Sevgili okurlar bu defa sizlere Muğla ilimizin Fethiye İlçesi, Yanıklar beldesi mevkiinden yazıyorum.
Korona salgını nedeni ile iki yıldır gelmediğimiz, çok sevdiğimiz vatanımızda, bir nebze olsun dinlenmek, nefeslenmek ve güneşinden, denizinden, kumsalından, tarihi dokusundan, yani havasından, suyundan faydalanmak, eş, dost ve arkadaşlarımız ile hasret gidermek için buradayız.
Sıcak Akdeniz rüzgârları yüzümüze çarparken ülkemizdeki afetler bir bir aklıma geliyor. Başta Rize olmak üzere, ülkemizin birçok yerinde meydana gelen ve Sakarya’da da insanımızı etkileyen sel felaketinden söz ediyorum! Bütün bu olup bitenlerin acısını yaşamadan, hesabını, kitabını görmeden, bir başka felaket ile karşı karşıya kaldık!
Evet, gündeme ve ocağımıza düşen alev topu ateşten söz etmek istiyorum. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Muğla ili Fethiye ilçesi Yanıklar mevkiindeki dinlenme otağımıza geldik. 
Ev sahibimiz İzmirli, ama Fethiye onun için ikinci bir adres olmuş. Atatürk hayranı Türk sevgisi ile donanmış bir Beşiktaşlı ev sahibimiz. İçinde o kadar Atatürk sevgisi var ki, çay bardaklarında bile Atatürk’ün imzasını görmek mümkün.
Başımızın üzerinden su taşıyan helikopterlerin geçişine gözlerim takıldı. Umutsuz bir şekilde ev sahibimiz Mustafa’ya bakakaldım. Ülkenin çeşitli yerlerinden gelen yüzlerce yangın haberi morallerimizi iyice bozmuştu. Mustafa’ya durumu sordum: “Bizim uşaklar görevde” dedi.
Milas Çökertme’den dumanları görmek bizi iyice umutsuzluğa itiyordu. Tam o sırada cami hoparlöründen imamın sesi yükseldi: “Sayın vatandaşlarımız, hava çok sıcak rüzgâr tehlikeli… Lütfen yangınlara karşı tedbirli, duyarlı olalım! Ormanlarımıza giriş ve çıkışları kontrol edelim. Zira bu vatan toprağının simgesi olan yeşili hep birlikte koruyalım!”
Anlamlı, uyarıcı tedbir gerektiren bir duyuruydu bu! Ev sahibimiz Mustafa Bey, tekrar bana döndü ve gerekli tedbirlerin alındığını, yangın bölgelerinde gruplar halinde gençlerin nöbete başladığını iletti. Bu bir başka vatan nöbetiydi! İş başa düşmüştü! 
Bodrum, Manavgat ve ülkenin diğer yörelerinden iyi haberler gelmiyordu! Kısacası yangın söndürme çalışmaları uzadıkça uzuyordu. Siyasi iktidar, muhalefet yangınlarla ilgili farklı düşünüyor, farklı demeçler, bilgiler üzüntümüzü kat kat artırdığı gibi böyle bir felakette bile neden “birliktelik “ yapamayışız, üzüntümüzün temel kaynağını oluşturuyordu.
Yangınlar bu ülkede yeni çıkmıyordu! İşte muhalefet muhtemel afetlere karşı, neden zamanında gerekli tedbirlerin alınmadığını, yatırımların yapılmadığını sorguluyordu.
Bir kesim ise bu sorgulamanın zamanına isyan ediyordu.. Öyle ya, ”iktidarı eleştirmek “onların zoruna gidiyordu... ”Beceriksizlikleri” ortaya çıksın istenmiyordu... 
Bu noktada bile, milletçe ikiye bölünmüştük! Kamu kaynaklarının halk yararına, yani millet yararına kullanılmasına öncelik verilmesi sorgulanıyordu! Buna bile tahammül edilmiyordu! Tahammülsüzlük, güvensizlik, beceriksizlik ülkenin en büyük sorunu haline gelmişse ne yapılabilir ki?
Oysa eleştirilerden, tepkilerden, feryatlardan isyanlardan, ders çıkarmak siyasi iktidarın en büyük bilgi kaynağı demekti...
Oysa siyasi iktidar, oldum olası, “eleştirilmeyi tenkiti “hiçbir zaman kabullenemedi.
Sinema ve Tiyatro sanatçısı Emre Kınay, sosyal medyadan “yeter” diyerek siyasi iktidara ağır eleştirilerde bulundu. Haksız değildi! Mevcut durumu, yapılanları, yanlışları, kayırmaları, planları, velhasıl siyasal iktidarın hayra alamet olmayan icraatların yüksel telden eleştirmekten çekinmiyordu. Sosyal medyada birbirinden haklı sesler, feryatlar, acı gerçeği her yanıyla ortaya koyuyordu! 
Bazıları ise, iki yılı aşkın bir zaman dilimi içinde ülkesine gelemeyen, korona nedeniyle evinde hapis kalan, hastalıkla mücadele edenlerin, tatil yemek, mutluluk resimlerine bile kafayı takıyordu! Hatta bir kesim, bu ülkeyi saran ateşin söndürülmesinde, asker, polis güçlerinin yanı sıra TOMA’ların kullanılmamasına da içerliyordu!?
Şüphesiz herkesin kendini haklı çıkaracak bir tezi vardı. 
Peki, ormanları kim yakmıştı?
Hain PKK (Ayrılıkçı, şiddet yanlısı, ırkçı terör örgütü)teröristleri mi, rantiyeciler mi, yoksa dış güçler mi?
Bakalım, fatura kime, nereye, nasıl kesilecek?
Sonuç olarak, ülkemizin en güzel turizm beldeleri, ormanlarımız, ciğerlerimiz cayır, cayır yanıyor, ülke ise bir başka ağız dalaşının, hesaplaşmamın içinde vakit ve kan kaybediyor!
Vah ülkem, vah! 
Kulağımız yeni haberlerde... Fethiye Yanıklar beldesinde moralsiz bir tatil de bavullarımızı her türlü ihtimale karşı hazır tutuyoruz!
Memleket yönetmek sorumluluk ister!
Demokrasilerde sorumluluk ise hesap vermeyi gerektirir!
Lütfen tahammül, sabır empati! Can siperhane, yanlışı ile doğrusu ile bu memleket, bu insanlar, bu iktidar, bu topraklar bizim!