bütçe konusunda kürsüye çıkıp tek laf etmeyen Bahçeli bile topa girerek; “Çok müjdeli bir konuşma oldu. Zillet ittifakının Cumhurbaşkanı adayının Kemal Kılıçdaroğlu olduğu anlaşıldı“ diyebildi.

Peki bütçe, tüyü bitmemiş yetimin hakkı, vurgunlar, soygunlar, şehitler için toplanan paralar, merkez bankasının içinin boşaltılması, bazılarının dolar borçlarının Türk lirası olarak yeniden güncellenmesi, yandaş firmaların vergilerinin silinmesi???

Onların hiçbir önemi yok.

Kılıçdaroğlu aday mı değil mi? Asıl memleket meselesi bu oldu…

Ey vatandaş! Senin gündemin, derdin ne peki?

Bakalım 2022 Bütçesi gündemine uygun ve dertlerine derman olabilecek mi?

CHP ADINA İLHAN KESİCİ KONUŞMALI

Bir acizane tavsiye de CHP’ye…

Lütfen, geçen yıl konuşturmadınız ama bu yıl mutlaka İlhan Kesici’yi konuşturun.

Hiç kimse kusura bakmasın ama Türk siyasi hayatında siyasi üslup hiçbir zaman son dönemdeki kadar bozulmamıştı. Geçmişte siyasi tartışmaların en sert ve yoğun olduğu dönemde, hiçbir siyasetçi karşıtlarına "ulan", "haysiyetsiz", "şerefsiz", "terbiyesiz", "onursuz", "alçak", "hain" demedi. Siyasette böyle bir dilin kullanılması, her şeyden önce ülkeye zarar verir, birlik ve beraberliğin sağlanması imkansız hale gelir, uzlaşma kültürü ortadan kalkar.

Artık bunları duymak ve yaşamak istemiyoruz.

Ortamı yumuşatacak ama bunu yaparken de sözünü esirgemeyecek tek bir milletvekili/devlet adamı tanırım o da İlhan Kesici’dir.

Konuşmaları ve tavrıyla TBMM’nin en kavgalı oturumlarında dahi ortamı yumuşatan İlhan Kesici’yi es geçmeyin, görmezden gelmeyin lütfen!

Üslubu temiz bir siyasetçidir.
İlişkilerini nezaketle yürütür.
Kırıcı sözler kullanmaz.
Devlet terbiyesi aldığı ve devletin üst makamlarından biri olan DPT Müsteşarlığından geldiği için de devlet adamlarına karşı kaba üslup kullanmaz.

Aşağıda devamı var Sayın İlhan Kesici, çıktığı televizyon programlarında, verdiği mülakatlarda ya da bütçe maratonunda çıktığı meclis kürsüsünde son yıllarda siyasette alışık olmadığımız, kavgacılıktan uzak, zarif üslubu, nezaketi, merhum Demirel’i anımsatan fıkra ve anekdotlarla konuşmasını zenginleştirerek kırıp dökmeden yaptığı ince muhalefetiyle ve rakamları konuşturmasıyla muhalif, muvafık herkesin takdirini topluyor ki Bütçeye dair konuşmasının bitirdiğinde TBMM Başkanı İsmail Kahraman, "Sayın İlhan Kesici, konuşma üslubunuzla, tavrınızla bir örnek teşkil ettiniz. Fikir ve kanaatleri şahıslara ait tabii ve herkes için muhteremdir. Şu özlenen üslup dolayısıyla teşekkür ediyorum, sağlık, afiyet diliyorum" diyebilmişti.

Hakkında yazılanlardan birkaç örnek vereyim ki meramım anlaşılsın..

CÜNEYT ÜLSEVER; "Onda şeytan tüyü var!"
Bazı insanlara yakıştırılan bir söz vardır: "Onda şeytan tüyü var!"
Ben daha o kadar ünlü olmadan iki insanda bu özelliği görmüştüm: Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan! Bu insanlar hiçbir şey yapmasalar dahi halk onları görünce heyecanlanıyor ve onlardan pozitif enerji aldıkları duygusuna kapılıyorlardı.
Tanıdığım üçüncü şeytan tüylü insan ise İlhan Kesici'dir.
Diyebilirsiniz ki, üstün zeká ve şeytan tüyü, Allah'ın bahşettiği hasletlerdir, bu hasletlerin sahipleri hiçbir şey yapmadan bunun rantını yerler. İlhan Kesici'nin bunlar üzerine kendi emeği, kendi gayreti, kendi alın teri ile inşa ettiği iki hasleti daha vardır.
İlhan Kesici, siyasi arenada tanıdığım en bilgili ve bilginin üzerine inşa ettiği çok ilginç ve özgün yorumları olan en entelektüel insanlardan birisidir!
Dünyayı ve Türkiye'yi aynı anda takip ve hazmetmeyi çok iyi becerir. Gecesini gündüzünü Türkiye'yi ve dünyayı algılama merakını gidermek için harcar.

RAHMİ TURAN; “Musluk hariç her yer akıyor!”

İlhan Kesici, esprili, ekonomi bilgisi üst düzeyde, nitelikli bir parlamenterdir.

CHP İstanbul Milletvekili Kesici, ülkenin gidişatını ve ekonomik olayları eleştirirken kitabi bilgilerle yetinmez, konuşmasını esprili bir dille anlattığı fıkralarla süsler.

Cuma akşamı, Tele 1'de Uğur Dündar'ın sunduğu Demokrasi Arenası programına katılan İlhan Kesici, AKP'nin Türkiye ekonomisini ne hale getirdiğini anlatırken Şair Eşref'ten ilginç bir örnek verdi.

“Şair Eşref, İstanbul'da girdiği kaymakamlık sınavını kazanır ve Manisa'nın Kırkağaç İlçesi'ne kaymakam olarak tayin edilir…

Ancak… Kaymakamlık binası dökülmektedir… Her yağmur yağışında damdan akan sular neredeyse bütün binayı kaplamaktadır. Damdaki bütün kiremitlerin değiştirilmesi şarttır.

Şair Eşref, Sadaret (Başbakanlık) makamı kanalıyla İçişleri Bakanlığı'na bir telgraf çekerek damın tamir edilmesi için ödenek ister.

Osmanlı'nın son dönemleridir ve devlet hazinesinde para kalmamıştır. Bakanlık görevlisi vakit kazanmak için:

“Binanın nereleri akıyor? Ayrıntılı olarak bildiriniz.” diye bir mektup yollar.

Tepesi atan Şair Eşref'in cevabı şöyle olur:

“Hükümet binasının, musluklarından başka her yeri akıyor!”

İLHAN KESİCİ’DEN SİYASET VE EKONOMİ FIKRALARI

CHP İstanbul Milletvekili ve bence Millet İttifakı’nın etkin ve yetkin Cumhurbaşkanı ilan etmesini arzuladığım İlhan Kesici, mesajlarını ambalajlamayı çok iyi başarabilen bir siyasetçi.
Konuşmasının içeriğine fıkralar ve halk deyimleri serpiştiriyor.
konuşmalarında ve araya serpiştirdiği fıkralarında adeta ekonomi dersi veriyor.

Aktaralım;

Erzurumlu esnaf, tabii, para kazandığı zaman gözünü hacca diker, hacca gitmeye diker, Erzurumlu da bu dert içerisinde. Muhasebecisi işte hesap kitap yaptı -biraz önce yüzde 846’lık artışa benzeyen bir hesap getirmişler önüne- baktı, çok hoşuna gitti, dedi: “Hesaba bakirem, hac lazım olmuş, tamam.” Birde şimdi, benim gibi bir adam gelmiş olsun. “Efendim, ya bu işin aslı, esası böyle değil şöyledir.” O zaman dedi: “Cüzdana bakirem, zekete muhtaç.”
***
Ekonomiyle ilgili 5-6 tane bakanımız varken mesela, tek bir ayın ihracatında küçük bir yüzde artış veya mevsimsel hâle göre bir ihracat artışı olduğu zaman bakan seviyesindeki arkadaşlarımız yeri göğü inletiyorlardı “İhracatta dünyanın 1’incisi olduk, Çin’i geçtik, Maçin’i geçtik.” Mars’ta bir şey varsa mesela “Onu da geçtik.” Falan diye…
Kars’ta bir laf var, bu günlerde de bu kaz muhabbeti vardır:
“Kazın cücüğü güzün sayılır.” diye. Yani kaz, bahar da geldi, o zaman “Kazın kaç tane cücüğü var?” “Bu kadar.” dersiniz ama süreç içerisinde bir kısmını yel alır, bir kısmını sel alır, bir kısmını tilki kapar, bir kısmını komşu bahçelerdeki çocuklar çalar. O yüzden, kazın cücüğü güzün sayılır.
Yani “Bir aylık ihracatı böyle ettik, Çin’i geçtik. Öbür aylık ithalatı böyle ettik, Maçin’i geçtik.” Yok. Güz ne zaman oldu? Güz, şimdi, bugün yani on yedi tam yıl AK PARTİ iktidarı. On yedi tam yılı tamamladık, güz geldi -zaten güz mevsimindeyiz- şimdi kazın cücüğünü sayalım.
İhracatımız ithalatımızın arasındaki fark 1 trilyon 50 milyar dolar.
Ya, hafazanallah yani değil mi? Dış ticaret açığımız, 1 trilyon 50 milyar dolar. Peki, ihracatımız ne kadarmış? 2 trilyon 100. İthalatımız ne kadarmış? 3 trilyon 100, aradaki fark 1 trilyon. Dış ticaret açığı, ihracatının tam yarısı kadar olan dünyada medeni tek bir tane ülke yoktur. Yani gayri medenisi de yoktur.

***
Atatürk Barajı şu demek arkadaşlar: maliyeti 4 milyar dolar, arkasında biriktirdiği suyla her yıl 10 milyon dönüm arazi suluyor, 10 milyon dönüm; yirmi yedi yılda elde ettiğimiz elektrik enerjisi 250 milyar kilovatsaat, 250 milyar kilovatsaat.

Bütün bunun karşılığında elde ettiğimiz rakam 25 milyar dolar yani 4 milyar dolar harcadık, yirmi yedi yılda 6 katı bir rakamı bize getiri olarak getirdi.

Proje dediğiniz budur, değil mi? Şimdi, bu on yedi yılda Allah rızası için bir tane böyle bir şey göstermek mümkün mü? Değil.

Dış borca ödenen faiz 17 yılda 173 milyar dolar. Devletin ödediği faiz 115 tane Atatürk Barajı yapar.

Bu hadiseyi biraz yumuşatmak için küçük bir fıkra anlatmak istiyorum.

1990’lar… Amerikalı, zengin birisi. 4 motorlu bir jetle bizim buralarda da dolaşıyor, altımızdaki Orta Doğu coğrafyasında da dolaşıyor, Arap Yarımadası’nda da dolaşıyor.
Diyelim ki Yemen civarında bir yerde olmuş olsun;
4 motordan 1’i stop ediyor. Kuleyi arıyor, “Selamünaleyküm ey kule!” “Aleyna ve aleykümselam ey Yanki!” Muhabbet güzel, böyle yürüyor.
Diyor ki: “Ya kule, benim 4 motorlu bir jetim var; 1 motor stop etti. Ben bu işlerde huzursuz olurum. Mümkün olan en uygun, en yakın havaalanına beni indir.”

Kuleden cevap: “Sen merak etme, keyfine bak.” Bunun İngilizcesi “Don’t worry, be happy.” Bob Marley diye melez bir şarkıcı var 1990’larda; bu “Don’t worry, be happy”onun şarkısıdır, bütün dünyayı kasıp kavuran bir şarkı.

Amerikalının çok hoşuna gidiyor “Ya, biz Orta Doğu’daki bu insanları küçümsüyoruz. Bak, adam hem teknolojiyi en son haliyle kullanıyor; kuleyi yönetiyor, uçakları yönetiyor, hava trafiğini yönetiyor hem de bizim Bob Marley’in şarkısı ta buralara kadar gelmiş, adam bir de bunu biliyor.” Yani bu çok hoşuna gidiyor.

Neyse, bir müddet daha gitti, 2’nci motor stop etti; aynı mükâleme. 3’üncü motor stop etti; aynı mükâleme. 4’üncü motor da stop etti; kuleyi canhıraş tekrar aradı: “Ey kule, selamünaleyküm.” “Aleykümselam.” “4’üncü motor da stop etti, beni acele yere indir.” Kuleden cevap, “Don’t worry” bölümü tamam: “Merak etme…” Fakat burada “be happy” yok, onun yerine başka bir laf var: “Repeat after me…” yani “Ben ne dersem onu tekrar et.” “Olur.” “Eşhedü en lailahe illallah…”

Şimdi, eninde sonunda bu işlerin, 4’üncü motorun da sıkıntıya gireceği böyle bir vadeden Allah korusun bizi.

***

Bu işsizlikle ilgili demin arkadaşımız “İşsizlikle ilgili bir söz var mı?” filan dedi, ben de dedim
“Var.” Ona da Bayburt’tan gelsin.

Şimdi, Bayburtlu işsiz. Çok daralır yani insanlar, evde otursan oturamazsın, çarşıya çıksan çıkamazsın filan. Bayburtlu bir arkadaşıyla dertleşiyor: “Yav çarşıya çıkırem darlanirem; eve dönirem, evde de horlanirem.” Yani çarşıya gidiyor daralıyor adam, kahvede mi otursun, daha ne yapacağı belli değil, oturamıyor; eve geliyor, hanımdan azar işitiyor, hanım tarafından horlanıyor.
***

Kars'a giden gün görmüş bir adam belediye başkanına sormuş;
Ekonomik durumunuz nasıl? İyi iyi çok iyi...
Halkın sağlık durumu nasıl? O da çok iyi.
Peki geçim derdi? Yok bir derdimiz Allah'a Şükür...
Adam dayanamamış, "Yahu Kars'ta hiçbir sorun yok mu?" diye sormuş.
Belediye Başkanı da cevap vermiş,
Olmaz mı beyim, çok önemli bir sorunumuz var?
Şu Ruslar var ya şu Ruslar, tam 100 yıl önce bu şehrin caddelerini, binalarını yaptılar.
İnsan bir kere geri dönüp bakmaz mı? Bir eksiklik var mı? Evlerin durumu ne, bu yollar bozuldu mu?

***

Kur düşükken yediğimiz hurmalar şimdi güz geldi, 2019'un güzünde, yavaş yavaş tırmalayarak çıkmaya başladı. Cari işlemler açığı 575 milyar dolar.

Bu hiçbir şekilde bizim olmayan bir parayı harcamamız demek. 575 milyar doları, 17 yılda bizim olmayan bir parayı harcadık. Yani elin parasıyla düğün yapmış olduk.

Bunu bize kara kaşımız, kara gözümüz nedeniyle yapmadılar, karşılığında borç verdiler.

Türkiye'nin 2002'de dış borcu, Cumhuriyetin 80 yılda toplam birikimli dış borcu Türkiye sathında, adına iktisadi kıymet diyebileceğimiz ne kadar kıymet var ise 131 milyar dolar. 80 yılda Türkiye sathındaki bütün iktisadi kıymetlerin karşılığı mahiyetinde olan dış borç 131 milyar dolar, 17 yıl içinde yapılmış olan dış borç 316 milyar dolar; bu çok fazla ve karşılığı yok.

***

İşsizlik 21. yüzyılın en önemli meselesi… Makam araçları, uçaklar israf deniliyor, doğrudur. Havaalanlarında görüyoruz, tuğla büyüklüğünde belediye başkanlarının kendisini öven dergiler var, nefret ediyorum görünce, bunlar israf.

Ama bu israfın en büyüğü gençlerin işsizlik israfı.

***

Yabancı para iliğimizi kemiğimizi emdi.

2008’e kadar faizler yüksek olduğu için yabancı para 100 dolarına 4 yılda 146 dolar para kazandı. Yıllık faiz ortalaması yüzde 20 eder, kur ayarlamasından Türkiye ucuz ithalata ülkesi oldu. Yüz dolarla geldiler 246 dolarla çıktılar.
Meğer bu yabancılar yılda bu katlı karlı paralarla iki defa öpmüşler, hem gelirken öpmüşler, hem giderken öpmüşler. Buna ülke ekonomisinin dayanması imkânsız.

***

Bir küçük mevsimsel ihracat artışı olduğu zaman bakan seviyesindeki Ak Partili arkadaşlar yeri göğü inletiyorlardı, “ihracatta dünyanın birincisi olduk, Çin’i geçtik, Maçin’i geçtik, Marsta bir şey varsa onu da geçtik” falan diye geçici bu durum için havalandılar. Ama sonunda acı gerçek açığa çıktı.
Ben Sivas Zara’lıyım, bizim orda bir laf var, “gizliden boğaya gelen, aşikâr buzağılar.

Yani gizliden bunu yaparsın ama gün gelir açığa düşersin.

***

Dadaş çay ve ihtiyaç molasına girmiş, anons ediliyor, “Dadaş Turizmin yolcuları otobüsünüz kalkmak üzeredir; Dadaş fırladı, bir baktı on tane büyük otobüsler birbirine benzemekte, o otobüs parkında on tane “Dadaş Turizm otobüsü var” otobüs parkında. Otobüsü hangisi, telaştan adam şaşırdı, otobüs hareket etti edecek, yanlış otobüse binse yanlış yola gidecek. Dadaş telaşla bir otobüsün önüne çıktı, “ula gardaş hele bir bakın ben bu otobüsün yolcusumuyem

Ben de bazen şaşırıyorum, arkadaşların söylediği rakamlara bakarak, “acaba biz de mi bu otobüsün (ekonominin) yolcuları mıyız, diye.
17 yılda 460 milyar dolar faiz ödemişiz
Şu ana kadar devletin, özel sektörü de hesaba katmak suretiyle devletin ödediği faiz dış ve iç borçlanmadaki ödediği faiz 460 milyar dolar, yıllık. Bunu güne saate getir, galiba 108 bin saat ediyor bu, 17 yıl 150 bin saat her saat üç milyon dolar faiz ödüyoruz. 138-140 milyar lira 2020 yılı bütçesi, şimdi kabul ettiğimiz bütçesinde bu rakam faiz rakamı 139 milyar Türk lirası bu sene faiz ödeyeceğiz.
Bu faizi güne ve saate bölün 2.6 milyon dolar, her saat 2.6 milyon dolar faiz ödeyeceğiz. Türkiye’de hani vergi topluyoruz ya, burada dehşetengiz bir kara delik var.

Türkiye’de iki milyon insan doktorlar, mühendisler, avukatlar bütün serbest meslekte çalışanların sayısı iki milyondadır. Üç milyon memur, 14-15 milyon civarında özel sektör, maaşlı ücretli çalışanı asgari ücretli dâhil iki milyon civarında, 20 milyon civarında hepimizin verdiğimiz vergilerin toplamı bu rakamı etmiyor, yani toplanan tüm vergiler 139 (140) milyar lira faiz etmiyor.

***

IMF raporlarına göre, ekonomi yönüyle dünyanın en kırılgan ülkesi Türkiye diye yazmakta. Bu raporlara göre daha dikkatli olmalı idik, yoksa daha sıkıntılı hale geliriz.
Durum ciddiden de ciddidir. Bu ciddiden de ciddidir; devletimizi yöneteler meseleye böyle bakmaları lazım. Bu işte sihir de keramet de yoktur. Kışa girmekteyiz, her kıştan sonra bahar olmuyor, bazen kıştan sonra karakış oluyor. Buna nükleer kış da diyebiliriz, yani icaplarını yapmaz isek, içinde bulunduğumuz hali küçümsersek, üstesinden kolayca kalkabileceğimize inanırsak, ciddiyetle çok ciddi bir program hazırlamalıyız. Saplantılarda inat etmemeliyiz. Osman Bölükbaşı’nın inatçı siyasetçileriniz için bir sözü vardı, “zengini hayırsız evlat batırır, memuru süslü avrat batırır, siyasetçiyi kuru inat batırır.” Öyleyse inatçı olmayı bırakıp, uzlaşmaya, anlaşmaya çağıran mahiyette olmak lazımdır.

***

Ne oldu da birdenbire Ayasofya meselesi gündeme yeniden geldi? Zaten Ayasofya merhum Demirel’in başbakanlığında 8 Ağustos 1980 günü Ayasofya’da ezan okunmaya ve Hünkar Mahfilinde namaz kılınmaya başlandı. 12 Eylül darbesinde yeniden eski haline gelse bile Mesut Yılmaz’ın başbakan olduğu dönemde yeniden Demirel’inkine benzer bir formülle namaz kılınabilir hale geldi. Peki bugün koparılan yaygara niyedir? Bu tribünlere oynama gündemidir.

***

Genç işsizlik ayrı bir sorun, Türkiye’de 15-30 yaş grubu genç nüfus, bunların nüfusu 11 buçuk milyon, 12 milyon diyelim buna. Bunların okulda, çalışıyor olanları var, kayıtlı iş arayanlar bir buçuk milyon civarında, bir bölüm daha var ki, daha vahimi ne iş arıyor, ne okulda, ne eğitimde, ne de iş arıyor küsmüş. Bunun nüfusu 3 buçuk milyon, bunun 650 bini üniversite mezunu, 600-650 bini lise mezunu, 700 bini de teknik lise mezunu. Bunlar eninde sonunda devlete düşman olacaklar, bu kendi devletinden sıtkını sıyırmak demek, bunların hayalleri öldürülüyor. Geriye ne kalıyor, gerideki toplum kendini kurumaya çürümeye bırakacak, ağaçların kuruduğu gibi. Bu 15-25 arası gençler bizim geleceğimiz demektir. Bu aynı zamanda insan enerji israfıdır, en büyük israf gençlerin israfıdır.